The Who - Hits 50


THE WHO - HITS 50 !

1 Mart 1944, Roger Harry Daltrey, Shepherds Bush, Londra’da doğdu.

9 Ekim 1944, John Alec Entwistle, Chiswick, Londra’da doğdu.

19 Mayıs 1945, Peter Dennis Blandford Townshend, Chiswick, Londra’da doğdu. Babası Cliff profesyonel saksafoncu, annesi Betty ise şarkıcıydı.

23 Ağustos 1946, Keith John Moon, Wembley, Middlesex, Londra’da doğdu.


Bu dört genç okul yıllarında bir araya gelerek müzik tarihinin en önemli senfonik rock gruplarından birini oluşturacaklarından habersiz hayatlarının ilk yıllarını sakin bir şekilde geçirmekteydi.

1959 da Acton County School yıllarının son döneminde “The Confederates” adlı okul grubunda Pete banjo, John ise horn çalarken tanışmışlardı. Bir yıl sonra aynı okula Roger geldi. Roger’in müzik merakı bu iki genç ile kısa sürede tanışmasını sağladı.

1961 yılında John Acton vergi dairesinde çalışırken, Roger kuzey batı Londra’da, kendi gitarlarını yapan bir metal fabrikasında işçiydi. Roger’ın aynı zamanda yaptığı gitarları çaldığı “The Detours” isimli bir grubu vardı. Roger solo gitar çalıyor, Doug Sandom davul ve Colin Dawson ise vokal yapıyordu.
Roger, Colin’i gruptan çıkartıp vokale kendi geçtiğinde grup Batı Londra’nın önemli klüp ve lokallerinde yarı profesyonel Rock’n Roll grubu olarak iyi measi yapmaya başlamıştı.

O dönemde Pete ise 60’larda artık Londra’da bir rock star yetiştirme merkezi haline gelmiş meşhur Ealing Art School kolejinde eğitimine devam etmekteydi.

1962 yılında Roger’ın “Acton" arkadaşları John Entwistle ve Pete Townshend gruba katıldı. John bas gitar, Pete ise elektro gitar çalıyordu. Üç arkadaş küçük lokal ve barlarda çalmaya başladılar. Ancak bir gariplik vardı. İsimleri bir başka grup ile karıştırılıyor ve bazen tartışmalar çıkıyordu. Bu süreçte farkettiler ki aynı ismi taşıyan başka bir grup daha vardı. Zaman zaman iş bazı klüplerle anlaşmazlıklara kadar gidiyordu. Artık bu isim ile iş yapamayacaklarını anladılar ve Şubat 1964’de Pete’in Ealing Art’dan arkadaşı olan Richard Barnes’ın önerisi üzerine kendilerine sorulan “kimsiniz?” sorusunu gruba isim olarak seçtiler. Artık kim oldukları belliydi : “The Who”.

Bir süre sonra davulcu Keith Moon, gruba katıldı. Bu gruptan çok etkilenen Menajer Peter Meaden, grubu temsil edebileceğini ama grubun ismini değiştirmesi gerektiğini söyleyerek "The High Numbers" olarak değiştirdi.

1964 yılında ilk şarkıları "I'm The Face/Zoot Suit” The High Numbers adı ile çıktı ancak şarkı hiç ses getirmedi. Eleştirmenlerin dikkatini bile çekmeyen bu şarkı grubun hevesini kırdı. Grup tekrar eski adı ile klüplerde çalmaya devam başladı. Ne zaman ki dönemin önemli menajerlerinden Kit Lambert ve Chris Stamp grubu farketti, igrup için hareketli günlerde böylece başladı.

İlk ilgiyi, çıktıkları bir televizyon programında enstrümanlarını parçalamaları ile çektiler. Aslında bu bir şov değildi ancak bu sahne ile gitarlarını parçalayan ilk grup ünvanını aldı The Who. Plansız ve tamamen müziğin etkisi ile yapılan bu hareket o dönemde gerçekten farklı ve ilginç bulundu. Akabinde 1965 yılında yaptıkları “Can’t Explain” adlı şarkıları İngiltere single listesinde 8. sıraya kadar yükseldi. Bir sonraki şarkı “Anyway, Anyhow, Anywhere” ise aynı listede 10. sıraya kadar çıktı.
The Who, ilk albümleri My Generation’ı aynı yılın Aralık ayında piyasaya sürdü. Albüm İngiliz piyasasında adeta bomba etkisi yaptı ve İngiliz eleştirmenler tarafından o kadar beğenildi ve bahsedildi ki, gerek radyoda, gerekse klüplerde sürekli olarak çalınmaya başladı.

