Pink Floyd ve The Endless River



PINK FLOYD ve THE ENDLESS RIVER

The Endless River bir Pink Floyd albümü müdür ? Bu sorunun cevabını vermeden önce biraz Pink Floyd’dan bahsetmek gerekir. Grup ilk defa 1965 yılında Roger Waters (vokal) , Rick White (rhytm guitar), Nick Mason (davul), Clive Metcaff (bass), Keith Nable (back vocal) ve Juliette Gale (back vocal) den oluşan kadro ile “Abdabs” ismini kullanarak “Rythm and Blues” tarzında müzik yapmaya başlamıştır. Elemanların çoğu mimarlık öğrencisidir. Abdabs üniversite salomlarında ve küçük lokallerde çalmaktadır ancak o dönemde dünya Abdabs için hazır değildir ve grup kısa zamanda dağılır. Aynı yıl Gale, Rick White ile evlenir ve grup bu kez Syd Barret’i kadroya dahil ederek Waters, Mason, White ve Barret olarak yeniden kurulur. Bu kez gruba Syd Barret’ın müziklerini çok beğendiği ve ilham aldığı Pink Anderson ve Floyd Council isimli Georgia’lı iki Jazz gitaristinin isimlerini birleştirerek Pink Floyd adını verirler. Grup 1965 – 1967 yılları arasında aralarında Royal Albet Hall da olmak üzere özellikle üniversitelerde pek çok konser verir ancak 1967 yılına kadar sadece kulaklarda kalırlar.

11 Mart 1967 tarihinde ilk 45’lik Arnold Layne çıkar ve Pink Floyd profesyonel müzik kariyerine bu şarkı ile başlamış olur. 16 Haziran 1967 de See Emily Play ve ardından da 5 Ağustos 1967 de ilk albüm Piper At The Gates Of Down çıkar. Albüm tamamen Syd Barret tarzındadır ve İngiltere ile Amerika’da epey ses getirir. 1967 yılı sonunda Syd Barret’ın davranışlarında tuhaflıklar görülmeye başlar Bu esnada Water’ın arkadaşı David gilmour “Jokers Wild” isimli grubuyla Cambridge’de müzik yapmaktadır ancak Syd’in tuhaf davranışlarından ötürü Waters David’e defalarca gruba katılmasını teklif etmiştir. David bir süre sonra gruba katılır. İkinci albüm A Saucerful Of Secrets, Syd’in durumunun belirsizlikleri arasında 21 haziran 1968 de yayınlanır. Albüm oldukça ilgi görür. Syd 2 Mart 1968 de gruptan ayrılmış olmasına rağmen albümün 3 parçası Syd Barret, diğerleri de Gilmour ve Waters’a aittir. Pink Floyd’un tarihçesinde bu detay çok önemli bir yer tutar çünkü ilk iki albüm aslında Syd Barret’ın müzik tarzını yansıtır. Grubun bundan sonra çıkan albümlerinde ise yani 1969 Ummagumma’dan 1983 The Final Cut’a kadar olan süreçte özellikle 1973 çıkışlı Dark Side Of The Moon ‘a kadar ortak bir Pink Floyd sound’ı oluşmuş ancak Dark Side Of The Moon’dan itibaren ise Waters gruba hem müzik tarzı, hem de fikirleri ile hakim olmuştur. Final cut sonrası (aslında öncesinde başlamıştır) yaşanan kırılma ise Waters’ın grup üzerindeki baskıcı hakimiyeti ve tamamen kendi müziğini gruba empoze etmesi sebebiyle yaşanmıştır. Gerçekten de Dark Side Of the Moon, WishYou Were Here, Animals artık Roger’ın etkisine girmiş albümlerdir. The Wall ve Final Cut ise Waters’ın tamamen hayatı ve içsel çatışmalarını anlatır. Hepsi de kendine göre çok önemli albümler hatta birer başyapıttır ama son iki albüm Pink Floyd’un dağılmasının ilk adımları olmuştur. Waters’ın müziği Barret’ınkinden farklıdır. Albümler kendi içinde protest hikayeler anlatır ve bu hikayeler birleşerek final şarkısını oluşturur. Vokal ve şarkı sözleri çok önemli yer tutar albümlerde. Klavye müziğin akışına yön verir. Aslında her biri birer tiyatro oyunu gibidir. Nitekim Waters konserlerde de hikayelerin kahramanı yani baş aktörüdür. Albümleri plak olarak düşündüğümüzde plağın her yüzünde en bir hikaye ve her hikayenin de bir giriş, gelişme ve sonuç parçası vardır. Müzikal yoğunluk yavaştan yoğuna doğru gider ve son parçada doruk noktasına ulaşır. Albümlerde verilen mesajlar genelde sistemi eleştiren, mevcut düzene karşı ve sınıf farklarını anlatan mesajlardır. Hikayeler müzikal ve teatral olarak oldukça dahice sahnede birşeştirilir ve biraz önce de bahsettiğimiz üzere bir tiyatro ederi gibi oynanır. Waters Pink Floyd’dan sonra çıkarttığı solo albümlerinde de günümüzde “konsept” albüm olarak adlandırılan bu tarzı yoğun olarak kullanmıştır.

