LED ZEPPELIN – PHYSICAL GRAFFITI 40.Yıl Özel Baskısı
Led Zeppelin’in 24 Şubat 1975 tarihli altıncı stüdyo albümü Physical Grafitti 40. yıl sebebiyle yeniden basılarak Londra’da yapılan özel bir lansman ile müzik dünyasına tanıtıldı. Albüm 24 Şubat 2015 itibarıyla müzik mağazalarının raflarında yerini aldı. Albümün 40. yılı olmasının yanı sıra Zeppelin’in bilindik bazı şarkılarının yayınlanmamış ilk versiyonları ayrı bir plak/cd olarak pakete ilave edildi. Physical Graffiti grubun önemli albümlerinden, dolayısı ile böyle bir albümü eleştirmek haddimiz değil ancak bu yazının amacı yeniden yayınlanan bu albüm vesilesi ile grubun bu albümünün yayınlanmasına kadar olan tarihçesinden kısaca bahsetmek ve çıkan deluxe paket hakkında bilgi aktarmak. Albümü anlamak için grubun kuruluşundan, bu albüme kadar yaptıkları ve yaşadıklarını bilmek faydalı olacaktır. Led Zeppelin’in oluşum sürecine girmeden önce grup üyelerini kısaca tanımamız da grubu anlayabilmek için gerekli olacaktır.
Jimmy Page
9 Ocak 1944’de Heston, Middlesex doğumlu olan Page ailesinin tek çocuğuydu. Uzun bir sure şehir dışında amcasının çiftliğinde yaşadıktan sonra dönemin çoğu meşhur müzikçileri gibi okul döneminde müzikle tanıştı. 8 yaşında okuldayken koroda şarkı söyleyen Jimmy 1957’de ailesinin aldığı bir ispanyol gitar ile müziğe olan tutkusunu biraz olsun gidermişti. Gitarını sürekli okula götüren Jimmy, ders aralarında hep pratik yapıyordu. Page önceleri rock müzik ile pek ilgilenmemiş ancak 1959 yılında radyoda dinlediği “A Date With Elvis” albümündeki “Baby, Let’s Play House” isimli şarkı onu inanılmaz bir şekilde etkiledi ve ailesinin tüm itirazlarına rağmen okulu bırakarak, Neil Christian And The Crusaders grubunda çalmaya başladı. Page daha sonra gruptan ayrıldı ve Yardsbirds’de çalmaya başladı. 1963’de Londra’da temelleri atılan Yardbirds grubunun gitaristi Topham’ın gruptan ayrılmasıyla grup Eric Clapton’ı gitarist olarak aldı. Clapton Yardbirds’de 1968’e kadar çaldı ve daha sonra Blues’a yatkınlığı sebebiyle John Mayall’s Bluesbreaker’a geçti. Yardbirds bu süreçte gitarist olarak ilk gitar dersini Jimmy Page’den alan Jeff Beck’i, Page’in tavsiyesi ile kadroya dahil etti. Grup Beatles ve Rolling Stones’un piyasayı fazlaca salladığı dönemde az da olda ilgi görüyordu. Ancak Page’e profesyonel olarak müzik yapması yönünde tavsiyeler gelince gruptan ayrılarak profesyonel müzik hayatına başladı. Grubu bırakmasındaki en önemli sebep; Yardsbirds grubu ile çıktığı turnenin onu hiç tatmin etmemiş olması idi.
Robert Plant
20 Ağustos 1948’de West Bronwich’te doğdu. Ailesi, müziğe karşı o kadar önyargılıydı ki, müzik ile uğraşması durumunda onu evlatlıktan reddedeceklerini bile söylemişlerdi. Plant’in müzik tutkusu öylesine büyüktü ki, bu uğurda okulu ve evini terketti. Bir süre çeşitli gruplarda söyledi ancak başarı gösteremedi. Jimmy Page ile haftanın birkaç günü sahne aldığı bir barda tesadüfen tanıştı. Robert o dönemde grubu Band Of Joy ile barlarda şarkı söylüyor ve bazen de küçük turnelere çıkıyordu. Yerel bir şöhreti vardı ancak Band of Joy kısa süre sonra dağıldı. Plant 1960’larda yoğun olarak dinlenen Delta Blues ve Chicago Blues türünden çok etkileniyordu. Farklı bir sesi ve söyleyiş tarzı vardı. İlham kaynağı Robert Johnson, Muddy Waters gibi büyük Blues ustalarıydı. Band Of Joy’un dağılmasından sonra Plant bazı yerel gruplarla haftanın belli günlerinde sahneye çıktı. Bu dönüş Plant’in Jimmy Page ile tanışmasını sağlayacaktı.
