U2 - Joshua Tree 30th Anniversary Box Set


U2 JOSHUA TREE 30 TH ANNIVERSARY BOX SET

İrlandalı rock grubu U2, 1987 yılında çıkarttıkları efsane albümleri Joshua Tree’yi 30. yılı sebebiyle yeniden elden geçirip, yıl ortalarında çok özel bir koleksiyon halinde yeniden piyasaya sürdü. Plak, Plak Box Set ve CD Box Set olarak basılan bu albümün Plak Box Set versiyonunda LP 1+2 : The Joshua Tree album, LP 3+4 : The Joshua Tree Live at Madison Square Garden 1987 ve LP 5+6+7 : The Joshua Tree Remixes / Outtakes olmak üzere toplam 7 plak yeralıyor. Hatırlanacağı üzere albümün en önemli özelliği, grubun uluslararası arenada tanınmasını sağlayan ilk U2 albümü olmasıdır. Albümü incelemeden önce grubun biyografisine kısaca göz atalım.



BİR STADYUM ROCK GRUBU : U2

Vokalde Bono (Paul Hewson), gitarda The Edge (David Evans), bas gitar ve klavyede Adam Clayton, davulda Larry Mullen Jr. dan oluşan grup 1976 senesinde Larry Mullen Jr. tarafından Dublin’de kuruldu. Grup elemanları aynı lisede son sınıf öğrencisiydiler. Larry Mullen’in okul panosuna astığı bir ilan sayesinde bir araya gelen ekip, Bono’nun protest ve aktivist tavırları sebebiyle “sen de katıl bize” anlamını içeren “you too” nun kısaltması olan U2 adını aldı. Grubun erken dönem albümlerinde, o dönem İrlanda’da yaşanan sosyo- ekonomik olaylar ve özellikle İrlanda Kurtuluş Örgütü “IRA” nın İrlanda’nın bağımsızlığına yönelik İngiltere hükümetine karşı yaptığı ve eylemlerinin etkisi yoğun olarak görülür.


Grup 1979 yılında dek lokal klüplerde çaldı, aynı yıl ise ilk 45’likleri dikkat çeken ironik bir isim ile “U2 Three” olarak İrlanda’da piyasaya sürdü. Single amacına ulaşarak İrlanda’da epey dikkatleri çekti.

1980 yılında dönemin önemli plak şirketi Island Records ile anlaşan grup ikinci single’ı “11O’Clock Tick Tock”ı piyasaya sürdü. Bu single o yıl çıkan ilk albümleri “Boy” da yer alıyordu. U2 bu albüm ile ilk kez ülkeleri İrlanda dışında İngilterede de bir miktar ses getirdi.

Grubun 2. albümü “October” 1981 yılında piyasaya çıktı ancak ülkeleri dışında gruba kayda değer bir hareket getirmedi. Morali bozulan grup daha etkili bir albüm yapmak üzere iki sene yoğun bir şekilde çalışarak 1983 yılında “War” adlı albümle yeniden müzik sahnesine çıktı. Albümün ilk single’ı “New Years Day” sayesinde albüm İngiltere listelerinde 10 numaraya kadar yükseldi. Aynı yıl konser albümü olan “Under A Blood Red Sky” çıktı. Konserde seslendirdikleri “Sunday Bloody Sunday” İrlanda da satış rekoru kırdı ve adeta milli marş haline geldi.

4. albüm “The Unforgettable Fire” 1984’te piyasaya sürülürken, efsane lider Martin Luther King’i anlatan “Pride (In the Name of Love)” sayesinde albüm İngiltere listelerinde 5. sıraya kadar yükseldi.

1985 yılında Bob Geldof’un önderliğinde Etiyopya’daki açlığa dikkat çekmek için düzenlenen ‘Live Aid’ konseri tüm dünyada izlenirken, U2 Live Aid sahnesinde büyük abileri ile yer aldı. Bono’nun sahnedeki performansı ve stadda yarattığı atmosfer dikkatleri çekti. Bu konser sonrası “Stadyum Rock” grupları olarak bilinen Queen ve Dire Straits gibi gruplarla adı anılmaya başladı.

