Caz Dünyasından Bir Yıldız Kaydı
Joe Zawinul’u kaybettik. Çok arayacağız... 11 Eylül 2007’de doğum yeri olan Viyana’nın Wilhelmine hastanesinde az görülen bir deri kanseri türünden (Merkel cell carcinoma) ölen sanatçı 75 yaşındaydı. Beraberlikleri 40 yılı aşan eşi Maxine’i ise birkaç hafta önce 27 Temmuz’da kaybetmişti. Oğlu Erich’in sözleri: “Babam dünya zamanıyla 7 Temmuz 1932’de doğdu ve ebediyet zamanıyla 11 Eylül 2007’de doğdu”
Joe Zawinul, bana göre rock müziğinin temel taşları olan elektrik/elektronik, volüm ve distorsiyonun caza taşınmasını sağlayan ender öncülerden bir tanesi. Bunu gerçekleştirirken tabii ki beyinleri örümcek ağlarıyla kaplanmış olan cazın “elit ve at gözlüklü” tabakası tarafından yerden yere vuruldu. Ancak şansı yaver gidip de Miles Davis’in dikkatini çekince şapkalar değiştirildi. Gerçi JZ efsanevi takkesini hiç değiştirmedi. Buna karşılık başkaları da yenilikçi “sound”ları ve caz dinleyici kitlesine yeni bir soluk kazandırdığı için de az methiyeler düzmediler. DownBeat dergisinin en iyi klavyeci ödülünü 30 kez kazanmış olması herhalde rastlantı değildir. Halen Jazz-Rock veya Fusion diye adlandırılan alt türler, her ne kadar modası geçiyor gibi ise de, çalınıp dinleniyorsa bunda JZ’un hakkını JZ’a teslim etmek gerekir.
JZ Viyana’da dar gelirli bir ailede ikiz kardeşi Erich’le doğar, anneannesinin “Roman” olduğu soylenir. Kardeşini 4 yaşında zatürreden kaybeder. 6 yaşında akordeon çalmasını öğrenir ve Viyana Konservatuar'ında klasik müzik eğitimi görür. Viyana’da stüdyo müzisyenliği yapar ve değişik yayın kuruluşlarının orkestralarında çaldıktan sonra soluğu 1958’de Boston’un Berklee College’inde alır. Orada uzun kalmasına izin verilmez. Birlikte Berklee’ye başlaya besteci Mike Gibbs’in sözleri: “Joe 3 dakika kaldı, ben ise 4 sene...” Trompetçi Maynard Ferguson hemen JZ’u orkestrasına transfer eder. Oradan da şarkıcı Dinah Washington’a eşlik etmeye başlar. 1959 yılında Miles Davis onu grubuna katılmak üzere davet eder ancak JZ’un cevabı negatiftir. ”Henüz zamanı gelmedi ama ileride seninle beraber tarih yazacağız” dediği söylenir.
1961 yılında saksofoncu Julian “Cannonball” Adderley JZ’u beşlisine davet eder. Beraberlikleri 1970’e dek sürecektir. Fender Rhodes veya Wurlitzer gibi elektrikli klavyeleri caz müziğinde sıkça kullanan öncülerdendir. Birlikte sayısız müzisyenlerle çalışacak, tün dünyada turnelere katılıp birçok festivalde yer alacak ve birçok LP kaydedecektir. Birlikte çalıştıkları müzisyenlerden bazıları: basçı Sam Jones, davulcu Louis Hayes, muhtelif üflemeli çalgılarda Yusef Lateef, kornet ustası JA’nın kardeşi Nat Adderley, saksofoncu Charles Lloyd vb. Birlikte kaydettikleri LP’lerde JZ sadece eşlikçi/piyanist olarak değil aynı zamanda besteci olarak da gittikçe önem kazanan bir yer edinir.
Ufak 2 anekdotla ara verelim. Yukarıda isimlerini saydığımız saygın isimlerle çalışmış olan JZ 1966 yılında kendinden şüphe etmeye başlar, piyano çalış tekniğinin yetersiz olduğunu düşünür ve arkadaşı, kendi gibi Avusturyalı olan klasik piyanist Friedrich Gulda’dan yardım ister. O da git Raymond Leventhal’dan haftalık ders al, ondan daha iyi piyano hocası bulamazsın der. Ve JZ aralıksız olarak 7 ay için, ta ki hocası artık onu kovuncaya dek piyano derslerine devam eder. Ancak hocası onu kapıdışarı ettiğinde 88 tuşluk sessiz bir çalışma piyanosunu da armağan etmeyi ihmal etmez.