John Paul Jones
3 Ocak 1946’da Londra’da dünyaya gelen Jones, müzisyen bir anne ve babanın oğluydu. Ailesinin desteği ile müzik hayatına Page ve Plant’e göre çok daha çabuk ve rahat başladı. Erken yaşlarda müzik hayatına başlamış olması bu yolda kısa sürede çok yol kat etmesine yaradı ve çalıştığı amatör grup ile bir 45’lik çıkardı. Ancak 45’lik o dönemin şartları ve zorlukları içinde başarılı olmadı. Hayal kırıklığı Jones’u yeni bir arayışa yöneltti.
John Bonham
31 Mart 1947’de Birmingham’da dünyaya gelen John Henry Bonham, bir marangoz ailenin oğluydu. Bonham, okuldan ayıldıktan sonra genç yaşta babasının atölyesinde çalışmaya başladı. Küçüklükten beri davul çalmaya çok meraklı olan Bonham, 5 yaşında iken annesinin hediye ettiği ve teneke kutularından yapılmış ilk davulunu çalmaya başladı. İlk çaldığı grup Terry Webb and The Spiders idi. Sonrasında ise Way of Life ve Steve Brett and The Mavericks isimli gruplarla çaldı ancak kayda değer bir çalışma ortaya koyamadı. O kadar gürültülü çalıyordu ki kimse ona gelecek için bir şans vermiyordu. Bonham daha sonra The Crawling King Snaker’e katıldı ve orada Robert Plant ile tanıştı. Sonrasında ise Plant ile Band Of Joy’u kurdular.
Led Zeppelin kuruluyor..
Bireysel müzik hayatlarında, farklı işler yapmış olan Page, Plant, Jones ve Bonham ne yazık ki bir türlü başarıyı elde edememişlerdi. Bununla birlikte hiçbirisi de istediği gibi bir projede yer alamamıştı. Jimmy Page, yeni bir grup kurma yönündeki çalışmalarını ve arayışlarını yoğunlaştırmış ve etrafına da müzik ile ilgilenen tanıdıkları varsa haber vermelerini istemişti. Bu arayışlar sürerken Page ve Plant gittikleri bir barda tanışarak birbirleriyle projeleri hakkındaki düşüncelerini paylaştılar. Arkadaşlıkları zaman içinde pekişerek, yapmak istedikleri projeleri gerçekleştirmek için grubun diğer iki elemanını da bulmaları çok vakit almadı. Grup Ekim 1968'de Page tarafından, önceki grubu Yardbirds'ün dağılmasından sonra kuruldu. John Paul Jones, tanınmış besteci ve müzisyen olan, çekirdek kadrodaki Chris Dreja'nın yerini aldı. Birlikteliğe Terry Reid'i de vokalist olarak katmak istiyorlardı, ama o alçakgönüllü bir tavırla Robert Plant'in daha iyi olacağını söyledi. O zamanlar Hobbstweedle'da olan Plant de sonradan, davula Band Of Joy’dan arkadaşı olan John Bonham'ı çağırdı. Page, artık grubu kurarak harekete geçmenin zamanının geldiğini düşünüyordu. 1968’in sonunda Page’in evinde toplanarak ilk çalışmayı yaptılar.
