Bu dönemin hemen ardından tekrar Gil Evans ile çalışma dönemi başlar. 1957 ile 1963 yılları arasında bu birliktelikten çıkan albümler caz meraklılarının sevdiği albümlerdir. Miles Ahead (1957), Sketches of Spain (1959–1960) Somethin' Else (Blue Note Records, 1958 - Cannonball Adderley quintet) ve Milestones (1958) bu dönemin en önemli albümleridir. Hemen bir not Somethin' Else aslında Cannonball Adderley diskografisinin bir parçasıdır bildiğiniz gibi. Ancak bu albümde Davis'in yüksek kaliteli soloları vardır. Bu plağın özel baskısı ile ilgili yazımızı burada okuyabilirsiniz.
Bu dönemin arasında caz tarihçilerinin Kind of Blue dönemi dedikleri bir dönem var. Bu 1959 ile 1964 arasına tekabül ediyor. Bu dönem kendi ve Gil Evans çalışmaları genelde üst düzeydir ve meşhur Kind Of Blue işte bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bu yazımda Kind Of Blue'dan ayrıntılı şekilde bahsetmeyeceğim. İlerleyen dönemlerde sadece bu albümü mercek altına almayı planlıyorum.
1964 ile 1968 arasındaki dönem klasik caz seven okuyucularımızın rahat dinleyebileceği son Miles Davis beşlisi ortaya çıkıyor. Kadro yine oldukça ilginç Wayne Shorter, Herbie Hancock, Ron Carter ve Tony Williams'dan oluşan bu son beşli Miles Smiles (1966), Sorcerer (1967), Nefertiti (1967), Miles in the Sky (1968) ve Filles de Kilimanjaro (1968) gibi albümlere imza atmış. Bu albümlerden en öne çıkanı Nefertiti olsa da, ben özellikle Miles Smiles'a da şans vermenizi öneririm.
Evet artık yavaş yavaş Miles Davis'in Electric Miles olarak isimlendirilen dönemine gelelim. Bu dönem eleştirmenler ve tarihçiler tarafından 1968 yılında başlatılıyor. Bu yıllar aslında oldukça ilginç yıllar. 1960'lar Avrupa ve Amerika yeni müzik akımları ile yanıp tutuşuyordu. Caz müziğin dinleyicisi hala vardı ancak özellikle gençler yeni akımların popüler isimlerini takip eder olmuştu. Ortalıkta James Brown, Jimi Hendrix -ki pek severim- gibi müzik devleri vardı artık. Miles Davis bu dönemde bu akımları takip ediyordu. Özellikle elektrikli enstrümanlar (elektro gitar, elektro bas, elektrikli piyano gibi) ilgisini daha fazla çekmeye başlamıştı. İşte bu dönemlerde soprano saksafonda Wayne Shorter, elektro gitarda John McLaughlin, elektro piyanoda (elektrikli piyano yerine bunu kullanayım, daha iyi bu) Chick Corea ve Herbie Hancock, orgda Joe Zawinul, basta Dave Holland, davulda Tony Williams ile In A Silent Way albümünü (1969) yayınlar. Bu albüm nasıl tanımlanabilir bilemiyorum. Free Jazz denilebilir, jazz-rock fusion denilebilir. En iyisi bu albümü daha sonraki yazılarıma bırakayım. Başka türlü sadede gelemeyeceğim sanırım.
Bu albümün hemen ardından neredeyse bir sene sonra (1970) yazımızın konusunu oluşturan Bitches Brew albümü yayınlanır. Aslında Bitches Brew bir şekilde In A Silent Way'in devamı gibidir; belki biraz müzik olarak ama daha çok bakış açısı, elektrikli enstrümanlara yaklaşım açısından. Ayrıca kayıt teknikleri açısından daha doğrusu kayıtların editlenmesi konusunda da iki albüm birbirine oldukça benzer. Belki de In A Silent Way'de denenen her şey Bitches Brew'da mükemmelleştirilmiştir diyebiliriz. Bu albümde kayıt masasında Teo Macero oturmaktadır. Bu ismi belki bilmiyorsunuz ancak 1950'lerin sonunda geldiği Columbia Records plak şirketinde bir çok tarihi albüme imza atmıştır. Örneğin Miles Davis'in Kind Of Blue veya Dave Brubeck'in Time Out albümleri gibi.. Aradan geçen 10 sene müzik oldukça gelişmiş veya değişmişti ancak Teo Macero kendisini yenilemeyi her zaman bilmişti.