Soğuk bir New-York kış gününde JZ beklenmedik bir telefon alır. Ella Fitzgerald’ın konser turnesinde süresince eşlik etmesi gereken piyanist kar fırtınası yüzünden mahsur kalmış ve yerine onun eşlik etmesi teklif edildiğinde hiç düşünmeden kabul eder. Ella Fitzgerald ile 2. konserlerinden sonra bir telefon daha. Arayan caz dünyasının belki de en ünlü menejeri Norman Grantz’dır. Kendisine EF ile turneye devam etmeyi kabul ettiği taktirde kendisine haftada 1400 $, ve günlük harçlık olarak 80 $ teklif eder, ayrıca tüm konaklama ve seyahat masraflarını karşılayacağını da belirtir. JZ o sıralarda Cannonball’un yanında haftada 300 $ kazanmaktadır. JZ Maxine ile evli ve 3 çocuk babasıdır. Paraya şiddetle gereksinimi vardır.
Konuyu eşine açar. Cevabı: “Çocuklarımız ve benim için yapmak istemediğin bir şeyi yapmana izin veremem. Biz 300 $ la idare etmeye devam ederiz, yeter ki sen idealine konsantre ol ve bildiğin yolda ilerle. İleride bunu telafi edeceğine inanıyorum” olur.
Cannonball ile birlikte kaydettikleri LP’lerin birkaçına göz atalım: Cannonball Adderley Sextet in New York, The Sextet, Jazz Workshop Revisited, Japanese Concerts, Money in the Pocket, Domination (Oliver Nelson’un arajmanlarıyla), Mercy Mercy Mercy, (kapağında her ne kadar Live at “The Club” diye yazsa da artık herkes bu kaydın kısıtlı bir seyirci kitlesi eşliğinde Capitol’un stüdyolarında kaydedildiğini bilmektedir) Great Love Themes (yaylı orkestra eşliğinde), Why Am I Treated So Bad, Country Preacher, The Price You Got To Pay To Be Free, In Person vb.
Burada 2 besteye değinmekte fayda görüyorum. 1966 yılında kaydedilen ve bir JZ bestesi olan Mercy Mercy Mercy parçası 1967 yılının başlarında o zaman değişik türlere ayrılmamış (pop, jazz, soul hepsi bir arada) olan ABD 45’lik listesinde 11. sıraya kadar yükselmiş ve büyük bir başarı elde etmiştir. Aynı yıl en iyi enstrümantal Grammy’sine de layik görülür. Bu beste için Herbie Hancock şunları söylemiştir: “Viyanalı beyaz bir çocuğun bu denli “zenci” olan bir parçayı besteleyebilmiş olması kayda değerdir. Parçanın melodisi ve şarkının “feeling”i Afrika-Amerika mirasını tamamıyla benimsemiş ve öz benliğinde hisseden birinin eseridir. Açıkçası ben eski yaşamlarının birinde JZ’un zenci olarak dünyaya geldiğine inanıyorum.” Country Preacher parçasını ise US Civil Rights Movement’ın lideri Rev. Jesse Jackson için bestelemiştir. Bu beste bir çok Afrikalı-Amerikalı (Zenci dememek için) için o ayaklanma döneminin simgelerinden biri olmuştur. Ayrıca kısa da olsa Monterey festivalindeki performanslarını Clint Eastwood’un ilk yönetmenlik denemesi olan Play Misty for Me filminde izleyebilirsiniz.
JZ Cannonball Adderley ile yollarını ayırdıktan sonra büyük usta Miles Davis ile çalışmaya başlar, ancak önemlidir, hiç bir zaman Miles Davis’in grubuna katılmaz, ve birlikte daha sonraları “Fusion” adıyla anılacak olan ve bolca kopyalarının üretileceği caz türünün ilk örneklerini verirler. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Cazcılar da artık rock/pop ve/veya avant-garde sanatçılarının kullandıkları teknolojik avantajlardan faydalanmaya başlarlar ve elektrik gitar, elektrik bas, elektro piyano, synthesizer gibi aletleri kullanmanın yanısıra modern kayıt stüdyolarında bulunan çok kanallı kayıt, sonsuz editleme olanakları ve farklı elektronik efektlerini kullanmaya başlarlar. Miles Davis artık plaklarında yayınlayacağı eserlerine stüdyoda değil, konsol başında şekil verecektir. Açıklayalım: Miles Davis müzisyenlerle beraber stüdyoya girer, birlikte çalacakları besteleri değil, müziksel temalara veya motiflere karar verirler ve uzun doğaçlamalarla sololar silsilesine girişirler. Yapılan kayıtlar sonra stüdyoda yap-boz