Timucin Şahin's Flow State - Nothing Bad Can Happen


Timuçin Şahin's Flow State Nothing Bad Can Happen
Between The Lines BTLCHR 71243 CD

Timuçin Şahin'in yeni albümü Nothing Bad Can Happen yayınlanmış. Albümün yayınlanmasını atlamışım maalesef.  Geç olsun güç olmasın diyerek, albümü dinleyip birkaç satır yazmaya karar verdim. 2017 senesi, 40 küsür senelik hayat dilimimde şimdiye kadar yaşadığım muhtemelen en zorlu sene oldu. Allah tabii ki beterinden saklasın. Ekonomik kriz, memleketimizde yaşanan her türden gerçek ötesi olay derken, aslında birçok kişinin bitse de kurtulsak dediği bir sene oluyor. Ancak inanın işlerin içerisine sağlık problemleri girdiğinde bunlar problem olmaktan çıkıyor.

Mecmua'yı çok yakından takip eden okuyucular, benim eski ben olmadığımı ve adım adım o eski "ben"e dönmeye çalıştığımı fark ediyorlardır. Bu hengame sürecinde kendi iç dünyama döndüğüm için birçok konuyu atladım mesela. Normal koşullarda "Bergama Kolektif Hayal Gücü Müzik Merkezi" gibi bir olayı veya sevdiğim müzisyenlerin albümlerini kaçırmam mümkün değildir ama o kadar çok şey kaçtı ki, yapacak bir şey yok. Normalizasyon sürecine girdikçe atlanan, kaçırılan şeyleri yakalamak için yavaş yavaş daha fazla vakit bulunmaya başlanıyor. Nothing Bad Can Happen işte bu süreçte elime geçen bir albüm oldu. Albümün ismi bile bu dönemi irdeliyor bir şekilde; "Kötü bir şey olmaz"


Son 4-5 aydır deli gibi müzik dinliyorum özellikle geceleri. Mecmua'da herşeye rağmen bir çok albüm konusunda yazıp çiziyor olsam da, olay kişisel beğeniye geldiğinde işler geçmişten oldukça farklı benim açımdan. İçinde bulunduğum halet-i ruhiyeden mi, yoksa bir müzik dinleyicisinin karşı durulamaz gelişiminden midir bilmez, melodik yapılar, alışılageldik nota dizilimleri, bir sonraki pasajı tahmin edilebilir eserler, ruhumu sıkar hale geldi.

Nothing Bad Can Happen, elime ulaşmadan önceki dönemde György Ligeti kompoziyonlarına kafayı takmıştım örneğin. Stanley Kubrick filmleri seven bir insan olarak "2001: A Space Odyssey" film müziklerinden zaten bir tanışıklığım vardı Ligeti ile. "Le Grand Macabre"yi dinledikten sonra yepyeni bir kapı açıldı müzik maceramda. Özellikle de Mysteries of the Macabre diye isimlendirilen ve eserden alınan bazı aryalar ile daha çok konserlerde seslendirilecek bir hale getirilmiş versiyonun, farklı orkestralar ve solistler tarafından yorumlanan versiyonlarına kafayı takmış durumdaydım. Nothing Bad Can Happen incelemesinde Ligeti kompoziyonlarının ne alakası var diyeceksiniz. Bir yandan haklısınız ama...


İlk önce albümde Timucin Şahin'e eşlik eden müzisyenleri tanıyalım;

Piyanist Cory Smythe,  çağdaş ve doğaçlama müzik konusunda oldukça aktif bir isim. Çok farklı müzisyenler ile birlikte çalışma fırsatı bulan Cory Smythe'in listesinde Peter Evans, Vijay Iyer, Steve Lehman ve Anthony Braxton gibi isimlerde mevcut. Yakın geçmişte Tyshawn Sorey ve Nate Wooley'in liderliğindeki projelerde Smythe'in yer alıyor. Bazı ilginç çalışmalarda piyaniste denk gelebiliyoruz. Iannis Xenakis Ensemble Music 3 albümünde "Palimpsest" kompozisyonunda piyanoda Cory Smythe'in performansına bir göz atabilirsiniz.

Basçı Christopher Tordini, 1984 doğumlu bir müzisyen. New School Üniversitesi'nin Caz ve Çağdaş Müzik Programında okumuş. 2006 yılında okuldan mezun olduktan sonra Andy Milne'in Dapp Theory topluluğuna katılmış. Greg Osby, Jeremy Pelt, Ari Hoening, Steve Lehman, Jim Black, Andrew D’Angelo gibi müzisyenlerin yanında son dönemlerde davulcu Tyshawn Sorey ve Michael Dessen ile birlikte çalışmalarına devam ediyor. Dikkatli okuyucularımız Christopher Tordini'yi Timucin Sahin Quintet'in Inherence albümünden de hatırlayacaklardır.

Thomas "Tom" Rainey 1957 doğumlu Amerikanlı baterist. Berklee College of Music'de eğitime başladıktan sonra 1979'da New York'a taşındı. Amerikalı  saksofoncu ve besteci Tim Berne ve Nels Cline, Fred Hersch, Tony Malaby, Tom Varner, Drew Gress, Kenny Werner, Mark Helias ve Simon Nabatov ile birlikte çaldı. Çok sayıda albümde katkısını gördüğümüz Tom Rainey'in ilk solo albümü "Pool School" 2010 yılında yayınlandı. Tom Rainey'nin boy gösterdiği öyle albümler var ki, liste buraya sığmayacak kadar uzun. Meraklılar Ingrid Laubrock ortak çalışmalarına bir göz gezdirsinler derim bonus olarak...

Timuçin Şahin albümlerini geçmişten bugüne takip edenler,  Bafa albümü ile önemli bir değişim gerçekleştiğini kabul edeceklerdir. 2009 yılında yayınlanan albüm hem müzik eleştirmenlerinden hemde müzik meraklılarından çok olumlu yorumlar almıştı.  Bafa, "Slick Road" ve "Window for my Breath"  albümlerinden çok daha farklı bir yapıdaydı ve ciddi bir müzikal gelişim gözlemleniyordu.

 Inherence albümü ise müzik macerasında farklı bir yöne doğru evrilmeyi müjdeliyordu. Evet yapı itibarı ile Bafa albümünü dinleyip seven bir çok meraklı için bu evrim kolay hazmedilebilir değildi. Yurtdışında "Inherence" konusunda bayağı yazı okuduk ancak albüm ülkemizde pek ilgi görmedi maalesef.

Nothing Bad Can Happen bana sorarsanız "Inherence" albümünden bambaşka bir tarafa doğru giden bir albüm olmuş. "Inherence" için kaleme aldığım yazıda "Bir saniye sonrası tahmin edilemeyen, her türlü gidişata gebe..." diye bir tanım kullanmıştım. Nothing Bad Can Happen ile olayın bir sonraki boyuta doğru gitmeye başladığını söylemek mümkün. Ayrıntıya girmeden önce albümün şarkı listesini de ekleyeyim.

1 Nothing Bad Can Happen 09:03
2 Mahir’s Plan to Find Scrus 05:22
3 One Hundred Days in a Weekend 07:05
4 Flow State Part I: Resurrection 03:54
5 SNS 10:05
6 Flow State Part II: Reconstruction 02:44
7 Bakumbağa is Scrus 05:58
8 Flow State Part III: Coexistence 03:30

Öncelikle şunu söylemem lazım. Yeni albümde kompozisyonlarda daha doğrusu kompozisyonların yapısında büyük bir farklılık var. Bu farklılığı anlatabilmek kolay değil. Yapının karmaşıklaşması dersem biraz kolaya kaçmış olmaktan korkarım. Örneğin albümün açılış parçası "Nothing Bad Can Happen"ı dinlerken bunun bir caz dörtlüsü için değil de, sanki daha büyük bir orkestra için yazılmış gibi hissediyorsunuz. Burada galiba yaylılar girecek gibi geliyor. Tabii ki albümde yaylılar yok ama Timuçin Şahin'in gitarı var. Hiç tahmin edilmeyecek tonlar, melodiler yükseliyor o gitarlardan. Gerektiğinde pena tellere usulca dokunuyor, gerektiğinde pena parmakların nasırı tellerde sürtünüyor. Sadece gitar değil her enstrümanda benzer durumu duyabilmek mümkün. Davulda, ziller, trampet, altolar dışında hemen santimetre karesi birer enstrüman haline gelmiş durumda.


