10 Soruda Better Roll Soul – Röportaj


10 Soruda Better Roll Soul – Röportaj

Dünyada, ama özellikle memleketimizde pop müzik dışında varolmaya çalışan müzik türlerinin işi hakikaten kolay değil. Türü ne olursa olsun gerçek enstrümanlarla gerçek müziğe gönül vermiş yetenekli müzisyen gençlerimiz şartlarını ve en önemlisi bütçelerini zorlayarak bir seyirci kitlesi edinmeye çalışıyorlar.

İşte bu gençlerden oluşan bir grupla röportaj yapma fırsatını buldum. Bu haftaki yazımı, heyecanlı, coşkulu ve en önemlisi blues müziğine aşık 3 gençten oluşan Better Roll Soul grubuna ayırdım. Her biri sürdürdükleri rutin iş hayatlarının dışında tutkuyla bağlandıkları müziğe bir grup olarak devam etmeye karar vermişler. Senenin başında (Şubat 2016) kurulmuş olan grup, gitar ve lead vokalde Batukhan Cumbul, bas gitar ve vokalde Selimcan Yılmaz ve davulda Kutay Ergünbay’dan oluşuyor.
3 aydır sahnelerde yer almaya başlayan grubun üyelerinden Batukhan’la Taksim Jurnal Sokaktaki Kumsaati Blues’ta verdikleri konser sonrasında keyifli bir söyleşi yaptık.

Buyrunuz..

Batukhan hoşgeldin. Hafta içi olması sebebiyle, sizlerin de yarınki “iş hayatı gerçekliği”ni düşünerek gecenin bu saatinde Selimcan ve Kutay’ı bu görevden azat ettik. Seninle grubunuzu daha yakından tanımaya ve tanıtmaya çalışacağım. Katıldığın için öncelikle teşekkür ederim.

Sizleri dinlemeden önce isminizle ilgi çekiyorsunuz. Better Roll Soul ismi nereden geldi ve üçünüz nasıl bir araya geldiniz?

Kutay ve ben Darüşşafaka’dan beridir, çocukluk yıllarımızdan bu yana arkadaşız. Zaten böyle bir grup fikri için son 2–3 yıldır bir araya geliyorduk. Sosyal medya sayesinde Selimcan’la da tanışarak, 6 ay sıkı bir prova süreci tamamladık ve yaklaşık 3 aydır da yaptığımız işi sahneye taşıyoruz. Harika müzisyenler değiliz ama her şeyden önce iyi bir arkadaş grubuyuz. Galiba bu ortaya güzel işler çıkmasında ki en önemli etken.

Grup ismini, yaptığımız işi sahneye taşıyana kadar hiç belirlememiştik. Sahne öncesi, sosyal medya duyurusu yapmadan önce, Selimcan’la telefonda, daha çok soul şarkılar ekleyebilir miyiz konusunu tartışırken, bir yandan Vince Gilligan’ın “Better Call Saul” dizisini izliyordum. Madem playlist çeşitli, Rock’n’Roll var, soul var diyerek dizi isminden hibrid bir çağrışım meydana geldi.
Sonradan fark ettik ki gramer yapısı olarak da, bir tavsiye kipiyle “ne iş yaparsan yap ama ruhunu katarak (yuvarlayarak) yap” gibi bir anlam da kazandı.


Blues sevdanız nereden geliyor? Bu tutkunun ne zaman başladığını, sizi kimin veya neyin buna teşvik ettiğinden kısaca bahsedermisin?

