Le Royaume Oublié – La Tragédie Cathare / Unutulmuş Krallık, Kathar Tragedisi - Albigeois Haçlı Seferi Jordi Savall
Alia Vox - AVSA9873 A/C
Bildiğiniz gibi 2009-10 yılbaşı döneminde Stereo Mecmuası'nın bana ayrılmış bölümlerinde Jordi Savall'ın Unutulmuş Krallık albümü hakkında yazıp duruyorum. Albüm hakkında yazı yazmak ancak nasip oldu. Birazdan okuyacağınız yazıda bol bol tarihten bahsedeceğim. Elimden geldiği kadar anlaşılır ve sade yazmaya çalıştığım yazım bir müzik makalesinden çok Kathar inancı (Katharizm) ve kökenlerinden, Haçlı seferlerine kadar bir çok farklı konuyu kapsıyor. Umarım keyifle okursunuz.
Katharizm, çok kısa şekilde açıklamak gerekirse Hristiyanlığın son derece kendisine özgü bir koludur. Fransa'nın Languedoc bölgesinde 11. yüzyılda ortaya çıkmış 12. ve 13. yüzyıllarda yayılmaya başlamıştır. Kathar toplulukları, inançlarının ikilik prensibi (düalizm) ve Gnostisizm esintileri içermesi dolayısıyla Katolik kilisesi tarafından sapkın olarak nitelendirilmiştir. Bu arada albümün isminde Albigeois kelimesi de geçiyor. Kafanız karışmaması için hemen bir bilgi vereyim. Kathar'lara Albigeois da denmesinin sebebi, Katharizm'in bu bölgede ilk çıkış noktasının Albi kenti olmasıdır. Albigeois dediğimizde Albi kentinden olan anlamına geliyor...
Şimdi isterseniz bu iki önemli kelimeyi kısaca anlatmaya çalışalım. Düalizm en basit anlatımıyla iki zıt ve karşıt gücün yardımıyla veya bunların çevresinde belli bir konuyu anlatmak için kullanılır. Teoloji yani din alanında özellikle yaradılış gibi karmaşık konuların açıklanması için kullanılan bir terimdir. Tahmin edebileceğiniz gibi iyilik ve kötülük, tanrı ve şeytan gibi birbirinden tamamen ayrık ve zıt kavramları kullanılır. İlk bakışta bu durumu gayet normal bulabilmeniz mümkün. Düalizm içeren inançların sapkın ilan edilmesi küçük ayrıntılarda gizlidir. Bu tarz bir yaklaşım İslam dünyasında neredeyse hiç görülmediğinden bu tarz terimleri anlamamız bazen mümkün olamayabiliyor. Neyse... Dikkat ederseniz tanrı ve şeytan şeklinde yazdığımızda her ikisi birbirinin karşıtı olarak görülür. Ancak konuyu örneğin yaratılışa getirirseniz ve yine tanrı ve şeytanı birlikte kullandığınız an, hiç kuşkusuz kilise tarafından dinsiz ilan edilirdiniz. Çünkü uhrevi dinlere göre yaratılış tanrının eseridir. Konuyu çok uzatmadan hemen Kathar'ların en temel düalizm inanışından bahsedeyim. Katharizm'e göre dünya’da şeytanın egemenliği hüküm sürer. Göklere ise tanrı tarafından hükmedilir. Dünya, şeytanın kontrolünde cehennemin ta kendisidir. Dolayısıyla insan öldükten sonra cehenneme gidemez zaten insanoğlu yeryüzü cehenneminde yaşamaktadır. Cehennemin alevlerini yükselten ise insanın yaradılışından beri içerisindeki bedensel istekler, maddi ve manevi hırslardır. Ruhun cehennemden çıkarak cennete girebilmesi için tüm bedensel isteklerinden ve hırslarından vazgeçmesi gerekir. Ancak yaradılışı dolayısıyla insan tüm bu olumsuz alışkanlıklarını bırakamadığından dolayı birden daha fazla kez bedenlenerek yeryüzü cehenneminde yaşamalıdır. Hiç kuşkusuz bu yeniden bedenlenme kavramı yeniden doğuşur. Dolayısıyla Katharizm'de, Hristiyanlığın tam tersine reenkarnasyon (yeniden doğuş) inancı da vardır. Sonsuz kurtuluşa giden yolun reenkarnasyon'dan geçtiği düşüncesi pek tabii ki, Katolik Kilisesi tarafından sapkınlık olarak kabul edilmektedir. Gördüğünüz gibi Kathar düalizmi yeryüzünün şeytan gökyüzü aleminin ise tanrı tarafından yönetildiği savına sahiptir. Hristiyan düşüncesinde böyle bir şeyin kabul edilebilmesi mümkün değildir. Pek tabii İslam dininde de benzer bir durum söz konusudur. Burada kullandığım düalizm yani karşıt güçlerin dengesi pek çok Uzakdoğu, Hindistan ve ortadoğu (Zerdüştlük) inanışında da kendisine yer bulmuştur. Geçmişten günümüze bazı Hristiyan tarikatlarında da sıklıkla karşımıza çıkar. İslam dünyasında ise çok küçük Batıni (Esoterik) gruplarda yukarıda anlatmaya çalıştığım tarzda bir düalizmden bahsedilebilir. Umarım kafanızda düalizmin ne olduğuna dair bir fikir oluşturmayı başarmışımdır.