İlk albüm "My Generation” ın başarısı ve albümden ard arda gelen "Substitute", "I'm A Boy", "The Kids Are Alright", "Happy Jack” gibi hitlerle birlikte grup, Beatles’ın “Sgt. Pepper’s” ve Stones’un olay yaratan “Their Satanic Majesties Request” albümleri ile eşdeğerde görülmeye başladı. Albüm pek çok yenilik de içeriyordu örneğin Rock müzikte ilk bas gitar solosu içeren albüm oldu. Yine bu albüm ile Rock müzikte ilk çift kros kullanan grup The Who oldu.

Henüz daha yolun çok başında olan ve ilk albümde yakalanan müthiş başarının ardından, yeni albümleri “The Who Sell Out” u çıktı. Albüm ilk albümün başarısının gölgesinde kalmadı ve yine büyük satış rakamlarına ulaşarak büyük başarı elde etti.


The Who, şarkılarının yanısıra sahne şovları ile de Stones’a rakip olacak bir grup haline geldi. Roger’in düğmeleri iliklenmemiş, kolları sıvanmış dar beyaz gömleği ile sahnede mikrofonu kordonundan tutarak havada dairesel hareketlerle çevirmesi adeta bir Rock İlahı etkisi yaratıyordu. Pete ise aşağı kalmıyor, sahneye üstü çıplak çıkıyor ve gitarını havaya zıplayarak sert biçimde çalıyordu, Gösteri bitiminde gitarını kırması ve hoparlörleri tekmeleyerek devirmesi artık hayranları tarafından beklenen bir hareketti. Tabii bu hareketler o dönemki gençliği çok etkiliyor ve müthiş motive ediyordu. Kasım 1966 yılında Köln’de çıktıkları konserde, 5 şarkıdan sonra sahneyi parçalamışlardı. Ancak sahneye her çıkışlarında parçaladıkları enstrüman vb. yüzünden finansal sıkıntı yaşadıkları da bir şehir efsanesi olarak kulaktan kulağa dolaşıyordu.

Kulaktan kulağa yayılan bir başka söylenti ise grubun bu başarıyı kaldıramayıp, Keith Moon ve John Entwistle’nin Jimmy Page ile bir grup kurmak istedikleri yönünde idi. Aslında durum dedikodunun da ötesinde fiili hale gelmişşti ancak Page ile yapılan birkaç provadan sonra bunun gerçekleşemeyeceği kesinleşti. Keith Moon'a göre Jimmy Page ile bir grup kurmak, "uçan bir geminin düşmesinden farksız olurdu." Bunun üzerine Jimmy Page grubunu başka müzisyenler ile kurmak zorunda kalmıştı; "The Band Will Go Over Like a Lead Zeppelin”. Bir müddet sonra bu ismin bir kısmı atılmış ve grubun ismi Led Zeppelin olarak kısaltılmıştı.


7 Mart 1969 yılında “Pinball Wizard” albümü çıktı ve İngiltere’de 4 ncü, Amerika’da 5 nci sıraya kadar yükseldi Ancak aynı yıl çıkan ve grubun müzik tarihine kattığı en önemli albüm olan “Tommy” ile grup artık tüm dünyada adını duyurdu ve listeleri alt üst ederek müthiş satış rakamlarına ulaştı. Tam 47 hafta boyunca İngiltere’de 2, Amerika’da 4 ncü sırada kaldı. Albüm dünyanın ilk Rock Opera albümü idi ve günümüzde hala sahnelenen bir Broadway klasiği oldu.

20 Mart 1970 de “The seeker” albümü çıktı ancak çok ilgi görmedi. Listelerde 19 ncu sıraya kadar yükselebildi.

1971 yılında yayımlanan “Who’s Next” albümü ile The Who tekrar liste başı oldu. Albüm hayranlarından tam not aldı.

1973 yılında çıkan albümleri “Quadrophenia” grubun başarısını iyice perçinledi ve grup istisnasız tüm dünyada tanınır hale geldi.

1978 yılında Keith Moon’un ölümünden 4 yıl sonra, 1982’de grup 24 yıllık müzik geçmişini 4 Eylülde yayımladıkları “It’s Hard” albümü ile sonlandırdıklarını açıkladı ve hemen ardından İngiltere, Amerika ve Kanada’da “Farewell - Veda” turnesine çıktı.

The Who veda turnesinden sonra sıkıntılı günler geçirdi. Roger ve Pete, 2002 yılında basçı John Entwistle’ın Las Vegas’da uyuşturucuya bağlı kalp krizinden ölümü ile sarsıldı. Entwistle’ın gruptaki rolü önemliydi. Sabırlı baritonu ve korkutucu lirik zekası ile Entwistle, özellikle Townshend kendini konseptlere ve tartışmalara kaptırmışken, Who albümlerinin kara mizahını sağlıyordu. Keith Moon’dan sonra John’un ölümü, Roger ve Pete’i eskisinden daha fazla bir arada olmasını sağladı. 2003’de Pete çocuk pornografisi suçlamasıyla tutuklandı ancak dava kısa sürede düştü.