Aslında buna müzik sevdası diyelim. Blues konusunda muhafazakar bir tavrımız varmış gibi anlaşılmasın. Sadece mevcut müzik bilgimizle bir araya gelip çalmaya başladığımızda, yeteneklerimizin ve enstrümanlarımızın ortaya çıkardığı form “elektrik blues trio” formu. Hepimiz çok çeşitli tarz müzikler dinliyor, ama bir araya geldiğimizde blues çalıyoruz. İdeolojik olarak nasıl ki blues, köleliğin insanlık ayıbı sayılmadığı yıllarda çalışan insanlar için bir kaçış yolu olduysa, günümüzde bizim için de plaza köleliğinden, olumsuz metropol ve hayat şartlarından, haftada birkaç saatliğine de olsa kafamızı kaldırıp, mutlu olabildiğimiz veya farklı insancıl duyguları hatırlayabildiğimiz, çalarak ise hatırlatmaya çalıştığımız bir tanıma ve değere sahip. Bu ideoloji doğrultusunda icra ettiğimiz müzik formu ile ruhumuzu doyurabilirsek, hayatın olumsuz koşulları daha katlanılabilir hale geliyor. Fakat tarz olarak, hepimizin çocukluğundan beridir çevresel etkenlerden merak ederek dinlediği farklı tarz müzikler zaten hep hayatlarımızda var. Zaten plak alışverişlerimizi hep birlikte yapıyoruz, senin de katkı sağladığın funk ve soul gibi öğrettiğin pek çok tür, dinleme listemizde mevcut, bu sorunun cevabını benden daha iyi biliyorsun Aykut Abi.

Setlist’inizde salt Blues olmadığını görüyorum. Rock ‘n Roll, Soul ve birazcık da Funk icra ediyorsunuz. Bunun dozajını gelen seyircinin halet-i ruhiyesine göre mi ayarlıyorsunuz, yoksa grup olarak mı bu akışı tercih ettiniz?

Setlistimize çalışmadan önce mevcut tarzda sahne gruplarını dinleyip, gözlemleyip, klişe olmuş parçalardan farklı neler ekleyebiliriz ve bunları sadece blues formatı haricinde, seyircinin sıkılmayacağı aranjmanlara nasıl çevirebilirizi hesapladık. Elbette soundumuzu belirleyen, Stevie Ray Vaughan, Hendrix, Clapton gibi blues ustalarının olmazsa olmaz parçaları var. Onların parçaları artık blues sahnesinin vazgeçilmez marşları olmuş. Buna ek olarak daha kök blues olarak Elmore James, Muddy Waters tarzı slide-delta blues şarkıları da ekledik, 2000’li yılların pop-blues tarzı John Mayer şarkılarını da. Amacımız yıllardır alışıla gelmiş birbirini duplike eden blues yapısından çıkıp, soundumuza çeşitlilik kazandırmak, dinleyiciyi de sıkmadan modern blues farkındalığını ortaya koyabilmek. Geçmişte ki bu işin ustalarına saygılarımızı sunuyoruz, ama günümüzde olan bitenden de haberdar olalım mesajı mevcut kısacası. Blues haricinde setlistimizde Funky bir hareketlilik ve 1950’ler Rockabilly/Rock’N’Roll safhası var. Şarkı sıralamasından ziyade bu tarzların sıralamasını yapıyoruz. Seyirci dans etmek isterse veya tüm ciddiyetiyle sakin dinlemek isterse tarzlar arasında öncelik belirliyoruz.


Programınız için uygun mekan bulma sorunu yaşıyormusunuz? Oldu da birden fazla mekanda çalma fırsatı buldunuz, tercih sebebiniz ne olurdu?

Tabii ki yaşıyoruz. Tarzımızın, konsepti ile uyuştuğu belki üç mekan sayabilirim. Konseptin uymadığı mekanlarda çaldığımızda ise kalabalık vardı ancak bu müziğin kitlesi değildi. Boş mekanda çalmak gibi keyifsiz bir durum. Dinleyiciye de, çalanlara da eziyet! Bu gece de fark ettiğiniz gibi, az dinleyici var, ancak bu tarz müziği seven kıymetli dinleyiciler. Kimisi müzisyen, enstrüman hakimiyetinizden, sahne duruşunuza kadar her eyleminizi detaylı hesaplayarak dinleyen insanlar. Böyle bir kitleye çalmak daha keyifli ve kendinizi geliştirmek için daha elverişli. Yapılan güzel işe dair övgüler kulağa daha cazibeli gelse de, biz özellikle müzisyen dinleyicilerimize ilk fırsatta eleştirilerini soruyoruz. Eksikliklerimiz nelerdir, nasıl üstesinden gelebiliriz, nasıl daha iyisini yapabiliriz gibi çabalarımız, tamamen bu dinleyici geri bildirimlerine bağlı. Özetle konseptin uyduğu mekanlarda, doğru kitleye ulaşabilmek niyetindeyiz.




