Jordi Savall – Istanbul Dimitrie Cantemir “The Book of the Science of Music” and the Sephardic and Armenian musical traditions
Alia Vox AVSA 9870 SACD
Bu sene başlarında yapmış olduğum uzun İstanbul seyahatinde hifi ile ilgili konulardaki izlenimlerimi Stereo Mecmuası Istanbul Özel sayısında (ulaşmak için buraya tıklayınız) okuyucularımızla paylaşmıştım. Bu ziyaret sırasında çeşitli müzik firmaları ve dağıtıcıları ile de görüşme fırsatım olmuştu. AK Müzik firmasına yaptığım ziyarette 2009 içinde Türk müzik dinleyicilerine büyük bir sürprizlerinin olacağını öğrenmiştim. Sohbet sırasında ve daha sonra çeşitli dostlardan öğrendiğim bazı ayrıntıları sürprizi bozmamak üzere seslendirmemiştim. Aradan aylar geçti ve büyük sürpriz Türk müzik dinleyicileri ile buluştu; Jordi Savall'ın mükemmel İstanbul albümü!
Jordi Savall konusunda bir şey yazmaya gerek var mı bilemiyorum. Stereo Mecmuası okuyucularının bir çoğunun severek dinlediği Katalan müzisyenin bence en önemli özelliği müzik konusunda yaptığı araştırmalar ve müziğe katkıları. Ülkemizde çok sevilen ve Jordi Savall'in tanınmasında önemli etkiye sahip olan Tout Les Matins Du Monde (Dünyanın Tüm Sabahları) filminin müziklerini bir kenara bırakıp Alia Vox kataloğunu dikkatlice incelerseniz söylediklerime hak vereceksiniz. Unutulmuş notalara ve hatta enstrümanlara can veren, hiç kaydı bulunmayan eserleri sonraki nesillere aktarmaya çalışan, dünyanın kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına ayrım gözetmeksizin müziği araştıran müthiş bir müzik adamı. 1960'lı yıllarda başlayan müzik kariyerini EMI, Naive, Harmonia Mundi gibi plak şirketlerinden 100 kadar ortaçağ, rönesans ve barok dönem müziklerini kapsayan albümle taçlandıran müzisyen 1998 yılında Alia Vox plak şirketini kurar. Bu yıldan itibaren daha da artan bir tempo ile araştırmalarına devam eden Katalan müzik adamı hemen her yeni albümle bizleri şaşırtmayı sürdürüyor.
Dimitri Kantemiroğlu (1673-1723)
Ancak bu defa bizleri şaşırtmakla kalmadığı ve kalplerimizi de fethetti. Bu güzel albümü Stereo Mecmuasının fazlaca “kendine özgü” tarzıyla mercek altına alalım!
Şimdi isterseniz albümün temelini oluşturan Dimitri Kantemiroğlu'ndan (Dimitrie Cantemir) bahsedelim. 1673 yılında bugünün Romanya'sında bulunan ve Devlet-i Aliye-yi Osmaniyye'nin (Osmanlı Devleti) bir eyaleti olan Boğdan'da doğdu. Doğduğu yıllar Osmanlı Devletinin hızla geliştiği yüzyıllarca süren yükselme döneminin bittiği, duraklama dönemi tabir ettiğimiz dönemin içerisindedir.
imitri Kantemiroğlu'nun doğduğu dönem Osmanlı Devletinin tahtında IV. Mehmet oturmaktadır. O dönemi zihinlerinizde biraz canlandırmak isterim. Osmanlı Devleti bu dönemde ciddi bir mali krizin içerisindeydi. Bu dönemde arttırılan vergiler yüzünden devletin doğusundan batısına huzursuzluk artmıştı. Mali krizin etkileri azalmıştı ancak ayaklanmaların sonu gelmiyordu. Okul yıllarımızda ismine eminim ki hepimizin şaşırdığı Vaka-i Vakvakiye olayı (askeri ayaklanmadır ve devlet yönetimindeki bazı üst düzey yetkililerin kellerinin kesilmesine sebep olmuştur) da tamda bu dönemde yaşanmıştı. Zorlu bir süreç sonrasında meşhur Köprülüler dönemi başlamış ve ayaklanmalar bastırılmış, huzursuzluk dönemi bir nebze olsun ortadan kalmıştır. Bu dönem uzun sürmemiş ve II Viyana kuşatmasında yaşanan yenilgi sonrasında aralıksız şekilde yıllarca sürecek Venedik, Lehistan, Avusturya ve Rusya ile savaşlar şiddetlenmeye başlamıştı.