Bitches Brew'ın kayıtları Ağustos 1969'da Colombia'nın meşhur 30th Street stüdyosunda başlar. Miles Davis albümün kayıtlarına katılacak müzisyenlere çok fazla bir şey göndermemiştir. Sadece bazı ufak nota parçacıkları. Yani müzisyenlerin hiçbiri kayıtta ne tam olarak ne çalınacağını bilmemektedir. Aslına bakarsanız Miles Davis'in de aklında tam olarak ne olduğunu bildiğini zannetmiyorum. Ana temalar büyük ölçüde kafasında şekillenmişti ancak ara parçalar tamamen kayıt esnasında dolmuştur.
Anlatılanlara göre müzisyenler çalışmaya başladıklarında Davis onlara kafasındakileri anlatmaya başlar. Şarkıların olası tempoları, ana melodiyi oluşturan bazı notalar ve nasıl bir ton istediği hakkında bilgiler. Geri kalan her şey tamamen müzisyenlerin o andaki ruh hallerinini enstrümanlara yansıtması ile oluşacaktır. Durumu albüme ismini veren Bitches Brew şarkısı çok iyi anlatır. Şarkının bazı bölümlerinde Davis ellerini şıklatarak müzisyenlere tempo verir. Hatta tempoyu hızlandırır. Çoğu kişi bunun müziğin bir parçası olduğunu zannetse de, meraklılar bunun tempo göstermek için yapıldığını bilmektedirler. Hatta bazı anlarda Miles Davis sesini kullanarak müzisyenleri uyarır. Özellikle solo giriş çıkışlarında ritmin tekrarlanması gereken bölümlerde Davis'in keep it, keep it tight gibi sözleri rahatlıkla duyulmaktadır. Albümde iki ilgi çekici şarkı Miles Davis bestesi değildir. Bence bunlardan en önemlisi Joe Zawinul (Müzisyenin biyografisini 2. sayımızda yayınlamıştık. Bu yazıya ulaşmak içinburaya tklayın) imzalı Pharaoh's Dance'dir. Bu şarkı anormal karışık bir düzene sahiptir. Bu şarkının bu kadar komplike olup, nasıl böyle rahatlıkla çalınabildiği konusu ise bambaşka bir olaydır bence. Diğer şarkı olan Sanctuary ise bir Wayne Shorter bestesidir. Aslında bu şarkı bu albümün kaydından iki yıl kadar önce seslendirilmiştir (ana melodisi) ancak Bitches Brew için yeniden ele alınmıştır. Bu şarkıda müzisyenler önceki Miles Davis şarkılarından bölümleri de şarkı içerisine yedirmişleridir. (örneğin Chick Corea I Fall in Love too Easily melodisi üzerine çeşitleme yapar) Anlayacağınız albümde caz müziğin geleneksel emprovizasyon mevzuu oldukça ileri bir boyuta taşınmıştır. Bu arada uzatılmış albümde (birazdan bahsedeceğim) besteler konusunda ciddi bir Zawinul hakimiyeti vardır.