Gelelim gnostisizm konusuna. Gnostisizm en kısa şekilde açıklamak için eski Yunan'a gitmemiz gerekiyor. Eski Yunan'lılara göre bilginin 3 türü vardı. Mathesis yani öğrenimle öğrenilebilen bilgiler, pathesis yani acı ve ızdırap çekerek öğrenilen bilgi ve gnosis sezgi ve derin düşünce ile elde edilen bilgi. Gnostisizm'in etimolojik kökeni gnosis yani sezgisel bilgidir. Eski Yunan ezoterizmine göre öğrenimle edilinecek bir bilgiye ızdırap çekerek ulaşamazsınız. İnsanın kendisini geliştirebilmesi için her iki bilgi edinme yönetiminin dışında derin düşünce ve sezgilerin gücüyle elde edilecek bilgiye de ihtiyaç vardır. Gnostisizm'in temel düşüncesi ilk önce eski Yunan'da ortaya çıkmıştır. Sonrasında hemen her kültürü, her dini etkilemiştir. Eski Mısır, İran ve Suriye toplumlarında sıklıkla karşımıza çıkar. Musevilikte ise Kabbalah öğretisinde gnostik ilkeler ve düşünceler çok önemli yer kapsar. Zaten diğer uhrevi dinlerdeki gnostik toplulukların ortaya çıkmasında Musevilik içerisindeki gnostik grupların etkisi çok büyüktür. Kathar inancında Kabbalah gnostisizminden çok fazla etkilenme vardır. Benzer bir etkiyi İsmaililik'te görebiliyoruz. Neyse bu konuya hiç girmeyelim. Hristiyanlık'taki gnostisizm ise belli başlı bazı ortak düşüncelere sahiptir. Bunlar yaşamın gizemlerine ulaşabilmek için kilisenin öğrettiği dinin yetersizliğini savunurlar. Bu gizemlere veya gerçekliğe ulaşmak için ruhsal gelişimin önemini savunurlar. Ruhun ölümsüzlüğü tıpkı tüm uhrevi dinlerde olduğu gibi kabul edilir ancak gnostisizme göre dünya ruh için bir hapishane veya cehennemden başka bir şey değildir ve ruhun fizikselliğinden koparak yaşaması için dünya yaşamı terk edilmelidir. Hristiyanlığın ilk dönemlerinde yukarıda yazdığım tarzdaki öğretiler kendilerine yayılmak için uygun ortamı bulmuştur. Daha sonra Katolik Kilisesinin güçlenmesi ile birlikte Gnostisizm'in ortadan kaldırılmasına yönelik çabalar artmaya başlamıştır. Bir çok grup İsa peygamberin tanrının oğlu olduğu görüşüne karşı çıkarlar ve İsa peygamberin çarmıha gerildiğini kabul etmezler. Katharizm'de de benzer görüşler tabii ki bulunuyordu. Kathar'lar İsa peygamberin tanrının oğlu olduğunu kesinlikle kabul etmiyorlardı. Onun bizler gibi bir insan olduğunu kabul ediyorlardı. Orta Çağda bu düşünceleri seslendirdiğiniz anda sapkın kabul ediliyordunuz. Bu ve benzeri düşüncelere sahip kişiler engizisyon tarafından cezalandırılıyor, bu düşünceleri kabul eden daha büyük grupların ve toplulukların üzerine ise seferler düzenleniyordu. Bir bilgi vereyim bu seferlerde Haçlı Seferi olarak adlandırılır. Yani Haçlı Seferleri sadece kutsal topraklara ve Müslümanlara karşı düzenlenmemiştir. Katolik Kilisesinin fikirlerine uymayan hemen her bölgeye Haçlı Seferleri düzenlenmiştir. Bu konuyu birazdan ayrıntılı olarak ele alacağım. Hristiyan gnostisizmi ile alakalı daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız tabii ki çok ilgi çekici kaynaklar var. Guthenberg projesinde gnostisizm ile ilgili oldukça iyi bir arşiv bulunmakta. Ancak bu tarz yazıları okumak size zor geliyorsa Nikos Kazancakis'in Günaha Son Çağrı kitabını okuyabilirsiniz. Tahmin edebileceğiniz gibi eser Kilise tarafından aforoz edilmiştir.