II Viyana Kuşatmasında Yeniçeriler
Cantemireşti (Kantemiroğulları şeklinde Türkçeleştirebiliriz) ailesinin bir üyesi olan babası Konstantin Kantemir sert bir adamdı. Okuma ve yazma bilmemesine rağmen Boğdan yönetiminde etkili bir isim olmuştu. Eşi Ana Bantas yine soylu bir aileden geliyordu ve Konstantin Kantemir'in aksine çok iyi bir eğitim almıştı. Çiftin üç çocukları oldu ve hepsi çok iyi eğitim aldı. Dimitri Kantemiroğlu, Latince, Rumca ve çeşitli Slav dillerini öğrendi. Sıkı bir Ortodoks din eğitim de alan genç prens okuma yazma bilmeyen ancak müziğe sınırsız bir ilgi duyan babasının etkisi ile müzik ile tanıştı. Romen tarihçilere göre müziğin temel kurallarını erken yaşlarda öğrenmişti. İlk gençlik yıllarında babası Boğdan Voyvodası (yönetici; Osmanlı'da Bey olarak adlandırılır) olur. O dönemin geleneklerine göre genç prens İstanbul'a gönderilir. Bu gelenek bugün kulağa biraz ilginç geliyordur sanırım. Bunun çeşitli sebepleri vardı. Bir sonraki yöneticinin sağlam bir Osmanlı eğitimi alması onu devlete daha bağlı bir seçkin haline getireceği düşüncesinin yanı sıra olası bir eyalet isyanında koz olarak kullanmak gibi bir düşünce de olduğunu hatırlatayım.
Dimitri Kantemiroğlu Osmanlı Devletinin başkenti İstanbul'a ayak bastığında 14 yaşındadır. Ortodoks eğitimi almaya başlayan genç prens Bizans, antik Yunan ve Rum gelenekleri konusundaki bilgilerini (bu dersler Fener Patrikhanesinin okulunda verilmiş) ve dilini daha da geliştirdiği gibi saray okulunda (Enderun) Osmanlıca, Farsça ve Arapça da öğrenir. İlerleyen yıllarda parlak bir genç olarak Osmanlı Devletinin yöneticileri ile de yakın ilişkiler kurar. Bu dönemde Osmanlı devlet yapısı ile ilgili ilk gözlemlerini yapar. Hem doğuyu hemde batıyı anlamaya çalışır.
Çocuk yaşlarından başlayan müzik aşkı gençliğinde bir tutku haline gelir. Bu dönemde önemli ustalardan Türk enstrümanları ve müziği hakkında dersler almaya başlar. (tarihçiler Kemani Edirneli Ahmed Çelebi ve Tamburi Angeliki’den bahsederler) Tambur çalmayı öğrenen genç prens ilerleyen yıllarda virtüöz haline gelecektir. Hem teori hemde pratik konusunda kendisini geliştiren Dimitri Kantemiroğlu kendi icadı olan ve harflere dayanan bir nota sistemi ile önemli Osmanlı müziği eserlerini kağıda geçirir. Bazı kaynaklara göre kendi isteği ile bazı kaynaklara göre Osmanlı saray yetkilerinin ısrarı ile bu çalışmaların yapıldığı söylenmektedir. Kaleme aldığı Kitab-ı İlmü’l-musiki ala vechi’l-hurufat (Mûsikiyi Harflerle Tesbit ve İcrâ İlminin Kitabı) iki bölümden oluşur. Birinci bölüm, müzik teorisine ayrılmıştır.
[...] Yazının İlk Bölümüne Ulaşmak İçin Tıklayın [...]
YanıtlaSil