Emprovizasyon konusunun ileriye gittiğinden bahsettik. Aynı durum kayıt mühendisliği açısından da söylenebilir. Özellikle de caz müziği kayıtlarından bahsediyorsak. Albümün hazırlanması sırasında bazı kısa bölümler diğerleri ile harmanlanarak daha uzun pasajlar elde edilmiştir. Özellikle Bitches Brew ve Pharoah Dance (ilk plağın A ve B yüzü) şarkıları için bir çok efekt kullanılmıştır. Örneğin reverb, yankı (echo) efektleri hemen fark edilir. Ayrıca kanallar arasında loop'lar (döngüler) ve delay efektleri (geciktirme efektleri) bolca kullanılmıştır. Tabii tüm bunlar klasik müzik eğitimi almış ve büyük orkestraların yaptığı caz müzik ile büyüyen Macero'nun yeniliklere ne kadar çabuk uyum sağlayabildiğini anlamamızı sağlıyor. Pharaoh's Dance çok sayıda (bazı kaynaklarda 20'yi geçen) editlemeler yapılmıştır. Bu editlemeler albümün oluşturulmasında da önemli bir yere sahiptir. Örneğin şarkıyı bilenler için dur kalk bölümü diyebileceğimiz kısım teyp döngüleri ile elde edilmiştir. Örneğin belli bir dakikada basılan bir nota daha sonra aynı şekliyle kayıtlara eklenmiştir. Bitches Brew şarkısında da benzer bir durum söz konusudur. Ancak rekor kesinlikle Pharoah Dance'dedir.
Albümün bir diğer ilginç özelliği ritm bölümünde göze çarpar. Özellikle iki basçının kullanılması (biri elektro bas çalarken diğeri double bas çalar) veya aynı anda iki davulcunun kullanılması veya iki hatta üç klavyecinin bir arada çalması o güne dek rastlanan bir şey değildi. İlerleyen yıllarda bu teknik daha fazla kullanıldı. Ancak aynı anda çalmak yerine kayıtların üst üste bindirilmesi tekniği kullanılmıştır* Tabii aynı tarzda birden fazla enstrümanın kullanımının anormal bir renklilik sağladığını da belirtmem gerekir. Gerek enstrümanların farklılığı, gerek çalan kişilerin notlara katkıları sayesinde albümün her dakikası hatta saniyesinde bir sıradanlık bulabilmek mümkün değildir bence.
Albümle ilgili bir çok şey anlatabilmek mümkün. Albümün kapağını Abdul Mati Klarwein çizmiştir. Santana'nın Abraxas (1970) albümününde kapağı Kalrweim imzalıdır mesela. Meraklılar dikkatle baktıklarında bazı simgesel benzerlikleri bulabilirler. Aslında daha çok şey yazabilmek mümkün ancak kulakları farklı müziklere açık okuyucularımızın keyfini çok kaçırmamak adına daha fazla bahsetmeyeceğim. Bu albüm hem rock hemde caz dinleyicilerine (aslında daha bir çok tür dinleyicilerine de) hitap eden bir albüm. Bence Miles Davis'in en iyi albümü. Her şeyiyle çok farklı bir deneyim sunuyor.
Albümü bir kaç farklı formatta alabilmeniz mümkün. Bence ilk öncelik CD'sinde. Albümün 180gr'lık plak baskısı da bulunuyor. Ancak plak baskısı bence çok başarılı değil. Plağa harcayacağınız parayı bence The Complete Bitches Brew Sessions CD setine harcamak çok daha mantıklı olacaktır. Fiyatları neredeyse aynı.
The Complete Bitches Brew Sessions demişken hemen açalım. Bu dört CD'den oluşan bir set. 1969 yılında yapılan albüm kaydı sırasında çalınan tüm şarkılara yer verilen bu set bence alınmayı hak ediyor.
Mutlaka dinlemenizi öneririm.
HakanCez
[...] İkinci Sayfaya Ulaşmak İçin Tıklayınız Benzer YazılarAkıncı, Baylan, Küçükyıldırım, Reigle- Century CDSuzanne Vega - Beauty & Crime LPThe Django Reinhardt NY Festival: Live at Birdland CDMavis Saples – Live Hope at The Hideout CD Tags: jazz, Miles Davis [...]
YanıtlaSil