György Sandor Ligeti, 1923 yılında Romanya Transilvanya bölgesinde okuyabilene ödül verilecek Dicsőszentmarton kentinde Dr. Sandor Ligeti ve Dr. Ilona Somogyi tarafından dünyaya getirildi. Allah'tan zaman içerisinde kentin ismi Tarnaveni olarak yeniden adlandırılmış ve herkes bu eziyetten kurtarılmış. Ailesi Macar Yahudisi idi. Kemancı Leopold Auer ve filozof Agnes Heller, Ligeti'nin akrabaları idi.
Ligeti, Macarca konuşabiliyor ve başka dillerin var olduğunu bilmiyordu. Bir gün Romence konuşan Rumen polisi ile denk gelince işlerin bambaşka olduğunu anladı. Romen konuşan şehir polisi ile ilk görüşen kişilerden biri olduğunu hatırladı. Bundan önce başka dillerin olduğunu bilmiyordu. Altı yaşındayken ailesiyle birlikte Cluj'a taşındı. 1990'lı yıllara kadar doğduğu yere asla geri dönmeyecekti. 1940 yılında Kuzey Transilvanya, Macaristan sınırları içerisine girmiş ve Cluj Macaristan'ın bir parçası olmuştur. Sanırım dil konusundaki karmaşayı şimdi daha iyi anlayabildiniz. Bu yıllar tam 2. Dünya Harbi öncesinin karmaşık dönemleriydi ve Avrupa yavaş yavaş savaşa doğru gidiyordu.
1941'de Ligeti ilk müzik eğitimini Cluj Konservatuarı'nda aldı. Yaz boyunca Budapeşte'de de özel dersler aldı. 1944 yılında, Ligeti'nin eğitimi yarıda kesildi. Bu dönem kardeşi Mauthausen-Gusen toplama kampına, anne ve babası da Auschwitz toplama kampına gönderildi. Savaşın bitmesi ile ailesinden hayatta kalan tek kişi annesiydi.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Ligeti, 1949'da Franz Liszt Müzik Akademisi'nden mezun olarak Macaristan Budapeşte'deki eğitimine döndü. Transilvanya Macar halk müziği üzerine etno-müzikoloji araştırması yapmaya devam etti. Tam herşey iyiye gidiyor derken komünist rejim batı ile bağları kesme kararı aldı ve soğuk savaş dönemi başladı.
Macar Devrimi ve Kaçış
Aralık 1956 yılında Macar Devrimi şiddetle Sovyet Ordusu tarafından bastırıldı ancak karmaşa uzun bir süre devam etti. Ligeti bu karmaşadan fırsat bularak Viyana'ya kaçtı. Çok uzun yıllar boyu Macaristan'a geri dönmeyecekti. Viyana kaçışı uğruna yazdığı kompozisyonlarının çoğunu geride bıraktı. Sadece en önemli eserlerini yanına alabilmişti. Budapeşte'de kalan eserlerinin bir çoğu kayboldu.
İlerleyen dönemlerde Viyana'dan Köln'e gitti. Burada önemli avangart besteciler ve müzisyenler ile tanıştı ve çağdaş müzik tarzları ve yöntemleri öğrendi. Bu dönemde tanıştığı iki besteci Karlheinz Stockhausen ve Gottfried Michael Koenig idi. Ligeti, Stockhausen ve Koenig ile Köln Elektronik Müzik Stüdyosu'nda çalıştı ve orada çok şey öğrendi. Kendi elektronik müziklerini yazmaya başladı ve özellikle elektronik ses veren enstrümantal eserler üzerine yoğunlaşıyordu.
Birkaç yıl boyunca Köln Okulu ile birlikte çalıştı ancak Stockhausen gibi adamların bolca politik kavganın içine girmesi onu sıkmaya başlamıştı. Liget ilerleyen senelerde "ilk olmak ya da önemli olmak için bir hırs duymadım " der ve buradan ayrılır.
1961-1971 yılları arasında İsveç, arkasından da Amerika'da müzik öğretmeni olarak çalıştı. 1970'lerde tekrar Almanya'ya döndü. 1970'lerden 2000'lere kadar farklı okullarda müzik öğretti. Tüm bu süreç boyunca huzurlu bir aile yaşamı olmadı ancak oğlu Lukas Ligeti, babası gibi bir besteci oldu.
Eserleri
Peki Ligeti neden bu kadar önemli bir müzik insanı...
Birçok müzik tarihçisi Ligeti için "Boulez, Berio, Stockhausen ve Cage gibi ilerici figürleri arasındaki en yenilikçi ve etkili kişilerden biri" olarak tanımlar. 1960'dan itibaren Ligeti'nin çalışmaları daha iyi bilinir ve saygı görür. En iyi bilinen eserleri Apparitions (1958-1959) ile Lontano (1967) erken dönem çalışmaları iken Atmosphères (1961), Volumina (1961–62, yeniden düzenlenme 1966), Aventures and Nouvelles Aventures (1962, 1962–65), Requiem (1963–65), Lux Aeterna (1966), Cello Concerto (1966) ve meşhur operası Le Grand Macabre (1978) ilerleyen senelerde ortaya çıkmıştır. 80'lerden 2000'lere uzanan ve üç kitaptan oluşan piyano için çalışmalar içeren Etudes yine oldukça önemli eserlerindendir.
Mikropolifoni ve Poli-ritim
Ligeti erken dönem çalışmalarında, mikropolifoni olarak bilinen teknik kullandı. Bu, polifoni ile benzer bir tekniktir. Ligeti bu tekniği statik ancak yavaş şekilde gelişen Atmospheres (1961) gibi eserlerinde kullanır. Enstrümanlar neredeyse karmaşık polifoni içerisinde kaybolur ve bütünlüğün içerisinde bir parça haline gelir. Ligeti, Apparitions (1958-1959) eserinde de benzer teknikleri kullanır.
Ligeti'nin hayatının son yirmi yılındaki müziği, ritmik karmaşıklığıyla açıklanamaz. Bir üçleme olarak yayınlanan ilk kitabında besteci bu ritmik karmaşıklığı ilham iki çok farklı kaynaklardan geldiğini söyler Romantik dönem piyano müziği özellikle de Chopin ve Schumann'ın ek olarak Sahra altı Afrika'nın yerli müziği...
Öte yandan, geç dönemlerinde Afrika müziğinin etkileri daha da fazla gözükür. Burada bahsedilen etki, ezgisel değil ritimseldir ki benzer yaklaşımlar Philip Glass, Steve Reich gibi müzisyenlerin kompozisyonlarında da görülür.
Kubrick ve Ligeti
Ligeti'nin müziği Stanley Kubrick'in üç filmde duyulduğunda dünya çapında bir dinleyici kitlesi onunla tanıştı. 2001: A Space Odyssey soundtrack albümünde toplam dört adet kompozisyonu kullanılır, bunlar : Atmosphères, Lux Aeterna, Requiem ve Aventures'dan alınmıştır. Filmde müzikler kullanılırken bazı deformasyonlar yapılması Liget'yi kızdırır ancak ilerleyen dönemlerde Kubrick ile anlaşırlar. Bunun üzerine "The Shining" filminde "Lontano"dan bölümler kullanılır. Aynı şekilde Eyes Wide Shut filminde de "Musica ricercata"dan bölümler kullanılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder