METALLICA - HARDWIRED…TO SELF DESTRUCT
1980’li yılların ikinci yarısında heavy metal müziğin en büyüklerinden biri olan Metallica dönem dönem kaybolsa da, hep yeni birşeyler yaparak kendinden bahsettirdi ancak bu son albüm ile bence küllerinden yeniden doğdu.
1981 yılında kurulan grup, 35 yıllık müzik kariyerine pek çok güzel albüm ve başarı hikayesi sığdırmıştır. 2009 yılında “Rock And Roll Hall Of Frame” tarafından onurlandırılan grup günümüze kadar toplam dokuz stüdyo albümü ve üç konser albümü yayımlamıştır. 10 Grammy ödülü bulunan Metallica Amerikan müzik tarihinde arka arkaya beş albümü Amerikan müzik dergisi Billboard’un albüm satış listelerinde 1 numara olan tek gruptur. Metallica 2008 itibari ile tüm dünyada toplam 100 milyon albüm satışı elde etmiştir. Ayrıca Antartika dahil 7 kıtada konser veren tek gruptur. Şimdi grubun kuruluşuna ve başarı hikayesinde rolü olan albümlerine detaylı bir şekilde bakalım.
BİR METALLICA HİKAYESİ…
Grup; 1981 yılının ikinci yarısında btrerist Lars Ulrich’in “The Recycler” gazetesine verdiği “Davulcu, Tygers of Pan Tang, Diamond Head ve Iron Maiden çalan birilerini arıyor" ilanına, o dönem “Leather Charm" isimli grupta gitar çalan Hugh Tanner ve James Hetfield’ın başvurmasıyla kuruldu. Grup kurulmadan önce, Ulrich, Brian Slagel'a yakında çıkacak olan derleme albümü “Metal Massacre” için şarkı kaydedip kaydedemeyeceğini sordu. Slagel teklifi kabul ettikten sonra Ulrich, Hetfield'a gitar ve vokal yapmasını söyleyerek bir nevi sınadı ve aslında bu hareketi ile grubun temellerini attı. Sınavı (!) başarıyla geçen Hetfield artık hazırdı ve grup 1981 yılının 28 Ekim'inde kuruldu.
Metallica isminin seçilmesinin ilginç bir öyküsü vardır. Lars’ın yakın arkadaşı Ron Quintana bir heavy metal dergisi çıkartacaktır. Dergiye isim olarak bulduğu isimleri Lars'a sayarken, Ron Quintana iki seçenek arasında karar verememektedir. Birinci seçenek “Metal Mania” dır. İkinci seçenek ise “Metallica” dır. “Metallica” ismini beğenen Lars, bu ismi kendi grubuna saklayarak Ron'a “Metal Mania” adını önerir ve “Metallica” adını da kendi grubuna verir. James’de grubun meşhur logosunu tasarlar.
Grup kağıt üzerinde kurulmuş, isim bulunmuş ve hatta logo bile hazırdır ama faal eleman eksiği vardır. Bu sebeple tekrar “Recycler” gazetesine ilan verilir. Bu kez lead gitar çalacak eleman aramaktadırlar. Bu kez, bugün Megadeth’den tanıdığımız Dave Mustaine ilana başvurur. Lars ve James, pahalı gitar ekipmanını gördükten sonra Mustaine'i anında gruba dahil ederler. 1982 yılının başlarında grup “Metal Massacre” albümü için ilk şarkısı olan “Hit The Lights”ı kaydeder. James şarkıda bas gitar çalar ve vokal yapar. 14 Haziran 1982'de çıkan “Metal Massacre” albümünde grubun adı yanlışlıkla "Mettalica" olarak yazılır. Hatadan sonra, yeni katılan bas gitarist Ron McGovney ile birlikte ilk canlı konserini 14 Mart 1982'de Anaheim'da bulunan “Radio City Hall”da veren grup ayrıca "Power Metal" adında ilk demosunu yayınlar. Grup henüz tam olarak kendini ifade edememişken anlaşmazlıklar erken başlar ve Ron, Ulrich ve Mustaine ile anlaşamayacağını düşünerek gruptan ayrılır. Aslında bu anlaşmamazlığın arkasında Ron’un Lars, James ve Dave kadar ilgi görmemesi yatmaktadır.
Bu sıralarda Lars ve James arasıra gittiği bir klüp olan "Whiskey A Go Go" da sahnede çalan bir grubun elemanı olan Cliff Burton’ı farkederler. Olay şu şekilde gelişir : İki arkadaş mekanda eğlencelerine devam ederken sahneden bir ses duyarlar, bunu ikisi de en başta solo gitar olduğunu sanırlar ancak sahneye bdikkatlice baktıklarında bunun aslında “wah-wah” pedalı kullanan bir bas gitarist olduğunu fark ederler. James durumu, "Tam arkamızdan vahşi bir solo gelmişti, arkamızı döndüğümüz zaman bunun o olduğunu gördük, uzun kızıl saçlarıyla sadece işini yapıyor ve çevrede sanki kimse yokmuşçasına, tek başına odasında çalıyormuş gibi sakin ve bir o kadar müthiş çalan birisi vardı" diye özetliyor. Bas gitarist Cliff Burton’a "hayran kalan" James ve Lars, hiç tereddütsüz Cliff’e gruba katılmasını teklif etti. Cliff başlangıçta kabul etmese de, yılın sonuna doğru grubun San Fransisco'ya taşınması koşuluyla gruba katılmayı kabul etti. İşte böylece Metallica’nın ilk albümlerinde bizi sarıp sarmalayan ve hatta Metallica’yı Metallica yapan bu efsane bas gitarın gruba dahil olması bu şekilde oldu. Grubun Cliff Burton ile ilk konseri 1983 yılının Mart ayında “The Stone” isimli bir klüpte oldu. Bu ekiple “Megaforce” adlı bir demo yayınlayan grup kendini metal müzik çevrelerinde iyiden iyiye belli etmeye başlamıştı. Ancak, Dave Mustaine'in alkol, şiddet ve uyuşturucu problemleri grubu çok rahatsız ediyordu ve bu yüzden gruptan çıkarılmasına karar verildi. Dave'in çıktığının ertesi günü “Exodus” grubunun solo gitaristi Kirk Hammett gruba katıldı.
Artık Grubun çekirdek kadrosu oluşmuş ve sıra ard arda bomba albümleri patlatmaya gelmişti.
KILL ‘EM ALL…
Metallica, ilk stüdyo albümleri “Kill ‘Em All”u 1983'te yayımladı. Aslında albümün adının “Metal Up Your Ass: Easters Cancelled, Bodys Been Found" olması düşünüldü fakat grup, plak şirketinin yaptığı baskıdan dolayı (şirket para yatırdığı bu albümün ticari başarısı için hem ilk albüm olması, hem de henüz daha tanınmıyor olmaları sebebiyle albüm isminin alacağı negatif tepkiden çekindi) albümün isimi değiştirmek zorunda kaldı. Basçı Cliff Burton da şirketi kastederek “Kill ‘Em All” adını önerdi ve albüm bu isimle çıktı. Albümde 10 şarkı bulunuyordu. Bu şarkılar arasında Dave’in de katkıda bulunduğu besteler vardı. Albümün en belirgin tarafları James’in çiğ vokali ve grup elemanlarının yapmak istedikleri müziği mükemmel biçimde yaptıkları şarkılar olmuştur. Cliff Burton'ın bas solosu albüme farklı bir tarz vermiş ve metal müzikte neredeyse yeni bir dönem başlatmıştır. Albüm çok büyük bir ticari başarı getirmese de eleştirmenlerin dikkatini çekerek Metallica adının yeterince duyulmasını sağlamıştır. Grup belirli bir hayran kitlesi topladıktan sonra ikinci albümün geleceğini duyurmuştur.