Şahin'nin oğlu "Mahir’s Plan to Find Scrus" ile yine Inherence" albümündeki gibi unutulmamış. Scrus ne acaba diye düşünürken cevabı ise "Bakumbağa is Scrus"ta geliyor :) Bir önceki albümü sevenler eminim ki, bu şarkının yanında "One Hundred Days in a Weekend" şarkısını da çok seveceklerdir. Albümde benim kişisel favorilerimden bir tanesi "Flow State Part I: Resurrection" oldu. Teller üzerindeki usul dokunuşların bile şarkının bir parçası haline geldiği bu eser, cazdan başka bir noktaya doğru giden bir tarzın habercisi gibi. Piyanist Cory Smythe tarafından ilmek ilmek işlenen Resurrection, yaklaşık 3 dakikalık bir eser olmasına rağmen bundan çok daha karmaşık bir eser. Benzer şeyleri " SNS" içinde söyleyebilirim. Eser bir noktadan sonra bir nevi hipnotize edici hale geliyor. Sanki müzisyenler bir deliliğin ağına düşüp kendilerinden geçmişlercesine.

Albümün son bölümü tamamen farklı bir kafa yaptı bende. Bunu anlatabilmek zor. Flow State Part II: Reconstruction, ilk bölüm gibi enstrümanların alışılageldik doğal tonlarına tezat hemen hiçbir format içerisine konulamayacak tarzda bir eser. "Bakumbağa is Scrus" girizgah itibarı ile eski Timucin Şahin albümlerine atıfmış gibi gözükse de, kısa bir süre içerisinde işlerin hiç öyle olmadığını görüyorsunuz. Albümün kapanış parçası "Flow State Part III: Coexistence" yine bambaşka bir kafada. Şarkının ikinci yarısı geleceğin bir nevi önizlemesi gibi geliyor bana.

 Nothing Bad Can Happen, dikkatsiz şekilde dinlendiği zaman çok kalabalık ve farklı müzisyenler tarafından kaydedilmiş bir albüm zannedilebilir. 4 müzisyenin farklı tarzlarda kompozisyonları bambaşka şekillerde çalabilmesi, şarkıların kendi içinde defalarca değiştirebilmesi, enstrüman hakimiyeti derken işler bambaşka bir hale gelmiş. Thomas "Tom" Rainey bildiğimiz bir davulcu ancak burada bambaşka bir performans ortaya koymuş. Christopher Tordini'yi Inherence albümünden tanıyoruz falan demiştim ama burada kendisini bambaşka bir yüzüyle tanıma fırsatımız oluyor. Cory Smythe ise albüme müthiş bir katkı yapmış. Gerek arka planda gerekse de solo bölümlerinde insiyatif kullanması ve performansı albüme büyük bir katkı yapmış. Ben şahsım adına bu albümün kağıt üzerinde hazırlanmış, arkasından da çalınmış bir albüm olduğunu hiç zannetmiyorum. Çok ciddi emprovizasyon var albümde.

Yazının başlarında  György Ligeti'den bahsettim. Aslında bir şekilde Çağdaş Klasik Müzik konusunu açabilmek için yazdım o bölümü. Nothing Bad Can Happen'in bazı bölümleri bir orkestra tarafından çalınsa -mesela "Flow State" bölümleri veya "SNS"- şu an başka şeyler konuşuyor olurduk. Bu öyle garip bir albüm ki, tanımlayabilmek mümkün değil. New Complexity, Avrupa cazı, avantgarde, rock, modern klasik aslına bakarsanız kısaca ne arıyorsanız onu bulabiliyorsunuz. Albümü kısa bir süre içerisinde 4-5 kere dinledim, daha da çözülecek gizemler var...

Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. Bu albüm maalesef ülkemizde şu an için bulunamıyor, ileri de umarım bulunur. Bulunsa bile çok az sayıda insana hitap edecek bir albüm. Bu tarz müzik hiçbir zaman mainstream veya çok satan hale gelmeyecektir. Bu sadece Türkiye'de değil, dünyada da böyle. Tahmin ediyorum CD basmak bile kolay bir şey değil bu tarz albümlerde. Müziği filan bir kenara bırakın, sırf bunun için bile Timucin Şahin ve Between The Lines plak şirketi övgüyü hak ediyor.

Ben albümü çok beğendim.  Cory Smythe, Christopher Tordini, Tom Rainey ve Timuçin Şahin'in ellerine sağlık. Benim açımdan 2017 senesinin en iyi beş albümünden bir tanesi oldu şimdiden  "Nothing Bad Can Happen"

Yorumlar