1986 yılında ise Uluslararası Af Örgütü’nün “Umut Turnesi” ne katılan grup, Amerika’yı dolaştı ve adını yeni dünyada da duyurmaya başladı.

Live Aid grup için çok iyi bir motivasyon oldu ve grup buradan aldığı enerji ile stüdyoya girerek 1987 yılında, “The Joshua Tree” adlı albümünü yayımladı. U2, bu albümle Amerika ve İngiltere’deki listelerde 1 numaraya tırmandı. Aynı sene “En İyi Albüm” dalında Grammy ödülü aldı. “Where the Streets Have No Name”, “With or Without You” ve “I Still Haven’t Found What I Was Looking For” adlı şarkılar, tüm dünyada zirveye ulaşırken, Time’ın kapağında yer alan dördüncü rock grubu oldu. Böylelikle “Joshua Tree”, grubun uluslararası platformda tüm dünyada tanınmasını sağlayan bir dönüm noktası oldu.

1988 yılında “Rattle and Hum” adlı albümü piyasaya süren U2 bu albüm ile artık başarısını iyice kanıtlamış bir Stadyum Rock grubu idi.


1991 yılında en çok satan ve eleştirmenlerce en çok beğenilen albüm olan “Achtung Baby”i çıkarttı. Bu albümde prodüktör olarak Brian Eno yer aldı. Albüm tamamen grubun Berlin’de geçirdiği kısa zaman içerisinde Berlin duvarı etkisi ile yapıldı. Anlattığı şey ise aslında basitçe “Eğer duvarın öbür tarafındaki insanlara birşeyler oluyorsa ve kimsenin bundan haberi olmuyorsa sebebi bu duvarın hala ayakta durmasıdır” düşüncesinden başka birşey değildi. (Bu söz birkaç yıl sonra Berlin duvarının yıkılması için batı Berlin’de verilen, Doğu Berlinlilerin konseri duymak için duvara yaklaşmaları güvenlik güçleri tarafından engellenen efsane rock konserinde, Phil Collins’in eliyle duvarı işaret ederek söylediği söz idi). Berlin’i ziyaret eden herkesin aslında bu duvar gerçeğinden etkilenmemesi mümkün değildi. U2 da bundan yoğun olarak etkilenmişti.

U2 cephesinde artık işler iyi gidiyordu. Albümler satıyor, basın ve televizyonlar U2 ile ilgili pek çok haber programlar yapıyordu. Bono boş durmuyor ve nerede ne kadar aktivist show varsa orada boy gösteriyordu. Bağlantılı olarak yeni projeler hayata geçiriliyordu. “Zoo TV” de onlardan birisiydi. 1992-1993 yıllarını büyük ses getiren “Zoo TV” turnesi, 1993 yılında yayımlanan “Zooropa” adlı albümün altyapısı oldu ve bu turne ile büyük kitlelere ulaştı. Klasik rock unsurlarından çok pop/tekno ve hatta dans etkileri taşıyan albüm, grubun fanatik kitlesini biraz küstürse de aslında hayran kitlesini daha da genişletti ve gruba “En İyi Alternatif Müzik Albümü” dalında Grammy ödülü kazandırdı.

1997 yılında piyasaya çıkan “Pop” albümü ise “Zooropa” sound’ının pop ağırlığı daha yoğun olan devamı niteliğindeydi ve adından anlaşılacağı üzere artık Rock yerine Pop tarzı tercih edilmişti. Ciddi eleştiri almasına karşın (“bu şekilde devam edecekse U2’ya elveda” dediğimi hatırlıyorum albümü aldıktan sonra) albüm 28 ülkenin müzik listelerine 1 numaradan giriş yaptı.

