Tom Waits, Paslı Bir Bıçak Bölüm I


Yazımıza zihinlerde Tom Waits’in sesini en iyi anlatan tanımlardan birinin sahibi olan eleştirmen Daniel Durchholz’un sözlerini elimizden geldiğince çevirmeye çalışarak başlayalım “Önce bir fıçı burbona daldırıp , 3-5 ay tütsülenmeye bırakıldıktan sonra, sokağa atılıp üzerinden arabayla geçilmiş gibi“ ("like it was soaked in a vat of bourbon, left hanging in the smokehouse for a few months, and then taken outside and run over with a car”)

Bense Tom Waits’i paslı bir bıçağa benzetirim.. İnsanın içine girmesi de zordur, girdikten sonra çıkması da...

Tom Waits’in kendine has sesine eşlik eden müziği ve sözlerine gelince, belirli bir sınıfa sokmaktansa kışkırtıcı ve hatta saldırgan özellikleri ile sesi kadar olmasa da kendine özgü bir tarz demek çok yanlış olmaz. İlle de bir sınıfa sokmak isterseniz ben bu müziği “arızalı bir blues” olarak tanımlamayı seviyorum.

Çünkü içinde neredeyse troubadour müziğinden vaudeville müziğine, klasik blues’dan jazz’a, rock’a hatta (hadi biraz abartalım) bazen rap müziğe kadar her türden bir şeyler var.

Şarkılarında sokakların en dibinden bir çok portreye rastlayabilirsiniz. Bir anlamda şarkıların Bukowski’sidir o. Şarkı söylemektense bir hikayeyi anlatmayı tercih eder, bazen kaotik bir ritme uyarak bazen o kaotik ritmi daha da allak bullak ederek bazense sadece konuşarak.. Yarattığı karakterler inanılmaz olduğu kadar aynı zaman da üç boyutludur. Şarkı sözlerinin içine elinizi uzatıp alasınız gelir.

Şarkılarında düz çizgileri ne sever ne de öyle bir yolu takip eder. Kullanılmaya kullanılmaya unutulmuş yolların, dar ve düzensiz arka sokakların şarkılarını söyler bizlere..

1949 yılında öğretmen bir anne babanın çocuğu olarak California Pomona’da doğan sanatçı, 16 yaşında anne ve babasının boşanması sonrasında, annesiyle Meksika sınırına yakın San Diego, National City’ye taşınır. Burada bir komşularının piyanosunda kendi kendine piyano çalmayı öğrenen Tom Waits müziğe ilgisinin babasıyla sık sık yaptığı Meksika seyahatlerinde radyoda dinlediği ranchera müziği sayesinde başladığını söyler. 1965 yılında daha öğrenci iken System adlı bir R&B (R&B derken bugün kullanılan anlamda ve tanınmaz hale gelen ve dinleyenlerin bir çoğunun açılımının Rhythm & Blues olduğunu dahi bilmediği şekli değil tabii ki) grubunda çalmaya başlayan Tom Waits 70'li yıllara geldiğinde 1960’ların müziğinin kendisine göre olmadığını “keşfederek “her tür” müzisyen ve sanatçının sahne aldığı Heritage Club isimli bir kulüpte kapı görevlisi olarak çalışmaya başlar.


O dönemde Frank Sinatra, Bob Dylan, Lord Buckley, Louis Armstrong, Howlin' Wolf, Hoagy Carmichael, Marty Robbins, Stephen Foster gibi müzik insanlarına ve Jack Kerouac, Raymond Chandler gibi edebiyatçılara ilgi duyan Tom Waits kendine özgü tarzını geliştirmeye başlar. Müzik ve monologların iç içe geçtiği bu tarz en başından bugüne Tom Waits’in her dönemine damgasını vurmuştur.

Askerlik sonrası kendi tarzıyla ilk performanslarını Troubadour isimli bir gece kulübünde sergilemeye başlar. Daha sonraları, o dönemde müzik yaşantısını Eagles’dan Glenn Frey, politik şarkılarıyla öne çıkan Jackson Brown , J.D. Souther olarak tanınan country müzik sanatçısı ve besteci John David Souther ve çağımızın en kendine özgü müzisyenlerinden Frank Zappa‘nın şekillendirdiği Los Angeles’a taşınır. Daha 21 yaşındayken Frank Zappa’nın prodüktörü Herb Cohen ile anlaşma imzalar. Herb Cohen‘le yaptığı çalışmalar tam 20 yıl sonra 1991 de The Early Years, Volume One ve Volume Two olarak yayınlanacaktır.

Tom Waits’in ilk dönemlerinden itibaren öne çıkan bir başka özelliği daima küçük plak şirketleri ile çalışmayı tercih etmesi olmuştur. Herb Cohen’in Bizarre Straight’inden sonra Asylum plak şirketine geçen sanatçı folk ve jazz’ın etkilerinin ağır bastığı Closing Time albümünü çıkarır Bu albüm iyi eleştiriler alsa da ancak ikinci albümü olan The Heart of Saturday Night albümü onun sadık dinleyici kitlesinin temellerini atar.

