Rock Müziğin Tarihçesi 3. Bölüm


Psychedelic Rock
Psychedelic müzik, dönemin LSD furyasının etkisiyle esinlenerek folk müzik içerisinde kendisine bir yer açmaya başlar. Bu dönemlerin en önemli özelliklerinden bir tanesi hemen her grubun bir müzik türü icat etmesiydi. Kendilerini Psychedelic Rock veya bizdeki kullanımıyla Saykodelik Rock grubu ilan eden ilk grup Texas'lı 13th Floor Elevators  idi. Ancak türün ateşini yakan grup kesinlikle Beatles idi. Hint sitarı, ses efektleri, gitar tonları pek çok önemli unsuru Beatles şarkılarında kullandı ve dinleyicileri hazırladı dersek yanlış olmaz. Psychedelic rock özellikle The Byrds'ün folk müzikten folk rock tarzına bir evrim yaşadığı Kaliforniya sahnesinde kabul gördü.


Halüsinojenik ilaçlar etrafında şekillenen psychedelic yaşam tarzı Amerikanın batı sahillerinde popüler hale gelmişti. Bu bölgelerde Grateful Dead ve Jefferson Airplane ön plana çıkmıştı.

Jimi Hendrix Experience

Jimi Hendrix Experience'ın efsanevi gitaristi Jimi Hendrix, erken dönem psychedelia'nın yüzünü tamamen değiştiren müzisyendir. Özellikle gitar tonlarında yaptığı yenilikler kendisinden sonra gelen müzisyenleri etkilemiştir.

Psychedelic Rock akımı 1960’larda bir anda rock sahnesinin yükselen değeri oldu ve türün popülerliğini zirveye taşıdı. 1967 yılında değişen ve gelişen Beatles,"Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band" albümünde türün en tepe noktalarından birisine imza atarken "Lucy in the Sky with Diamonds",  şarkısında eski Beatles’ı arkasında bıraktı.

Hemen bir sene sonra Rolling Stones "Their Satanic Majesties Request" albümü ile saykodelik öğeleri müziğine taşırken,  Pink Floyd  "The Piper at the Gates of Dawn" albümünde benzer öğeleri bambaşka bir noktaya getirdi. .Jefferson Airplane grubunun “Surrealistic Pillow” ve “Doors grubunun “Strange Days” albümleri de türün zirve noktalarıydı. Tüm bu farklı eğilim ve müzikal yenilikler kendisini 1969 Woodstock festivalinde büyük bir zenginlik olarak sergilerken, Psychedelic Rock akımının doruğa ulaştı anlardı.

Raga Rock
Raga Rock, müzikal yapısında Hint etkisi olan rock müziğin bir nevi alt katmanı olarak nitelendirilebilir. Bu etki, sitar veya tabla gibi enstrümanların kullanımın yanında felsefe ve dini inançlardan da beslenme şeklinde olabilir. Hint kültürünün batıyı etkilemesi özellikle 1960'lardan ve 1970'lerden itibaren doruk noktasına ulaşmış ve ilk önce İngiliz müziğini arkasında da Amerikan müziğini etkilemiştir.

George Harrison ve Ravi Shankar

Raga Rock, büyük ölçüde Hint klasik halk müziğinden etkilenmiştir. 1960’ların rock sahnesinde bu etki doruk noktasına ulaşmış ancak ilerleyen yıllarda farklı müzik türlerine de etkisi olmuştur.
Türün ilk örnekleri konusunda farklı görüşler olsa da, Amerikalı folk müzisyeni Sandy Bull  ve İngiliz folk gitaristi Davey Graham’ın Hint etkilerini yoğunluk ile kullanan iki isim olduğu söylenir. Asıl önemli etkiler Yardbirds grubunda bariz şekilde görülür. 1960’ların ortasında bir de  Ravi Shankar’dan bahsetmeden olmaz. Caz müziğinden pop müziğe kadar etkileri büyük olur. Dönemin bir çok albümüne bakıldığında Hint etkileri görülür.  Rolling Stones’un efsanevi "Paint It Black" şarkısından Donovan, Moody Blues, Them, Doors, the Pretty Things ve Traffic  gruplarına kadar 1960’larda rock müzik piyasasında etkin olarak Hint kültüründen öğeler kullanılır.