Elemanlar uzun süredir yapacakları işler hakkında konuşup tartıştıkları için artık sıra müzik yapmaya gelmişti. Böylece yapacakları müzik ile birbirlerini daha iyi anlayabileceklerini düşünüyorlardı. İlk çalışmalarında ortak payda çoğunlukla Muddy Waters şarkılarının yorumları oldu. Kendilerini Blues tarzına yakın hissediyorlardı. Uzun bir hazırlık döneminden sonra ilk turnelerine çıktılar ve gruba “New Yardbirds” ismini verdiler. Böylece Page’in daha önce kısa süre çaldığı Yardsbirds grubunun az da olsa bilinen isminden faydalanarak müzik dünyasında kendilerine bir yer edinmeye çalıştılar. Turne boyunca grup kendisini her anlamda diğer müzik gruplarından ayıran özelliklerini ortaya koydu. Page’in gitar tekniği, tarzı ve uzun soloları, Bonham ve Jones’un bu soloları destekler şekilde çalması ve Plant’in yumuşak sesi dinleyenler tarafından büyük beğeni kazandı ve müzik otoritelerinin dikkatini çekti.
Grup kendi tarzını ve müziğini oluşturduktan sonra “New Yardbirds” isminin etkisi grubun arkasında kaldı ve grubun müziği ile ilgili negatif etkiler oluşturmaya başladı. Aslında turnede yapılan müzik klasik Yardbirds müziğinin çok ötesinde olmasına rağmen bu isim grup hakkında farklı önyargılara sebep oluyor ve Yardbirds’ün müziğini sevmeyenler New Yardbirds’e de ilgi göstermiyorlardı. Ancak grubun müziği tamamen değişmiş ve çok daha farklı hale gelmişti. Bu etki grubu yeni bir isim arayışına yöneltti. Grup bu süreçte yakın arkadaşları olan The Who’nun bateristi Keith Moon’un sarf ettiği "muhtemelen kurşun bir zeplin gibi dibi boylayacaksınız" sözü üzerine “Lead Zeppelin” ismini aldı. Daha sonra Page, Lead kelimesini birkaç kez yanlışlıkla Led olarak kullandı ve grup böylece yeni ismine kavuşmuş oldu.
Led Zeppelin İngiltere’de oldukça başarılı işler çıkartmış ve tanınmıştı. Grubun dünyaya açılması ise dönemin başarılı menajeri Peter Grant’ın grubun menajerliğini yapmaya başlaması ile gerçekleşti. Grant grubun İngiltere dışında yeni hedeflere açılmasının zamanının geldiğini söyleyerek grubu bu yönde ikna etti. Hedef fırsatlar ülkesi Amerika idi. İlk adım Los Angeles’taki ünlü mekan “Whiskey A Go Go” da sahne almak oldu Grubun buradaki yüksek performansı plak şirketlerinin dikkatini çekmekte geç kalmadı ve hepimizin bildiği gibi Ahmet ve Nesuhi Ertegün kardeşlerin sahibi olduğu Atlantic Records ile anlaşma imzaladılar. Atlantic Records anlaşması hem grup, hem de Ahmet Ertegün için adeta bir dönüm noktası oldu. Grup ve Atlantic Records bu anlaşma ile müthiş bir ivme kazandı. Ahmet Ertegün ile Robert Plant’in sonradan çok sıkı dost olmalarının temeli bu anlaşma ve yapılan ilk albüm ile atılmıştır. Dostlukları öyle ilerlemiştir ki, grup Ahmet Ertegün’ün ölümünden sonra bir araya gelerek ve Bonham’ın oğlunu da davula oturtarak Londra O2 arena’da dostluklarının şerefine ve anısına “Celebration Day” isimli vefa konseri vermiştir.