RIDE THE LIGHTNING…
Grup ikinci albüm “Ride the Lightning”i kaydetmek için 1984 yılında Danimarka’da “Sweet Silence” stüdyolarına gider. Bir hafta süren kayıtlar sonucunda Hollandalı yapımcı Flemming Rasmussen’in prodüktörlüğünde albüm, 1984 yılının Ağustos ayında raflardaki yerini alır. Yeni albüm ile grup Avrupa'da turnelere çıkmaya başlar. Albümün açılış parçası “Fight Fire with Fire"ın başındaki akustik kısım dinleyen herkesin grubun tarz değiştirdiğini düşünmelerine sebep olur ama şarkının sert ve hızlı devamı bu kanıyı hemen çürütür. Albümde James’in sesini yüksek derecede geliştirmesi albüme müthiş bir hareket getirmiştir. Albümdeki “Creeping Death” şarkıları o dönemde en çık çaldıkları parçalardan biri olur. “Fade To Black" ise o gün bugündür grubun en çok sevilen şarkılarındandır. Ride the Lightning 'in çıkışından sonra grup pek çok dergilerden "Yılın Metal Grubu" ödülü aldı. Bu albüm ile Metallica artık patlaması önlenemeyen bir bomba gibi gümbür gümbür geliyor ve adını tüm Dünya'ya duyurmak için önlenemez şekilde ileriyordu.
MASTER OF PUPPETS…
1984 yılında Metallica Elektra Records ile kontrat imzalar. Böylece grup artık müzik sektörünün tartışmasız merkezi İngiltere'de de büyük bir başarıya ulaşır. Artık büyük bir şirketle de anlaşmış olan grup 3. stüdyo albümlerini çıkartmak için hazırlanmaya başlar. Ride The Lightning o kadar başarılı olmuştur ki, bu başarıdan sonra hayranları gruptan yine iyi bir albüm beklemekteydi. İşte bu beklentiye Metallica’nın cevabı 3. stüdyo albümleri “Master Of Puppets” oldu. Albüm çıktığı 1986 yılında öyle bir başarı elde etti ki, hiç bir reklam kampanyası olmadan milyonlar sattı, eleştirmenlerden tam not aldı. Albümün açılış parçası olan "Battery" yine yavaş girişi ve devamında gelen sert riffleriyle dikkat çekerken, albüme adını veren “Master Of Puppets" ise grubun en iyi şarkılarından birisi olarak kabul edilmektedir. İsmini basçı Cliff Burton'ın astronomiye ilgisi sebebiyle bir takım yıldızdan alan albümün tek enstrümental parçası “Orion" ise grubun yaptığı en iyi parçalardan ve tüm zamanların en iyi enstrümental şarkılarından birisi olarak görülmektedir. Ancak, en iyi ve sert metal albümlerinden biri olarak gösterilen bu albümün, Metallica için bir dönemin bitişi ve yeni bir dönemin başlangıcı olacağı grup elemanları da dahil, henüz kimse tarafından bilinmemektedir.
GARAGE DAYS RE-REVISITED…
1986 yılının 26 Eylül’ünde Danimarka’da “Damage Inc.” turnesi sırasında grup üyeleri kendi aralarında yatacakları yerleri belirlemek için kart çekerler. Cliff, Kirk’ın yerinde yatacaktır. Gece ise küçük bir kasaba olan Ljungby yakınında otobüsleri yoldaki buzlanma sebebiyle şarampole yuvarlanır. Kazayı James, Lars ve Kirk ufak sıyrıklarla atlatırken, uğruna grubun şehir bile değiştirdiği Cliff dramatik olarak camdan fırlayarak otobüsün altında kalır. Otobüs, çekicinin halatının kopması sonucu kaldırılırken tekrar düşer ve Cliff henüz 24 yaşındayken ölür. Arkadaşları onu cenaze töreninde en sevdiği “Orion” ile defnederler. Bir sonraki albüm olan “And Justice For All…" da yer alan “To Live Is To Die” parçası Cliff'e adanacaktır. Metallica'yı Metallica yapan 3,5 yıllık basçılarının ölümünden çok etkilenen grup üyeleri, grubu dağıtmayı düşünürler fakat Cliff'in bunu istemeyeceğini hatırlayarak ve Cliff Burton'ın ailesinin de isteği üzerine devam etme kararı alırlar.