Final Cut’dan sonra water ve Gilmour’ın yollar ayrılır ve Gilmour grubun dağılmadığını Pink Floyd ismi ile müzik yapmaya devam dedceğini duyurur ancak Waters buna izin vermeyeceğini bildiririse de iki arkadaş mahkemelik oldular. Mahkeme kararını Gilmour’dan yana verir ve böylece Pink Floyd Waters’sız kadrosuyla yoluna devam eder. Ekip, Momentary Lapse of Reason’u 1987 de çıkartır. Albüm bir Pink Floyd albümü müdür epey tartışılır. Görüşler albümün sound olarak Barret’ın ve Waters’ın Pink Floyd’undan çok farklı olduğu yönünde birleşir. Gerçekten de albüm ne Barret’ın physadelic müziğine, ne de Waters’ın teatral müziğine benzemektedir. Tamamen Gilmour’un gitarları üzerine yoğunlaşmış vokalin daha az olduğu bir albümdür. Bu tarz 1994 yılında yaynlanan Division Bell albümünde biraz daha farklılaşmış ancak yine bir ortak Pink Floyd tarzı olmaktan uzak kalmıştır. Bu kez ve vokal sözler albümde daha önemli bir yer tutmuş ve müzik kalite de yükselmiştir. Division Bell, The Endless River’a yolu aralayan güzel bir albümdür. David Gilmour’un Mason ve White’ın desteğiyle kendini aştığı önemli bir Gilmour albümüdür. Albümün son şarkısı High Hopes’un sözlerinde yeni albümün adı geçer : “the water flowing,,,the endless river,,,forever and ever...”

The Endles River şüphesiz bir Pink Floyd albümü değildir ancak konsept olarak Final Cut’dan sonra Waters’sız Pink Floyd’un, Waters’lı Pink Floyd’a en yakın albümüdür. Albümün müzikalitesi ve iç dinamikleri oldukça yüksektir. Şarkılarda söz olmasa da albümün anlattığı bir hikaye vardır. Bu hikaye plağın her yüzünde giriş gelişme ve sonuç olarak yer alır. Her bölümün final şarkısı diğerlerinden daha öne çıkmaktadır. Waters’lı Floyd albümlerinde olduğu gibi teknoloji, müzik ve sound albümde dengeli bir şekilde harmanlanmıştır. Albüm Division Bell kayıtları sırasında grubun Wright ile birlikte yazdığı ve kaydettiği 20 saatlik yayımlanmamış öğelerin derlenmesi sonucu oluşmuştur. Ve 2013 ve 2014 yıllarında Gilmour'un Astoria ve Medina Stüdyoları'nda yapılmıştır. Albümün yapımcılığını ise Gilmour, Youth, Andy Jackson ve Phil Manzanera üstlenmiştir. Albümün bazı önemli özellikleri; Nick Mason’ın anısına olması ve Mason için yapılmış şarkının isminin Türkçe olması, albümde ünlü fizikçi Steven Hawkin’in yer alması ve kapak illüstrasyonudur. Kapak konsepti Ahmed Emad Eldin tarafından yapılmış ve son derece başarılıdır. Tablo görselliğindeki kapak üzerine sanatsallığı bozmamak adına grup ve albüm adı yazılmamıştır. Anısına şarkısının üzerinde kısaca durmak gerekirse, format olarak Gilmour tarzına çok uygun olmamakla birlikte, Gilad Atzmon’un klarnetinin Gilmour’un fender’i ile sanki atışması ve sonra şarkıyı fender’e bırakmasındaki geçiş ilginçtir.
Sonuç olarak The Endless River kendi iç dinamikleri ve içerdiği unsurlar, müzik kalitesi ile başarılı bir veda albümüdür.

Yorumlar