2000 yılı Ekim ayında piyasaya çıkan “All That You Can’t Leave Behind” albümleri ile 80’lerdeki klasik U2 sound’una dönüş yapan U2, 22 ülkede 1 numaraya ulaşarak “En İyi Rock Albümü” dalında Grammy ödülü kazandı.

2004 yılında “How to Dismantle an Atomic Bomb” adlı albümünü yayınlayan U2, bu kez 32 ülkenin listesinde zirveye ulaştı. Albümün dikkat çeken şarkısı “Vertigo” bir anda hit olurken “En İyi Rock Şarkısı” dalında Grammy aldı.


2006 senesinde ise “U218 Singles” adlı derleme albümü çıktı. Albümde Green Day ile düetleri “The Saints Are Coming” ve “Window In The Skies” adlı 2 yeni şarkı bulunuyordu ancak pek ses getirmedi. Aynı yıl Ekim ayında 26 yıldır bağlı oldukları plak şirketi Island Records ile anlaşmasını sonlandıran grup, Universal Music Group’a bağlı olan Mercury Records ile anlaşarak 2008'in sonbaharında çıkarmayı planladığı albümün çalışmalarına başladı. “No Line On The Horizon” albümü 2009 da çıktı. Albümde bu kez biraz oryantal, mistik Fas, Tunus, Lübnan tarzı gibi orta doğu ezgileri kullanıldı. Rock altyapısı zayıf olan albümün turnesi “360” ise müthiş bir prodüksiyon ile dünyayı turladı ve çok ses getirdi. Bu turne programında İstanbul da vardı ve hepimiz heyecanla biletlerimizi almıştık. Turnenin istanbul bacağında Bono’nun boğaz köprüsü trafiğini kapatarak köprüde yürüdüğü ve bunu konserde anlatırken dönemin siyasetçilerini anons ettiği an seyircilerden aldığı ciddi protesto ile konuyu kısa kesip konsere devam etmesi de bizim hafıza kayıtlarımıza geçti. Ertesi gün bu muktedir siyasetçiler biz seyircileri “kendini bilmez gençler” olarak tanımlaması da bence bu konsere vurulacak en kötü ikinci damga oldu. İlki ise muhteşem ışık oyunlarının olduğu bu prodüksiyonun tam karanlık bir ortamda verilmesi gereken, stadın etrafındaki ışıkların sahneyi yeteri kadar karanlık yapmaması idi. Bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim, konserdeki en ilginç olay ise Zülfü Livaneli’nin neredeyse konseri Bono’nun elinden alıp götürmesi oldu, bir an konseri U2 dan alıp kendi bitirecek sandık.

2014 yılında “Songs Of Innocence” isimli albüm ile karşımıza çıkan U2 Apple-Itunes üzerinden albümü tüm sevenlerine yılbaşı hediyesi olarak ücretsiz iletti. Yıllarca insan hakları, Uluslar arası Af Örgütü ve benzeri örgütler ile kapitalizm’e karşı mücadele eden, siyasetçiler ile fakir ülkelerin borçlarını sildirmek için görüşen Bono’nun, kapitalizmin en büyük monopollerinden biri olan Apple ile böyle bir işbirliğine girmesi de düşündürücüdür benim için.


THE JOSHUA TREE

“Biz genelde kendi ülkemizin bölünmüşlüğü ile ilgili şarkılar söyleriz ama bu gece burada sizin ülkenizin bölünmüşlüğünden bahsedeceğiz” diyor Wembley Stadyumunda Bono. Stadyum o gece sonunda “artık Maggie’nin çiftliğinde çalışmayacağız” sloganları ile inliyor.

Siyasal protestin şüphesiz en uygun müziği olan rock’ın ilah topluluklarından biri olan U2’nun Wembley’de verdiği bu konser için müzik otoriteleri “stadyum rock” ının gelmiş geçmiş en başarılı grubu olduğu yönünde görüş birliğine varıyorlardı.