SON KONSEPT ALBÜM “THE ENDLESS WIRE”

Aslında hem Pete, hem de Roger müziği bıraktıklarını açıklamış olsa da zaman zaman bir araya gelip çalışıyorlardı. Son yaşanan olaylardan sonra iyice bunalan iki eski dost, bu dönemde yaşadıkları ve gözlemledikleri olayları yazarak yavaş yavaş birşeyler yapma yönünde hemfikir oluyorlardı. Özellikle Pete o eski ihtişamlı günleri, konserleri çok özlüyor ve dinleyicileri ile olan bağlarını kaybettiğinden yakınıyordu. Bu şekilde tam 24 yıl aradan sonra 2006 “Endless Wire” albümünü yayımladılar. Aslında “My Generation” ı çalan grubun sadece yarısıydılar ama Keith’in ölümünden sonra davula geçen Kenny Jones ve arkalarında gençlerden oluşan güçlü ve uyumlu bir müzisyen topluluğu ile en mücadeleci ve ahenkli haldeydiler. Albüm müzikalite olarak klasik Who formatına yakındı. Daltrey’in vokali artık daha derin ve karanlık idi. En güçlü çığlıklarda bile sesinde yılların getirileri duyuluyordu. Townshend ise 2003 yılında tutuklandığında toplumun verdiği acele karar sebebiyle albümü bir intikam aracı gibi kullanıyor, Roger’da “A Man In a Purple Dress” isimli şarkısında “hepiniz aynısınız, süslü ve anlamsız” gibi dizelerle dış vurduğu öfkesiyle arkadaşını savunuyordu. “Black Widow’s Eyes” isimli şarkıda ise 2005 yılında Rusya’daki bir okula yapılan terör saldırısını anlatıyordu. Albüm “Baba O’Riley” ve “Won’t Get Fooled Again” tarzı synthesizer girdaplarına yeniden giriyordu. Albümün ikinci yarısında “Tommy” i hatırlatır şekilde mini opera “Wire & Glass” yer alıyordu. Şaşırtıcı derecede başarılı olan bu mini opera aynı “Tommy” gibi plağın bir yüzü muhteşem Townshend şarkıları, diğer yüzünde de hikayeyi bağlamak üzere yazılmış kısımlardan oluşuyordu. Ancak “Tommy” gibi bir patlamayla değil, “Tea & Theatre” isimli bir çay molasıyla sona eriyordu.

Albümün adı, mini operada hikayeleri anlatılanların (aslında kendileri) Rock’n Roll devrimi için ihtiyaç duydukları internet benzeri teknolojik bir icadı anlatan şarkıdan esinlenmiş.

Bu albüm ile Townshend, hayatta müziğin içinde olmaktan daha güzel birşey olmayacağını ve bunu gerçekleştirmek için de The Who’dan daha iyi bir yol olmadığını söylüyor.

Albümün kazandığı başarıdan dolayı grup bir turne düzenleyerek, nihayet çok özledikleri sahnelere geri dönüyor.


50. YIL

29 Ekim 1966’da “My Generation” ın yayımlanmasından 50 yıl sonra The Who, müzik tarihindeki yarım asırlık serüvenini biz dizi konser ve “Hits 50 !” isimli toplama albüm ile kutlayacağını duyurdu. Bu tur artık onların son turu olacaktı.

NME'nin haberine göre tur "The Who Hits 50 !” adında olacak ve çoğunlukla grubun eski şarkıları çalınacak, 9 farklı yerde konser verilecek. Grubun gitaristi Peter Townshend konserlerde çalacakları parçaları “hits, picks, mixes, misses” olarak tanımlarken albümün de bu doğrultuda oluşturulduğunu söyledi. Roger Daltrey ise emekli olacaklarını onaylarken şöyle diyordu: “Bu uzun bir hoşçakal demenin başlangıcı. Genç kalmaya çalışıyoruz, yaşlılar gibi çorap giymiyoruz. Belki sahnede genç tarzı gömlekler giyer ve Union Jack'in (Birleşik Krallık Bayrağı) bir dövmesini yaptırırız. Genç gözükmek bizim için bir illüzyon yöntemi değil, neysek oyuz ve bu konuda gerçekten iyiyiz. Hala hayatta olduğumuz ve turladığımız için çok şanslıyız”.

1976 yılında Guinness rekorlar kitabına en gürültülü grup olarak giren ve 1990 yılında da “Rock & Roll Hall of Fame” dahil olan The Who’yu bu son dönemde dinleme şansına sahip olduğumuz için belki de şanslı olan biziz.

Bir The Who derlemesi olan bu albüm hakkında Townshend’in “hits, picks, mixes, misses” tanımlamasının ötesinde daha fazla birşey söylemeye gerek yok sanırım. Albüm bu dört kelime ile en iyi şekilde anlatılmış.

Tamer TEKELİOĞLU
İSTANBUL




Yorumlar