Progressive rock
Progressive rock, dönemin varolan müzikal yapılarının ötesine geçerek, farklı enstrümanlar, şarkı ve nota yapıları kullanılarak ilk dönemlerde deneme yanılma formülüne dayanarak ortaya çıkan bir alt türdür. 1960’ların ortalarında Beatles, Rolling Stones ve Beach Boys gibi dönemin büyük grupları, ardı arkası gelemeyen müzikal denemeler yapıyorlardı. Sonunda denemelerin yolu Barok müzik ile kesişti ve başta harpsichord ve kemanlar olmak üzere hızla müziğin içerisine entegre edilmeye başlandı. Bu dönemde ortaya Baroque rock terimi atıldı. Bu dönemde Procol Harum grubunun "A Whiter Shade of Pale" albümünde yoğun bir Bach etkisi görülebilir. Arkasından da Moody Blues, 1967 yılında yayınladıkları “Days of Future Passed” albümünde tam kadro bir klasik müzik orkestrası kullandı ve sintizayzırların yoğun şekilde kullanımı ile çok farklı bir sound elde etmeyi başardı. Bu dönemde klasik müzik orkestraları, klavyeler, sintizayzırlar ve her türden elektronik enstrüman, geleneksel rock enstrümanları ile birlikte kullanılarak çok farklı albümlere imza atıldı.

Bu dönemde enstrümantal şarkılar ortaya daha fazla çıkmaya başladı. Şarkı sözlerinde büyük bir değişim yaşanmaya başlandı. Kavramsal, soyut ya da fantezi ve bilimkurgu temellerine sahip konsept albümler yapılmaya başlandı. 1968 yılında yayınlanan Pretty Things grubunun “SF Sorrow” ve 1969 yılında yayınlanan Kinks'in Arthur (Or the Decline and Fall of the British Empire) albümleri konsept rock albümlerine açılan ilk kapıydı. Bu albümler ayrıca rock operaların erken dönem albümleri olarak nitelendirilebilir. Bu albümler erken dönemlerde konu olarak kendilerine epik bir hikaye veya mücadeleyi alıyorlardı.

King Crimson
1969 yılında King Crimson'ın ilk albümü 1969 yılında yayınladığı  "In the Court of the Crimson King" albümünde güçlü gitar melodileri, caz ve senfonik müzik birleştirilmişti. Albüm 1970’lerin artık yüzü eskimeye başlayan, blues-rock ve psychedelic albümlerinin yanında ışıl ışıl parlıyordu. O dönemlerde daha adı tam olarak konulmamış bu müzikal kombinasyon 1970’lerin başlarında bir çok grubun ve aynı zamanda müzik dinleyicilerinin türün benimsenmesine yardımcı olur ve yenilikçi bir rock akımı olarak yavaş yavaş sahneye çıkmaya başlar.

Bıu dönemde çok hareketli olan Canterbury  sahnesi, tam anlamı ile büyük bir devrim yapar müzik dünyasında. Soft Machine başta olmak üzere psychedelia ve caz etkilerini müziğin içerisine müthiş şekilde entegre ederken  CaravanHatfield and the NorthGong, ve National Health zaman içerisinde bu etkileri daha sert bir müzik türüne doğru geliştirmeye başlar. Bu sahnedeki her grup türe büyük etkiler yapmış olsa da, bir noktada yerel kalmışlardır. Yarattıkları devrim, zaman içerisinde anlaşılabilmiştir.

Pink Floyd
1964 yılında Syd Barrett'ın ayrılışı veya atılmasıyla adım adım psychedelia'dan uzaklaşan veya uzaklaşmaya çalışan Pink Floyd'un, 1973 yılında “The Dark Side of the Moon” albümünü yayınlaması ile, geniş kitlelere ulaşma konusu bambaşka bir noktaya gelmişti. Türün bir nevi başyapıtı kabul edildi ve tüm zamanların en çok satan albümlerinden birisi haline geldi. Türün başyapıtı mıdır değil midir, bu soruyu bir kenara bırakırsak “The Dark Side of the Moon”un yaptığı en önemli şey, türün varlığını geniş kitlelere tanıtmış oması ve diğer grupların da tanınmasına yardımcı olmasıdır.