Yeni bas gitarist seçmelerine birçok yetenekli basçı başvurur ancak grubun tüm şarkılarını ezbere bilen “Flotsam And Jetsam” grubunun üyelerinden Jason Newsted, grubun yeni bas gitaristi olarak kadroya dahil olur. Bu, Metallica için yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.
1987 yılının başlarında grup turneyi bitirip stüdyoya girerek “Garage Re-Revisited” isimli cover albümü çıkartır. Bu albüm, Jason'ın gruba adaptasyonunu sağlayan bir “tecrübe” çalışması olur. Aslında bu bir Metallica albümü değil, bir alışma albümüdür.
Aynı yıl, Cliff’e adanmış, bas soloları, kişisel fotoğraflar ve konser görüntülerinden oluşan “Cliff ‘Em All” piyasaya sürülür.
VE CLIFF BURTON’SIZ İLK ALBÜM : …AND JUSTICE FOR ALL
Metallica’nın 4. stüdyo ama Cliff’siz ilk albümleri olan “… And Justice For All” albümü 1988 yılında piyasaya çıkar. Cliff Burton’ın bas sololarını çok seven fanatik hayranları Burton’sız bir Metallica olur mu olmaz mı diye merak içerisindedir. Tüm bunlara rağmen, oldukça sert ve hareketli olan albüm müthiş bir performans gösterir ve Billboard listelerinde 6. sıraya kadar yükselir. Albüm müzikalite olarak başarılı olmakla birlikte kimi Cliff Burton hayranı eleştirmenlerden de “bas gitarın sesinin yeterince duyulmaması” sebebiyle sert eleştiriler alır. Aslında bunun arkasında yatan sebeplerden biri de, James, Lars ve Kirk’ın, Jason'ı ilk zamanlarda biraz dışlamaları, onun fikirlerini ciddiye almamaları, albümün sadece üçünün arasında bir yetenek yarışına dönüşmesi idi. Aslında müzikte bas gitar vardı ama kayıtta sesi çok kısılmıştı. ancak dikkatli dinlendiğinde fark ediliyordu.
İLK VİDEO KLIP : ONE
Grubun kurulduğundan bu yana video klip çekmeme kararı almış olsa da, günün şartlarına uyum sağlayıp, ticari başarısını da artırmak için bu kararını sona erdirir ve savaşın insanlar üzerinde yaptığı ruhsal tahribatı anlattığı “One” şarkısına ilk kez klip çeker. Eski bir depoda, “Johnny Got His Gun” filminden bazı sahnelerle desteklenmiş bu klip, grubun ilk video klibi olması sebebiyle büyük ilgi görmüştür.
METALLICA (THE BLACK ALBUM)…
Büyük başarı yakalayan albüm sonrasında grup 2 yıl sürecek olan dünya turnesine çıkar ve başarılı performanslarıyla hayranlarından tam not alır. Kariyerlerinin zirvesinde sürekli üreten grup için sıra yeni bir albüme gelmiştir. Hollywood'daki “One On One” stüdyolarında kayda giren Metallica, dönemin meşhurlarından Bon Jovi, Mötley Crüe ve Nirvana gibi grupların prodüktörlüğünü yapmış olan Bob Rock ile anlaşır. Kirk, James ve Lars yeni prodüktörle çalışmaya alışırken, Jason’ın grupta istenmeyen eleman durumu devam etmekteydi. Neredeyse 1 yıl süren kayıt süreci sonunda albüm 12 Ağustos 1991 yılında piyasaya çıkar. New York’da meşhur “Madison Square Garden”da, o zamana kadar ki en büyük şovunu yapan grup artık dünyanın en büyük grupları arasındaki yerini almıştır. “Black Album” Metallica'nın çıkarttığı ve sadece Amerika’da 16 milyon satış ile en yüksek ticari başarıya sahip albüm olarak müzik tarihinde yerini alır. Bu albüm ile grup bir çok yeni hayran kazanır ama bir yandan da grubun yavaş yavaş metalden uzaklaşacağının mesajını verir.