birleştirir gibi birleştirilir ve nihai “beste” kayıtların birbirine eklenmesiyle konsol başında bitirilir. Plakta dinlediğiniz eser kaydedilen bantlarla ancak uzaktan bir ilintisi olan bir yapıt haline gelir. En iyi örnekleri MD’in In a Silent Way (1969), Bitches Brew (1970) ve Live/Evil (1971) albümlerinde bulabilirsiniz. Bu albümlerin tüm kayıtlarını içeren “Complete” versiyonlarının yayınlandığını ve analogcular için de Mosaic şirketinden basılmış olan vinil versiyonlarının halen bulunabileceğini de ekleyelim. Meraklılara: In a Silent Way’in kadrosunda MD dışında: Saksofonda Wayne Shorter, basta Dave Holland, davulda Tony Williams, gitarda John McLaughlin ve klavyelerde 3 kişi!: Chick Corea, Herbie Hancock ve JZ. LP’de 2 parça var. Bizi ilgilendiren JZ bestesi olan ve plağa ismini veren parça, aslında burada 2 beste iç içe. Girişte John McLaughlin In a Silent Way temasını tam olarak belirtmese de atrafında bir güzel gezinir ve “mood”u belirler, arkasından soprano saksofonuyla Wayne Shorter ve MD katılırlar. Birliktelik tamamlandığında “funky” bir ritimle It’s About That Time’ın temasına geçilir ve J McL ile WS’in soloları süresince tempo hızlanır. MD’nin solosu bana göre en “rahat” sololarından biri olmakla beraber notalar birbiri ardından o kadar tamamlayıcıdırlar ki Tony Williams’ın enerji dolu davulu bile arka planda kalır ve parça başa dönüp başladığı gibi sükunetle sona erer.
Ufak bir hikaye daha: JZ Zawinul isimli 3. solo LP’sini kayıt etmek üzere stüdyoya girdiğinde Miles Davis kendisine “bu plağında ben de çalmak istiyorum” der. JZ bir kez daha MD’in teklifini reddeder ama onu plak kapağına 2 satır yazmaya ikna eder. Gerekçesi: “Eğer sen plağımda çalarsan varlığın o denli baskın olacak ki kendi değerimi anlayamayacağım” Ve Miles şu satırları düşer: Bu tür müziği çalabilmek için kendi iç benliğinizdeki özgürlüğü yakalamış olmanız gerekir ayrıca isminizin Joe Zawinul olması, zenci bir eş, 2 bej çocuk, 2 piyano sahibi, Viyanalı, yengeç burcundan ve klişelerden arınmış olmanız gerekir.
Miles Davis durağından sonra JZ Wayne Shorter ile birlikte en uzun soluklu olacak olan projesine imza atar ve Weather Report’u kurar. Birlikte 16 albüm kaydederler ve bir “efsane”yi doğururlar. Kadrosu sürekli değişen grubun elemanlarını saymaya yerimiz yetmez ancak WR’ye adanmış birçok internet sitesinde oldukça detaylı bilgiye ulaşılabilir. Weather Report’ta önemli olan, tüm bu personel değişikliğine rağmen her zaman kumandada kalan JZ ve WS’ın “imzaları”dır. Bu iki müzisyen tüm yaratıcılıklarını, beraberlerinde çalan arkadaşlarınınkilerle harmanlayarak tamamiyle Weather Report’a harcarlar. Cazın içinde ses, melodi, enerji, armoni, poliritim ve yeni teknolojilerden oluşan kendilerine has bir mikrokosmos yaratırlar. JZ ARP, Oberheim ve Prophet gibi synthesizerları sıkça ön plana çıkartır. 1920’lerden bu yana cazda uyuklayan kollektif doğaçlamayı tekrar canlandırırlar. İlk plaklarından son plaklarına dek herhangi bir parçayı dinlediğinizde: “işte bu Weather Report” diyorsunuz/diyebiliyorsunuz/dedirtiyorlar. Grubu tanımayanlar için Live & Unreleased isimli konser albümlerini tavsiye edebilirim. İçinde 5 değişik kadrolu Weather Report’un konser kayıtları var. Art arda dinlendiğinde tarihsel gelişim ve değişimi görmekle beraber tartışmasız olan tüm Weather Report ögelerinin hazır bulunduklarını da gözlemleyeceksiniz.
Fusion çoğu zaman çalan müzisyenlerin teknik yeteneklerine aşırı dayalı olan bir müzik türü olmuştur. Ancak WR hiç bir zaman gösteriş “budalalığına” yönelmedi. Müzikleri herkese açık, ancak olabildiğince derin ve zengin olmanın yanısıra rock ve funk türlerinin enerji ve heyecanı ile cazın derinlik ve müzikalitesinin sentezini oluşturur.