Biraz da ülkemizdeki blues tutkusundan bahsedelim istiyorum. Zaman zaman yapılan blues festivallerini de düşündüğümüzde bu konuda Türkiye’de örnek alınabilecek müzisyen, müzik adamı veya kurum var mı, varsa kim veya kimler bunlar?

Bu işi büyük ölçekli veya küçük ölçekli değerlendirmek yanlış olabilir. Zaten çok sayılı, herkesin aşina olduğu, örnek alabileceği majör isimler belli. Ancak büyük ölçekli festival grubu da olsa, küçük ölçekli bar grubu da olsa, blues biraz gönül işi olduğundan kaynaklansa gerek, herkesin çabası saygıyı hak ediyor. Rekabetten veya materyal değerlerden ziyade, blues’un bağlayıcı unsur olduğu bir maneviyat var bu müziğe gönül vermiş insanlar arasında. Pop kültüründen, müzikalite haricinde farkındalık yarattığı bir diğer kıymetli değer de bu. Mesela geçtiğimiz Cuma bu mekanda Troubles grubunun sahnesi vardı. Grubun yarısını şahsi olarak tanımamama rağmen, arada tanıştığımız beş dakikalık süreçte birlikte birkaç şarkı çalmaya karar verdik ve yıllardır birbirimizi tanıyormuşuz gibi bir uyumla sahneye çıkıp, çaldık. Blues’un bağlayıcı unsur olduğuna dair çok güzel bir dayanışma örneği, anıdır bu.

Sorunun doğrudan yanıtı zaten belli, Yavuz Çetin, Tuncer Tunceli gibi isimler zaten var.
Bir cover grubu olarak Mustang vardı, lise yıllarımdan beridir düzenli dinlediğim, artık çalmıyorlar ne yazık ki.

Sahte Rakı, Bluesaint, Evrencan Gündüz severek takip ettiğim güncel isimler.


Yazma ve/veya icra etme anlamında Türkçe sözlü blues yapmayla ilgili düşüncelerin nedir?

Yazmış olduğum Türkçe sözler var, blues tarza uyarlamaya çalışıyorum ama prozodi ve lirik anlamda henüz çok toy, konular klişe ve kişisel. Sırf Türkçe yapılsın diye zorlamaktansa, belli bir olgunluğa erişene kadar kendimize saklıyoruz. Bir de bu memleket Yavuz Çetin gibi bir ozan gördü, bu kadar yüksek bir skala varken, kendi işlerimi henüz paylaşamayacak kadar amatör görüyorum, mevcut yapılan başka işler de Türkçe blues anlamında beni pek memnun etmiyor. Ancak cover sürecini atlatıp kendi özgünlüğümüze kavuşmamız durumunda, planda var diyelim.

Ülkemizde caz ve blues aynı kefeye konuluyor. Hatta popüler kültürümüzde hemen akla gelen örneklerden biri “Cazcı Kardeşler” olarak dilimize çevrilen “Blues Brothers” denen kült filmdir. Halbuki blues denen müzik cazın temel taşlarından olsa da günümüzde caz müziği, geldiği nokta itibariyle blues’un çok uzağındadır. Çok bariz de olsa caz ve blues kavram kargaşası konusunda ne düşünüyorsun?