Atlantic Records’dan çıkan ilk Led Zeppelin albümü “Led Zeppelin I” in kaydı 30 saate yakın bir sürede gerçekleşti. Bu aşamada Ahmet Ertegün grubu hiç yalnız bırakmadı. Sırada albüme yapılacak kapak vardı ve kapağa Jimmy’nin seçtiği “Hinderburg”un düşmekte olan zeplininin siyah beyaz bir illustrasyonunu koydular. 12 Ocak 1969’da “Uçmanın tek yolu” sloganı ile piyasaya sürdükleri albümleri 70 haftadan fazla listelerden düşmedi. Albüm “Good Times, Bad Times”, “Communication Breakdown”, “Dazed And Confused”, “How Many More Times” ve “You Shook Me” gibi sıradışı çalışmaları da içeriyordu. Page'in dehası Plant'in davetkar sesiyle birleşiyordu. Parçalar bir taraftan romantik ama diğer taraftan da vahşi, değişken ve dinamikti. Led Zeppelin’in romantik tarafı Blues kökeninden geliyordu. Şarkı sözlerinin anlamı, melodik yapıları, gitar/vokal tarzı ve uyumu tamamen blues kökenli olan müziklerinin altyapısını oluşturmakta idi. Mississipi’de doğup Memphis yoluyla Chicago’ya yayılan Delta Blues geleneğinden gelen şarkıları sadece gitar ve vokal tarzları açısından değil, bir alt kültür muhalefeti olarak da rock hatta hard rock arasında çok kuvvetli müzikal geçişler yapıyordu.
İkinci albüm için grup şehir dışında bir kır evinde odun ateşi ve mum ışığı altında oldukça iptidai koşullarda bestelerini yapma kararı aldılar. “Led Zeppelin II”, 22 Ekim 1969’da yayınlandı ve ilk albümden daha başarılı oldu. Ardından 5 Ekim 1970’de üçüncü albüm Led Zeppelin III geldi. Üçüncü albüm ilk iki albümden biraz farklı idi. Bu albümde Page’in gruptaki genel hakimiyetinin kaybolmaya başladığı ve grup üyelerinin kendi tarz ve bestelerini ortaya koyduklarını görüyoruz. Albüm 4 hafta kadar Bilboard listesinde 1 numarada kalabildi. “Led Zeppelin III” temelini oluşturan Blues soundları ile birlikte hard rock sularına da epey giriyordu. Albümün kapağı farklı büyüklükteki 10 daireden oluşmakta idi. Albüm, grubun en az satan albümü olmuştu. Baştan beri onları sevmeyen basın bu durumu fırsat bilerek spekülatif haberler yayınlıyor, grubu kötülüyor ve gençlere kötü örnek olduklarını söylüyordu. Led Zeppelin albümün performansı ile hayal kırıklığı yaratmış olsa da dördüncü albümle tam bir geri dönüş yaptılar. “Led Zeppelin IV”, 8 Kasım 1971’de yayınlandı ve bu albüm dünya çapında 37 milyon sattı. O güne kadar bilinen en büyük satış rakamı idi bu. Albüm hiç şüphesiz rock müzik tarihinin en önemli albümlerinden birisidir. Kapakta grup elemanlarının kedi seçimleri olan ve onları temsil eden dört mistik görüntü yer almaktadır. Bu mistik semboller de ayrı bir yazı konusudur aslında. Plak firması başta bu mistik simgelere sıcak bakmamış olsa da Ahemt Ertegün sayesinde kabul etmek zorunda kaldı. Albüm piyasaya çıktıktan sonra listelere 1 numaradan girdi ve 60 haftadan fazla yerini korumayı başardı ve Led Zeppelin’e müzik hayatlarında ki en büyük başarıyı getirdi. Çoğu insana göre rock müzik tarihinin gelmiş geçmiş en iyi şarkısı olarak tanımlanan “Stairway to Heaven” ‘da bu albümde yer alıyordu. Bu şakının sözlerinin kendi ruhunu şeytana satan bir kadını anlattığı için başta kilise olmak üzere Amerika’da yaşayan muhafazakar kitle ve basın tarafından protesto edilerek grup hedef gösterildi.
1972 yılında piyasaya çıkan “Led Zeppelin V” albümü yine yoğun bir ilgi gördü. Bu albüm sonunda verdikleri konserler ile daha önceden Beatles grubunun elinde bulundurduğu konser ekorunu kırdı. Konserlerde Plant'in erkeksi tavırları, Page'in efendi, uslu hareketleriyle tam bir zıtlık oluşturuyordu ve sahneyi çok iyi paylaşıyorlardı. Bu da izleyenlere ayrı bir keyif veriyordu.1973 yılında ise yeni albüm “Houses Of the Holy” yayınlandı ve yine başarılı oldu. Ard arda gelen bu başarılar tesadüf değildi. Grup çok çalışıyor ve sürekli üretiyordu ancak bu yoğun çalışma temposu grubu aynı zamanda yoruyor, yıpratıyor ve dengesini bozuyordu. Elemanların içinde John Paul Jones dışında hiç birisinin düzenli bir hayatı yoktu. Kendilerini yoğun çalışmaya, şöhrete ve eğlenceye aşırı kaptırmışlar, hayatları nerdeyse alt üst olmuştu. Bu sebeple albümlere kısa süre ara verip inzivaya çekildiler.