En büyük ticari başarıyı elde etmiş Heavy Weather albümünden JZ bestesi, uluslararası hit olmuş Birdland parçasına bir bakalım şimdi. Akılda kalıcı bir melodi, katman üstüne katman olarak inşa edilmiş, geleneklere sadık kalma koşuluyla bu geneleği nasıl ileriye taşıyabilirim egzersizi üzerine kurulmuş bir çalışma. Lullabye of Birdland Viyana zamanlarında JZ’da özel bir yeri bestelerden biridir. Onun gibi ABD’ye göç etmiş İngiliz piyanist George Shearing’in New York’un 52. caddesinde bulunan caz kulübü için bestelediği bu artık Standard sayılan beste genç JZ’un çok rüyasını süslemiştir. WR’un Birdland’i JZ’un tipik bir bass synthesizer tümcesiyle başlar. Melodiyi Alex Acuna’nın durmak bilmeyen, lafazanın tek yönlü tiradını çağrıştıran davulu eşliğinde Jaco Pastorius fretless basının tiz frekanslarında üzerine işler. Parça ilerledikçe içinde modal çalışmalar, farklı modülasyonlar ve doğaçlamaların eşliğinde 50li yılların swing bandlerinin riffleri ve be-bop tarzının armonik zenginliğini lokomotif gibi bir ritmin eşliğinde genleşmesini göreceksiniz. Burada JZ’un Viyana’da Birdland ismini koyduğu bir caz kulübünün sahibi olduğunu da not düşelim.
80’lerin ortasında WR dağıldıktan sonra JZ Dialects adlı solo çalışmasını gerçekleştirir. Bu CDde sözsüz olan vokaller dışında tüm enstrümanları kendisi çalar. Midi teknolojisiyle klavyeli çalgıları ayarlar, elektronik davul ve ilk sample ları kullanıp çağa ayak uydurduğunu ıspatlar gibidir. Ancak çok sürmeden yeni grubu Zawinul Syndicate’i kurar. Bu topluluka muhtelif perküsyonlar, davul, bas ve gitarlarla World veye etnik olarak tabir edilen türlere yakınlaşmakla beraber, Thelonious Monk (Little Rootit Tootie) gibi ustaların hatta kendi eski bestelerini de tekrar yorumlamaktan geri kalmaz. 1990’da Afrika kıtasına ilk ziyaretini yapar. Gördüklerinden ve özellikle duyduklarından çok etkilenir. Gözlerini artık ABD’dense tüm dünya müziklerini kucaklayacak şekilde eski kıtalara ve sundukları müziksel mirasa çevirir.
Mali’li müzisyen Salif Keita’nın Amen adlı CDsinin prodüktörlüğünü üstlenmekle beraber elinden geldiğince yerel müzisyenlerle çalmaya çalışır. 93 yılında Hintli davulcu/perküsyoncu Trilok Gurtu ile 3 ay sürecek bir dünya turnesine çıkar. Gurtu: “Bizi dinleyenler, Big Band gibi çalıyorsunuz yorumunda bulunuyorlardı. JZ Duke Ellington’u o denli sever ki bazen 3 saat boyunca sadece Duke’un bestelerini çalardık.” Amerikan cazının daralan perspektifini gözlemleyen JZ geçtiğimiz yıllarda basçı Richard Bona ve Etienne Mbappe, davulcu Karim Ziad veya Paco Sery, perküsyoncu Arto Tuncboyaciyan veya Manolo Badrena, gitarcı Amit Chatterjee, şarkıcılar Thania Sanchez ve Sabine Kabongo gibi farklı etnik kesimlerden olan müzisyenlerle çalıştı. “Ancak her zaman kendi müziğimi yaratmaya ve icra etmeye çalıştım, bu müzisyenlerle birlikte çalmamın nedeni onların nerelerden geldikleri değil sadece müziğimi isteklerimin doğrultusunda daha iyi icra ettikleri içindir” der. Örnek olarak World Tour ve/veya Vienna Nights isimli konser kayıtları olan çift CDlerine kulak vermeniz yeterli olacaktır.
JZ sadece müzikle yetinmedi. Gezileri süresince “henüz vakit erkenken” Afrika’daki çevre kirliliğine karşı Senegal’de girişimlerde bulundu. Yerel yetkililerle sürdürdüğü kişisel girişimlerinin başarısı sonrasında Avusturya hükümeti onu 17 Afrika ülkesi için (ne anlama geliyorsa) iyiniyet elçisi olarak atadı!
Anısına birçok müzisyenler methiyeler dizdiler ancak en güzel örnekleri yaşamı süresince adına yapılan bestelerdir. Brian Eno: Zawinul/Lava, John McLaughlin: Jozy, Warren Cuccurullo: Hey Zawinul, Bireli Lagrene: Josef gibi. Arkasının hızla geleceğinden emin olabilirsiniz.
Anısına en derin saygılarımla.
Ayrıntılı bilgi Stereo Mecmuası No.2
Yorumlar
Yorum Gönder