Enstümanlarına hakimiyet, müzikal kabiliyet gibi noktalarda bambaşka olan gruplar ortalığı yakıp yıkmaya başlar.  Yes grubu müziğini gitarist Steve Howe ve klavyeci Rick Wakeman üzerine kurarak türe teknik anlamda büyük katkılar yapar. Daha o zamanlar bir süper grup olarak nitelendirilen Emerson, Lake & Palmer  ise teknik anlamda çıtayı bir adım yukarı çıkartır. O dönemlerde bazı Emerson, Lake & Palmer  şarkılarının çalınmasının imkansız olduğu söylenirken, grup konserlerde bu şarkıları şakır şakır canlı olarak çalmaktadır. İnsanların tabii ki aklı çıkar bu manzara karşısında!
Jethro Tull ve Genesis, türün ön plana çıkan diğer iki grubuydu. Her haliyle İngiliz olan bu iki grup, türe kendi köklerinden gelen bir çok yeniliği tanıtmayı başarmıştı. 1969'da eski Yardbirds üyeleri Jim McCarty ve Keith Relf tarafından kurulan Renaissance, Annie Haslam'ın üç oktav sesini müziklerine yedirerek üst sınıf bir gruba dönüşür. Bu dönemlerde süper gruplar ortaya çıkmış ve müzikal manada imkansızları çalabilme yeteneğine sahiptirler. İngiliz grupları çok kısıtlı imkanlarına rağmen bir kez daha Amerikan müzik piyasasını etkilemeyi başarırlar.

Amerika’da türün ilk yansımaları daha çok popüler müzikten etkilenen Boston,  Foreigner, Kansas, Journey ve Styx ile kendisini gösterir. Bunların İngiliz karşılıkları diyebileceğimiz  Supertramp ve ELO gibi gruplar ise geniş kitlelere ulaşmayı bir adım öteye götürerek müziklerini sahne şovları ve teatral gösteriler haline getirirler. Tabii ki Amerikalılar işi öğrendikten sonra bir adım öteye götürdüler ve arena rock dönemi başlar. Arena rock döneminin gösterişli konserleri zaman içerisinde ekonomik krizler ile rock festivallerine dönüştü.

Frank Zappa

Amerika’daki gelişmeler bunlarla sınırlı değildi tabii ki. Asıl büyük bomba Frank Zappa, Captain Beefheart ve Blood, Sweat & Tears gibi grupların sahneye çıkması ile ortaya çıkar. Bu kez Amerikalı gruplar müziği kökünden etkiler. Özellikle Zappa yenilikçilik kavramının anlamını yeniden yazan adamdır.

Türün enstrümantal ayağı, Mike Oldfield'ın 1973 yılında yayınladığı “Tubular Bells” albümünün kazandığı büyük başarı sayesinde popülerlik kazandı. Bu ve arkasından gelen albümler türün bir parçası mıdır, tartışılır ancak geniş kitlelere bu tarz müziği tanıtması açısından zikredilebilir diye düşünüyorum. Progressive rock kıta Avrupa'sında gelişimine devam etti. Erken dönem Kraftwerk, Tangerine Dream, Can ve Faust gibi gruplar kendi dillerinde müzik yapmalarına rağmen tüm dünyada sevildiler. Bir şekilde dil engeli ortadan kalkmıştı. Alman grupları, kısa bir dönem sonra "krautrock" tarzını ortaya çıkarttılar. sintizayzırların ağır şekilde kullanımı ilerleyen yıllarda electronic rock tarzının ortaya çıkmasına yol açacaktı.

1970’lerin sonlarında punk müziğin bir şekilde rock ile etkileşime girmesi, enstrümanlarda yaşanan teknolojik gelişmeler müziğin yönünü yavaş yavaş değiştirmeye başlar. Bu dönemde türe yön veren en azından mainstream bölümüne yön veren  Genesis, Emerson, Lake & Palmer, Yes, ve Pink Floyd grupları dağılmıştır. Progressive rock yavaş yavaş yer altına inerken punk etkisi ve progressive elementler Siouxsie and the Banshees ve Ultravox gibi gruplar tarafından harmanlanarak ortaya yeni bir akım çıkartılmaya çalışılır.

Bölüm 1: 1950'ler Rock and Roll, 1960'lar Pop Rock ve Enstrümantal Rock, Surf Müziği, İngiliz İstilası, Garaj Rock,  Bölüm 2: Blues rock, Folk rock Bölüm 3: Psychedelic Rock, Raga Rock, Progressive rock Bölüm 4: Jazz Rock ve Jazz Fusion

Yorumlar