İrlanda’dan şimdiye kadar çıkmış en meşhur ve başarılı gruplarından biri olarak nitelendirilen U2’nun Joshua Tree albümü, çıkar çıkmaz bestseller listelerinin en üst sırasına yerleşmesi Time ve Newsweek dergilerine kapak konusu olmuştu. Başarısı bu albüm ile perçinlenen U2’nun, bu albümü için o dönem “dinlerken insanın müziği tam içinde hissetmemesi imkansız” tanımlamaları yapılıyordu. Grubun hayranları şarkılarının, besteleri veya sözlerinden çok gürültülü ve basınçlı müziği ile bir bütün haline gelen dinamik, heyecan verici, simgeledikleri muhafazakarlığa ve gelenekselliğe karşı fikirleri, protest/aktivist tavırlarından etkileniyorlardı.

Albümün yapımında Brian Eno ve Daniel Lanois yer alıyordu. Albüm adını kapakta fotoğrafı yer alan, California’nın en büyük milli parkı olan ve bu parkta yetişip adını parka veren ağaçtan almıştır. Bunun hikayesine kısaca değinmek gerekirse; 80’lerin ilk yarısında zamanının bir bölümünü Amerika’da şehirler arası seyahatlerde geçiren grubun otobüs camından görüp aklında kalan, benzin istasyonları, yol kenarı motelleri ve çöl görüntüleri albüm kapağı ve adını oluşturdu. Tıpkı eski Westernlerde olduğu gibi. Aslında bu gördükleri Wim Wenders’in “Paris, Texas”ını anımsatan ve artık Avrupa’da kaybolmakta olan mitolojik Amerika imajı idi. Özellikle Western’e meraklı olan Bono ve Adam Clayton bu imajın nostaljik olarak devam edebilmesi ialbüm adı ve kapağı için iki çölün birleştiği milli parkı ve Western filmlerinin meşhur çöl ağacı olan Joshua Tree’yi kullandılar.

Albüm grup için tam bir dönüm noktası oldu ve grubun uluslararası bilinirliğini getirdi. Albümün açılış şarkısı “where The Streets Have No Name” için Los Angeles’de çekilmesi planlanan klip, güvenlik güçleri tarafından engellenmeye çalışılsa da, bir binanın çatısında çekildi ve güvenlik güçlerinin engellemeye dair görüntüler klipte yer aldı.

Albüm Grubun Yeni Zelanda turnesi için önceden anlaştıkları ajansın kendilerini yarı yolda bırakması üzerine son dakikada pek çok organizasyonu grup için gönüllü yapan, 1986 yılında yaşama veda eden Greg Carroll isimli bir Mauri’ye adanmıştır.


Yazının girişinde bahsettiğim üzere Box Set içerisinde 7 plak yer alıyor. LP 1+2 :The Joshua Tree album, LP 3+4:The Joshua Tree Live at Madison Square Garden 1987 ve LP 5+6+7:The Joshua Tree Remixes. Ayrıca grubun Milli Parkta çekilmiş ancak daha önce kullanılmamış fotoğrafları (tam da western amerika imajını destekler biçimde) ile albüm hakkında bilgiler ve şarkı sözlerinin de yer aldığı oldukça kapsamlı bir kitapçık da kutu içerisinde yer almakta.

Rock dünyasının en popüler gruplarından biri olmayı başaran U2, dünya çapında albümleriyle 170 milyonluk bir satış rakamına ulaşmıştır. Memleketi İrlanda’da ve İngiltere’de 9 albümü liste başı olmuştur, ABD listelerinde ise 6 albümü ilk sırada yer aldı. Grup kuruluşundan beri aldığı 22 adet Grammy ödülü ile bu konudaki rekoru halen elinde tutmaktadır.

Tamer TEKELİOĞLU
İSTANBUL 2017


Yorumlar