Physical Graffiti..
Grup kısa süre içinde kendini toparladıktan sonra hiç vakit kaybetmeden yeni albüm hazırlıkları için stüdyoya kapandı ve yeni albümleri “Physical Grafiti” yi kısa bir sürede kaydedip 24 Şubat 1975’de piyasaya sürdüler.
Kapağında bir yaşlılar evi binası bulunan Physical Graffiti albümü 40 yıl önce ilk kez yayınlandığında oldukça ses getirdi ve başarılı oldu. Albümün en önemli şarkısı şüphesiz Page ve Plant imzalı Kashmir’dir. Kashmir, Page’in gitarı çok farklı bir pena tekniği kullanarak, blues baladları üzerine giydirilmiş rock/hard rock soundları ve orta doğu ezgilerini anımsatır müzikal yapısı ile kesinlikle bir başyapıttır. Kısaca bahsetmek gerekirse, şarkı o güne kadar yapılmış klasik Zeppelin soundından farklı bir yerde durmaktadır. Bildiğiniz gibi yıllar sonra Page verdiği bir ropörtajda, Kashmir ile ilgili olarak, Ortadoğu turnelerinde ilgisini çeken oryantal ezgiler ile bu coğrafyanın ritm, riff ve altyapılarını inceleyerek, bu altyapıları harmanladığını ve bazı şarkılarında kullandıklarını açıklamıştı. 1973 yılında bestelenip, 1975’de albüme konulan Kashmir de bu altyapının ürünüdür. Kashmir aynı zamanda dünyada pek çok müzisyen tarafından yorumlanmış tek şarkıdır.
“Physical Graffiti 40.yıl özel Deluxe” albümü Londra’daki Olympic Stüdyoları’nda (40 yıl önce orijinal albümün kaydedilği stüdyodur) yapılan özel bir lansman ile Jimmy Page tarafından duyuruldu ve bu özel gecede, albümün yanında verilen özel CD de, daha önce hiç yayınlanmamış parçaların da dinleyiciyle ilk kez buluşması sağlandı. Bu özel dinletinin ardından Page stüdyoda bulunan seyircilerin sorularını yanıtladı. Bu etkinlik aynı zamanda Yahoo Live üzerinden canlı yayınlanarak bu deneyim tüm Led Zeppelin hayranları ile paylaşıldı. Gecede, dinletisi yapılan şarkılardan birkaçı “In My Time Of Dying” ve “Houses Of The Holy” parçalarının albüm öncesi ilk kayıtları, “Trampled Under Foot” parçasının “Brandy&Coke” ismiyle yapılmış ilk mix kaydı ve “Boogie With Stu” parçasının “Sunset Sound Mix” kaydı ile “In The Light” parçasının alternatif sözler ile farklı bir kaydı oldu. Geceye asıl damgasını vuran olay ise “Kashmir” in albüm öncesi orkestra kaydı idi. Tüm bu şarkılar Deluxe pakette yer almaktadır.
“Physical Graffiti Deluxe” albümü CD, plak ve dijital formatlarda 24 şubat 2015 de satışa sunuldu. Ayrıca sınırlı sayıda üretilmiş olan “Super Deluxe Boxset” de aynı tarihte müzik mağazalarında yerini aldı ve bence çok da yakıştı. Bu albümün benim için ayrıca önemi benim yaşgünüm olan 24 Şubatta (1975 ve 2015) yayınlanmış olmasıdır.
Sanki bana Led Zeppelin tarafından yapılmış 8 nci ve 48 nci yaş günü hediyesi gibi :) Keyifle dinleyin.
Yorumlar
Yorum Gönder