Bu arada ilginç bir olay olarak not düşmek gerekir ki; bir önceki sene Grammy ödülünü kıl payı “Jethro Tull” e kaptıran grup, bu kez “Enter Sandman” ile Grammy alır ve o sene albüm çıkartmadıkları için Jethro Tull’a teşekkür etmeyi de unutmaz !
Metallica bu albümün tanıtım turnesi olan “Nowhere Else to Roam” kapsamında İnönü Stadyumu'nda biz hayranlarına muhteşem bir konser yaşattı ve bildiğim kadarıyla bu turne başlangıç olmak üzere sonrasında da gelmeye devam ederek, İstanbul’a en çok gelen grup ünvanını aldı.
LOAD… RELOAD…
3 yıl süren uzun turneden sonra grup, altıncı albümlerini kaydetmek için yine stüdyoya girer. Yaklaşık 1 yıl kayıt aşamasından sonra grubun 6. stüdyo albümü “Load” Billboard listelerine 1 numaradan giriş yaparak müzik marketlerde yerini alır..Ancak önceki albümlerden tamamen farklı tarzlarda şarkılar içeren bu albüm grup hayranları tarafından en çok eleştiri alan albüm olur. Eleştirmenler bile ikiye bölünür ve bir kısmı albümü çok yumuşak ve Metallica müziği ile ilgisiz bulurken, diğer grup da bu yumuşak tarzın işaretinin zaten “Black Album” ile verildiğini yazdı ve yeni Metallica’ya şans verilmesini yazdı.
Aslında albüm metal ve hard rock karışımına sahip senkronik bir eserdi ve zamanla en iyi hard rock albümlerinden birisi olarak kabul gördü ve dinlendi. Özellikle “Black Album" ile grubu tanıyan genç jenerasyon için albüm çok şaşırtıcı olmadı. Ama kronik fanatik kitle, albümü dışladı. Hele bir de elemanların saçlarını kısacık kestirip bu halde sahne alması albüme iyice tuz biber oldu ve ben de dahil ! metalci kitle tarafından grup neredeyse afaroz edildi.
Tüm bu tepkiler varken, grup “Load" albüm kayıtları sırasında kaydettikleri fazla şarkıların üzerinde biraz daha çalışarak tam 1 yıl sonra “Reload” adıyla yeni bir albüm daha piyasaya sürer. Aslında aynı yıl çıkması planlanan albüm ticari kaygılar sebebiyle ertelenmiş olarak çıkar. “Load" dan biraz daha sert olan albüm Billboard listelerine 1 numaradan giriş yapar ama çok başarılı olmaz. Albümün en ilgi çeken parçalarından biri “The Unforgiven II" balladı olur.
GARAGE INC.
1998 yılında cover albüm olan ve iki CD den oluşan “Garage Inc.” yayımlanır. Genelde Thin Lizzy, Motörhead, Black Sabbath gibi efsane grupların cover versiyonları yer alır albümde. İkinci CD'de ilgi çekicidir. Grubun 1987'de kaydettiği “The $5.98 E.P.: Garage Days Re-Revisited” adlı demo vardır. bu sebeple özellikle eski fanlar ve koleksiyoncular tarafından talep görür.
S&M…
21-22 Nisan 1999 tarihlerinde orkestra şefi Michael Kamen yönetiminde San Francisco Senfoni Orkestrası ile birlikte konser veren Metallica, bu kayıtları “S&M” ismi ile piyasaya sürer. Konserler için özel olarak bestelenen "No Leaf Clover" ve "−Human" adlı şarkılar büyük ilgi görür. “The Call Of Ktulu" şarkısının performansı ile 2001 yılında tekrar Grammy ödülüne layık görülür.