Bu albümlerden sonra yaşam şeklini oldukça etkileyecek olan turne dönemi başlayacaktır . Frank Zappa, Charlie Rich, Martha and Vandellas gibi gruplardan önce sahne aldığı bir çok turneye çıkan Tom Waits turnelerin getirdiği yorgunluk ve otellerde yaşamanın getirdiği depresif ruh hali onu alkolizmin sınırlarına getirir.

Bu dönemde yaptığı Nighthawks at the Dinner ve Small Change albümleri en pesimist ve alaycı şarkılarını barındırır. Jazz etkisinin ağır bastığı bu albümleri Foreign Affairs izler. Daha rafine orkestrasyonlara sahip olan bu albümden sonra çıkardığı Blue Valentine albümü ile yavaş yavaş düzenlemelerdeki yaylılar gibi “fazlalıklardan” sıyrılmaya başlar. Blue Valentine albümünde sadece (bence en güzel yorumlardan biridir) West Side Story’den Somewhere şarkısında yaylılara yer verir.

Bu dönemde Sylvester Stallone’nin ilk yönetmenlik denemesi olan Paradise Alley isimli bir filmde ilk rolünü alır ve filmin soundtrack’ine besteleriyle katkıda bulunur.

Heartattack and Wine albümü ile jazzy bir sound’dan Rhythm and Blues’un daha sert ve naif formlarına geçmeye başlayan Tom Waits belki de bugünkü tarzını oluşturacak olan müziğin ilk temellerini bu albümde atar.

1970 lerde başlayan ve hayatın sillesini yemiş insanların hikayelerini, adeta o yaşam tarzını anımsatan bir sesle anlattığı şarkıları yavaş yavaş yerini daha teatral ögelerin aldığı şarkılara bırakmaya başlar, zira bu yeni dönem onun hem aktör hem besteci olarak sinema dünyasına girişinin başlangıcıdır…

Bu dönemde Francis Ford Coppola’nın One from the Heart (1982) filminde hem rol alır hem de soundtrack’ini hazırlar. Bu çalışma ona Oskar adaylığını getirir. Film çalışmaları sürerken, yaşamının ve müziğinin bu yeni evresinde çok önemli rol oynayacak oyun yazarı Kathleen Brennan ile evlenir.

1983 de yayınladığı Swordfishtrombones albümü müziğindeki gerçek kırılma noktasıdır. Bu albümle birlikte nefesliler ve vurmalılar bestelerinde deneysel ve maceracı bir yaklaşımla yer almaya başlar. Tüm bunlara bilinen kayıt tekniklerini alt üst ettiği denemeleri de eklenince ortaya o güne kadar yaptığı albümlerden bambaşka bir yapıt ortaya çıkar.

Aynı sene Francis Ford Coppola’nın Rumble Fish ve Outsiders filmlerinde yer alır. 1984 yılında yine aynı yönetmenin Cotton Club filminde rol alır. 1985 yılında eleştirmenlerce Swordfishtrombones ile birlikte 1980'lerin en iyi albümleri arasında gösterilen Rain Dogs albümünü çıkarır. 1986 yılında daha sonra bir çok çalışma yapacağı Amerikan bağımsız sinemasının en önemli yönetmenlerinden Jim Jarmusch’un Down by the law filminde rol alır. Rain Dogs’dan iki şarkısı filmin soundtrack’inde kullanılır.

Aynı sene karısı Kathleen Brennan ile yazdığı Frank’s Wild Years adındaki müzikal oyunu yazar ve önemli rollerden birini oynar.

Swordfishtrombones, Rain Dogs albümleri ve Frank’s Wild Years çalışması Tom Waits’in kariyerindeki yeni yaratıcılığının en belirgin şekilde ortaya çıktığı, kendisini anlatmaya başladığı dönemin başlangıcını temsil eder. Bu dönemde enstrümanların sesiyle oynar, kayıt teknikleriyle oynar, hatta kendi pütürlü, adeta lime lime olan sesiyle oynar, daha da öteye götürür. Bugün müziğinin önemli bir ögesi olan, hırlama gürleme karışımı adeta iç organlarından kopup gelen primal ses dokusunu keşfeder. Tom Waits. “Kendi kendini” yaratıcılığının doruğundadır.

Daha sonraki yıllarda yer aldığı filmlerin bazılarını hızla sayarsak, Ironweed , At Play in the Fields of the Lord (Hector Babenco) , Queen’s Logic (Steve Rash), Fisher King (Terry Gilliam), Night on Earth (Jim Jarmusch) gibi seçkin filmlerde gerek oyuncu gerek film müziklerinin bestecisi olarak yer alır. Bunlara ek olarak sayısız filme de çeşitli beste ve yorumlarla ile katkı sağlar.


Yorumlar

  1. [...] Birinci Sayfaya Ulaşmak İçin Tıklayınız [...]

    YanıtlaSil
  2. [...] göre estiren, sakin sularda seyrederken bile her an bir fırtına öncesi huzursuzluğunu yaşatan Tom Waits‘i anlatmaya çalışmıştım [...]

    YanıtlaSil

Yorum Gönder