Aynı kefeye konulmasının sebebi, pop kültürü toplumunun estetik anlayışı doğrultusunda, bu tarzlara talep olmamasından kaynaklanıyor. Grup haricinde, evde müziğe ayırdığım vakitte sürekli caz gitar öğrenmeye çabalıyorum ve ‘30ların big bandlerinden, Miles Davis’in saykodelik işlerine kadar geniş bir süreçte gelişim göstermiş caz tarzlarını dinliyorum. Her iki tarzda da dinleyen ve biraz olsun çalan biri olarak, bilgi sahibi olduğum kadarını söyleyebilirim ki, caz daha teorik bir matematik zekası gerektiren algoritmaya sahip. Blues biraz ders çalışmak istemeyen tembel, haylaz çocuğun işi gibi. En önemli fark bu olsa gerek. Ancak hangi tarzı sadeleştirirseniz yine kemik yapısı blues’a çıkıyor. Louis Jordan dinleyin mesela, günümüz rap müziğinin nasıl bir kökenden geldiğini çok net anlayacaksınız. Veya tam tersi, Stevie Ray Vaughan dinleyin, köklerinde yine bir caz gitarist olarak Kenny Burrell bulacaksınız. Blues’u bir adım öteye götürerek caz ile harmanlayan, dinleyiciye farklı bakış açısı kazandıran müzisyenler var; Robben Ford, John Scofield, Joe Pass. Her biri uzun uzadıya üzerine konuşulacak işler yapan müzisyenler. Her iki tarzda iç içedir aslında, cazın içinde blues kök bir formüldür, o formülün üzerine armonik caz yapıyı inşa eden müzisyenler ise bu işin mühendislik kısmındalar. Bizim şu an yaptığımız var olanı taklit ve aranje, halk dilinde alaylı dedikleri. Varolanı birebir veya formatını değiştirerek, dinleyicinin talebini karşılamaya yönelik sahneye taşıdığımız bir süreçteyiz şu an. Ama sahnede ki görünenin ardında kendimizi geliştirmeye yönelik çalıştığımız pek çok teorik bilgi ve pratik de mevcut.


Sadece cover yaparak mı devam edeceksiniz, kendi kaleminizden çıkan projeleriniz olacak mı?

Cover bizim birbirimizi müzikal anlamda daha iyi tanımamız için deneyimlediğimiz bir süreç. Kendi şarkılarımızı sunacak yeterliliğe eriştiğimizde, cover sahnelerimizde dinleyiciyle paylaşarak nabız ölçebiliriz. Tamamen dinleyici talepleri ve tepkileri doğrultusunda zaten nasıl devam edeceğimiz şekillenecektir.

Better Roll Soul’un kısa ve uzun vadedeki hedeflerinden bahsedermisin?

Çalmak. Öğrenme merakıyla, sabit fikirlerden kurtulmuş şekilde, dikkat dağıtan şekilci unsurlara takılmadan, anlaşılabilir, sade bir üslupla ve “nasıl daha iyisini yapabiliriz” çabasıyla çalarak, doğru kitle ile yaptığımız işleri buluşturmak.

İlave edeceğin bir şeyler var mı?
İlginiz için çok teşekkür ederiz. Sahnede görülen, duyulan birkaç akordan ibaret olsa da, onun arkasında mevcut görülemeyen çaba, fikir, zaman, maliyet ve o tutku için hayatlarımızdan feragat ettiğimiz pek çok unsuru, insanların anlayabilmeleri için bu yazının verimli bir anlatım biçimi olacağına inanıyorum. Daha çok doğru dinleyiciyle tanışabilmemiz ümidiyle.

Better Roll Soul grubuna verdikleri blues temalı röportaj için teşekkür ederim. Yaptıkları müzik ve izledikleri yol kolay olmasa da onları dinledikten sonra gelecekle ilgili ümitlenmemek elde değil. Çıktıkları 1–4–5 (blues akor dizisi) yolunda kendilerine başarılar dilerim.

Sevgiler,
Aykut Öğer




Yorumlar