Albüm kapağında sazı görünce bu yazıyı okumaktan vazgeçecek sabit fikirli okuyuculara sahip olmadığımız için bu CD’yi kendi bloğuma konuk etmeye karar verdim. Ülkemizde son günlerde müzik piyasasında yaşanan tartışmaları hepiniz biliyorsunuzdur. Böyle saçma sapan işlerle uğraşan insanların nasıl müziksever olduğunu anlamakta bazen zorlanıyorum. Benim için konu çok açıktır; hiç kendimi üzmem. Bir albüm, ruhuma hitap ediyorsa müzik tarzına hiç bakmam. İster İskandinavya’nın sisler içerisindeki fyordlarını çevreleyen ormanlardan süzülsün, isterse Afrika çöllerinde deve sırtındaki bedevilerin güneş enerjisi ile beslenen gitar amplilerinden (böyle şey mi olur demeyin örnek Tinariwen) süzülsün, isterse hiç görmediğim coğrafyalarda, ismini bilmediğim enstrümanlarla yapılsın müziğin ruhu varsa, benim için sorun yok. Dinlerim… Zaten neredeyse dört seneyi bulan Stereo Mecmuası birlikteliğinde her türlü zorluğa rağmen ayakta durmamızın sebebi benim gibi düşünen insanların verdiği desteklerdir.
Ali Yılmaz, benim hiç duymadığım bir isimdi. Albümün duyurusunu burada yapmıştık. Bende merak ediyordum doğrusu. Albümü edindim ve keyifle dinledim. Benim halk müziğimizle alakalı engin bilgilerim yok ama özellikle Alevi türkülerine kafayı takıp araştırmalar yapmıştım. Bu söylediğimi yaptığım dönemlerde çok sıkı bir ekstrem müzik dinleyicisiydim. Sanırım bu ilgimin başlangıcı Ankara gezisinde olmuştu. İsminin TOBAV olduğunu hatırladığım bir lokale gitmiştik. Orada duyduğum melodiler beni çok etkilemişti. Zaten sonrasında fırsat buldukça Sabahat Akkiraz, Neşet Ertaş, Ali Ekber Çiçek gibi isimleri öğrenmiş ve dinlemeye çalışmıştım. O yıllardan günümüze inişli çıkışlı grafiklerle de olsa araştırmalarıma devam ediyorum. THM ile alakalı şu an bile söyleyebilecek fazla sözüm yok, dinlediğim albümlerle ilgili sadece hissettiklerimi yazabilirim.
Devamını okumak için tıklayınız (yeni sekmede açılır)
Yorumlar
Yorum Gönder