NAPSTER DAVASI
Mission Impossible II filmi için yaptıkları ”I Disappear" isimli şarkı piyasaya sürülmeden “Napster” vasıtasıyla internete düşünce çok sinirlenen grup program yapımcısı ve kullanıcılarına karşı dava açar. Grup, yasal yollara başvurarak, sadece 3 günde şarkıyı yaklaşık 300 bin kişinin indirdiğini tespit ettirir ve şarkıyı indirenlerin hesaplarını kapattırır. Napster ceza alır. Ancak olaylar düşündükleri yönde gelişmez ve artık müzik dünyasının bir parçası olmaya başlayan mp3 gibi dijital formatlar yeni jenerasyonlar tarafından kullanıldığı için hayranları tarafından olumsuz tepkiler alır. Hayranların çoğu buna karşılık olarak sokaklarda Metallica albümlerini yakıp çöplere atarlar. Lars aradan geçen uzun süreden sonra bir röportajında bunun aptalca olduğunu ve pişman olduklarını söylemiştir.
ST. ANGER…
Yeni bir albüm kaydetmek için stüdyoya girmeye hazırlanan grup; 2001 yılının Ocak ayında basçı Newsted’in gruptan ayrıldığı açıklaması ile sarsılır. Newsted, müzik yaparken kendine verdiği fiziksel hasarı sebep gösterse de asıl sebep grup elemanları ile tam olarak kaynaşamayıp, kendini hep dışlanmış olarak görmesiydi. Grup tam da yeni bir albüm hazırlığı içindedir ancak aynı yıl Temmuz ayında albüm kayıtları başlamadan önce Hetfield alkol yüzünden rehabilitasyon merkezine yatırılır. Çalışmalara Hetfield dönene kadar ara verilir.
Metallica, Jason'ın ayrılmasıyla kötüye giden iletişimi düzeltmesi için ünlülerin terapisti ve performans koçu Phil Towle'u işe alır. Albüm kayıtları sırasında basçıları olmadığından bas gitarı, prodüktörleri olan Bob Rock çalar. Zor geçen kayıtlar sonrasında grup kadroya bir basçı bulmak için tekrar seçmelere başlar. Pek çok başarılı ismin arasından penasız çalması ve tarzı ile öne çıkan Robert Trujillo kadroya alınır. Ancak yeni albümün kayıtları bittiğinden albüme bir katkısı olmaz. 2003 Haziran ayında 8. stüdyo albümü “St. Anger" yayımlanır. Albüm onca reklam ve promosyona rağmen tutulmaz. Grubun yeni logosu ilk kez bu albümde kullanıır ama kayde değer bir yorum almaz. Diğer tüm albümlerden farklı bir tarzı olan “St. Anger" doğru düzgün gitar solosu içermemesi ve James'in zayıf vokalleri sebebiyle eleştirmenlerce kötü olarak yorumlanır. Fakat grup elemanları bu albümü yapabildikleri için mutludurlar çünkü onların toparlamaları için gerekli olduğunu düşünürler.
2004 yılında St.Anger’ın yapım aşamasını ve grubun yaşadığı sorunları anlatan film “Some Kind Of Monster” yapılır. Film grubun en içten hâlini göz önüne serdiğinden başarılı bulunur.
DEATH MAGNETIC…
2005 yılında prodüktör Bob Rock ile yollarını ayıran grup, yeni albüm için AC/DC gibi çok önemli gruplara prodüktörlük yapmış olan Rick Rubin ile çalışmaya başlar. Aynı zamanda atılan bir diğer önemli adım ise plak şirketinin değiştirilmesi olur. Elektra Records’u bırakan grup Warner Bros. Records ile devam etme kararı alır. Grup artık eski sounduna dönme planları yapmaktadır. Çeşitli yerlerde çıkan röportajlarda hayranlarına ikinci bir St. Anger vakası yaşatmayacaklarını söylerler. Öte yandan Lars verdiği röportajda St. Anger albümünün eğlenceli olduğunu, dibe vurmuş bir grubun ayaklarını yere vuruşunu ifade ettiğini ve bu nedenle de yaptıkları en samimi albüm olduğunu belirtir.