Böylelikle pek kısa olmasa Kathar inancıyla alakalı iki önemli kavramı sizlere anlatmış oldum. Umarım çok karmaşık olmamıştır. Burada bir parantez açalım. Bu kavramlar bizim çok tanıdığımız kavramlar değil. Düalizm ve gnostisizm anlatması son derece zor iki kavram. Umarım bir kavram karmaşası yaratmamışımdır. Şimdi isterseniz Kathar inancının gelişimi konusuna kısaca bir göz atalım. Gelişim sürecinde Jordi Savall'ın albümündeki sıralamaya uygun şekilde ele almaya çalışacağım. Pek tabii ki Savall'ın ele aldığı gelişim süreci tarihsel sürece uygun.
İlk önce Doğu Avrupa'ya gitmemiz gerekiyor. İlk önce Bulgaristan'da ortaya çıkan Bogomilleri tanıyalım. Bir köy papazı olan Bogomil tarafından ortaya atılan fikirler 10. yüzyılın sonlarında tüm Doğu Avrupa'da etkili olmaya başlar. Bizans kilisesine karşıt daha doğru bir tabirle reformist bir yaklaşıma sahiptir. Bizanslılar 10. yüzyılda bu akımı tanırlar ve hemen sapkın ilan ederler. Bogomiller dünyanın şeytan yönetiminde olduğuna inanırlardı. Tüm Orthodoks ayinlerinden ve şekilselliğinden nefret ediyorlardı. İkonları hatta Hristiyanlığın sembolü haçı bile kullanmıyorlardı. Bogomiller toplum içerisinde hiyerarşiyi, yetkilerle dolu din adamı sınıflarını kabul etmiyorlardı. Sivil itaatsizliğin ve hatta biraz abartırsak anarşizmi savunuyorlardı. Bogomillerin bu yaklaşımları Kilise baskısındaki geniş toplulukları etkiledi ve yayılmaya başladılar. İtalya, Fransa ve Güney Almanya 'ya misyonerler göndermeye başladılar. Tarihsel bazı kaynaklar bu bölgelerdeki bazı din adamlarının Bogomiller saflarına katıldığını söylemektedir. 11. yüzyılda Bizans, Bulgaristan'ı ele geçirince Bogomillere karşı çalışmalar yapsa da, Bogomil inancı gelişmeye devam etti. 14. yüzyılda Osmanlılar Balkanları ele geçirince Bogomil inancı yaşamaya devam etti. Ancak etkisi azaldı. Çünkü Osmanlılar, Balkan Ortodoks Kilisesi ve Bizans gibi baskıcı bir yapı getirmemişti. Tüm dinlere saygı gösteriliyordu. Ayrıca Bogomiller konusunda bir diğer ilginç bir topluluk Bosna Kilisesi ve Bosnalı Bogomilerdir. Bu topluluk üzerine birkaç kez düşük yoğunluklu seferler düzenlenmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, 7. yüzyılda Ermeni Paulusçuluk hareketi, Anadolu'daki gnostik hareketler ve kutsal topraklardaki gruplar Bogomillerin ortaya çıkmasında, inanç temellerinin oluşmasında etkili olmuştur. Anadolu'daki hatta Ermenistan'daki bu sapkın (Bizans Kilisesine göre) düşüncelere sahip olanlar üzerine seferler düzenlenmiştir. Bunlar Bizans İmparatorluğu tarafından düzenlenmiş ve çoğu zaman hedefleri sapkınları yok etmek olmuştur. Ancak günümüzde Kafkasların bazı bölgelerinde son derece kendi içlerine dönük, dışarıya kapalı grupların yaşadıkları bilinmektedir. Bu konuyla ilgili dilimize bazı çeviriler yapılmış ve yayınevleri tarafından basılmıştır. Kadir Albayrak tarafından kaleme alınmış Bogomilizm ve Bosna Kilisesi kitabı konuyla ilgili çok karmaşık olmayan ve okunması göreceli kolay bir kaynak.
[...] İlk Sayfaya Ulaşmak İçin Tıklayınız [...]
YanıtlaSil[…] oldukça yakından ilgilenen bir insan olduğumu hatırlayacaklardır. Jordi Savall’ın Le Royaume Oublié – La Tragédie Cathare albümü için yazmış olduğum oldukça uzun yazıda bayağı kapsamlı şekilde bu konunun […]
YanıtlaSil