James ise verdiği röportajlarda yeni prodüktörleri Rick Rubbin'in etkisiyle “Puppets” tarzı bir albüm istediklerini, bunun imkânsız olmasa da zor olduğunu söyler. “Death Magnetic” 12 Eylül 2008 de piyasaya çıkar.
Albüm içerik olarak fena olmasa da hep tartışmaları beraberinde getirmiştir hatta “kuru gürültü” olarak bile eleştirilmiştir.
HARDWIRED…TO SELF-DESTRUCT
Grup, 18 Kasım 2016'da yeni albümü "Hardwired... To Self-Destruct"ı yayımladı ve bence bu kez küllerinden yeniden doğdu. Her ne kadar Lars eski Lars, James eski James değilse de, bence yapabileceklerinin en iyisini yaptılar. 35 yıldır şarkı söyleyen Jams’in sesi eskisi gibi çıkmayabilir, dünyanın çevresini kim bilir kaç kez dönen, Antartika’da bile konser veren grubun performansı tabii ki eskisi gibi olmayabilir ama bu yıllara yine de meydan okuyor. Albümde öne çıkan bazı şarkılara bakarsak :
Açılış parçası “Hardwired” ile sert ve enerjik bir Metallica’ya giriş yapıyor albüm. Lars’ın davul tekniği etkileyici bir ritm ile hiç bozulmadan şarkı boyunca devam ediyor. Ancak alışılmışın tersine şarkının kısalığı sebebiyle solo bölüm bulunmuyor şarkıda.
“Moth Into Flame" dinleyeni sarsıyor ve gerek vokal, gerekse gitar solo tarzı ile sanki özlediğimiz eski Metallica’ya bir göz kırpıyor.
“Atlas, Rise!” ise albümün klasik Metallica olduğunu yeterince kanıtlayan bir şarkı. Gitarın vokal ile atışıp yerini vokale bırakması etkileyici.
“Now That We’re Dead” ise Black Album ve …And Justice For All karması bir biçimde başlıyor. Oldukça sağlam bir temel üzerine örülmüş parçanın özellikle solodan sonraki kısmı müthiş bir etki bırakıyor.
“Dream No More” ile Hetfield vokalde yüksek tonları zorlamış ve ses yetersize doğru gidiyor, az çok Load & Reload dönemini anımsatıyor.
“Halo On Fire” yavaşlığıyla dikkat çekiyor. Duru bir vokalle başlayan şarkı nakaratta sertleşiyor ama progresif etkiyle şarkı boyunca devam ediyor.
“Murder One” bilindiği üzere geçen sene kaybettiğimiz Lemmy anısına yazılmış. “Sanitarium” girişine benzer melodi ile Lemmy’ye yakışan ve albümdeki en etkili parçalardan biri.
Albümün son şarkısı olan “Spit Out The Bone” sert, hızlı ve finale yakışan bir şarkı olmuş. Lars, davulu ilk şarkıdaki gibi burada da gayet başarılı çalmış. Yormayan ama fark katan bas gitar solosu şarkıya çok yakışmış. Ayrıca Kirk Hammett’in gitar solosu da tam anlamıyla erken dönem sololarını andırıyor. Vokaller ise 35 yıllık yorgunluğu hiç yansıtmayan bir şekilde.
Metallica’nın hemen her dönemi kapsayan bir albüm olmuş bu. Adeta Metallica’nın 35 yıllık tarihinin canlı albümü. Kuruluşundan bu yana sanki grubun fotoğraf albümüne bakıyor gibiyim albümü dinlerken. Hemen her şarkı sizi bir fotoğrafa götürüyor ve eskilere dair bir tat bırakıyor. Bu albüme bir şans verin, Metallica bitmiştir demeyin ve buz gibi biranızı yudumlarken gözlerinizi kapatın 77 dakika süren albüme konsantre olun. Yukarıda söylediğim gibi; Metallica bir başarı öyküsüdür.
Seveceksiniz.
Tamer TEKELİOĞLU
İSTANBUL
Yorumlar
Yorum Gönder