Dire Straits efsaneleşmiş bir grup olarak artık müzik tarihinin sayfaları arasında yerini almışken grup lideri Mark Knopfler sade, iddiasız ve bir o kadar da rekabetçi olmayan albümleri ile elinde gitarı tek başına neredeyse 1950’lerin iddiasız bir rock’n roll müzisyeni gibi kendi halinde yeni yolculuklara yelken açmış, kararlı bir şekilde ilerliyor.
1977 yılında kurulan Dire Straits, 25 yıl önce albüm yapmayı bıraksa da hala önemini koruyan bir grup. Grubun gitaristi ve vokalisti Mark Knopfler, geçen uzun zaman diliminde tek başına yoluna devam etse de ve yaptığı solo albümlerde Dire Straits etkisi pek görülmese de, ismi görüldüğünde akla ister istemez Dire Straits gelmekte. Hatta o kadar ki, geçen yıllarda İstanbul’da verdiği konserin lansmanı “Mark Knopfler boğaza karşı Dire Streaits çalacak” şeklinde idi ve radyolarda bu slogan ile yapılan reklamlarda fon müziği ollarak “Sultans Of Swing” kullanılmış idi.
Mark Knopfler geçtiğimiz mart ayında yeni bir albüme daha imza attı. Sanatçının sekizinci stüdyo albümü olan “Tracker” bazı müzik otoritelerince bir Dire Straits albümü olarak yorumlandıysa da iyi bir Dire Straits dinleyicisi “Tracker”ı dinlediğinde artık Dire Straits’in çok eskilerde kaldığını biliyor.
Albümü anlamak için, kriğini yapmadan önce Mark Knopfler’ın kısa hikayesi ve Dire Straits’in nasıl kurulduğuna bakmakta fayda var.
Bugün 60’larının ortasında olan olan Mark Knopfler, Macaristan yahudisi bir mimar babanın ve öğretmen bir annenin oğlu olarak İskoçya’nın Glasgow şehrinde doğdu. Babası bir Marksistti ve aile ortamında “sömürü olmayan adil bir dünya” idealinin etkisinde bir çocukluk geçirecekti. Knopfler ailesinde küçük kardeş David müziği daha ön plana almışken, Mark’ın merakı daha çok edebiyat-gazetecilik-öğretmenlik arasında gidip geliyordu. Burada okula başlayan Mark, 17 yaşındayken gazeteciliği meslek olarak seçti ve “Yorkshire Evening Post” gazetesinde çalışmaya başladı. Küçük ölçekli yerel bir gazete olan “Post” da muhabirlik yaparken, Jimi Hendrix’in ölüm haberini yazmayı reddederek gazeteden istifa etti. Knopfler daha sonra bir söyleşide bu olayı şu şekilde anlatır: “Yazı işleri müdürü geldi ve bana Jimmy Hendrix mi adı her neyse bir adam ölmüş, gitar filan çalıyormuş, sen anlarsın bu işlerden, şu adamın haberini yapsana…dedi ve Hendrix’i tanımayan insanlarla daha fazla bir arada durmak istemedim”.
Gazetecilikten ayrıldıktan sonra Leed Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı eğitimine başlayan ve sonrasında para kazanmak için öğretmenlik yapan Knopfler’ın müziğe olan ilgisi giderek artmaya başlamıştı. İlk gitarı 15 yaşına bastığında babası tarafından yaş gününde hediye edildi. Bu gitar Mark’ı müziğe daha fazla teşvik etti ve artık ileriki kariyeri şekillenmeye başladı. Profesyonel olarak müzik yapacaktı.
Mark, üniversitede öğrenciyken Brewer's Droop grubuna katılmıştı. Güney Londra'da aynı daireyi paylaştıkları kardeşi David Knopfler ve sosyoloji öğrencisi John Illsley 1977 yılında Mark'ın şarkılarını beraberce prova etmeye başladılar. Kısa bir süre sonra baterist Pick Withers onlara katıldı. İlkin kendilerine Cafe Racers adını verdiler. Sonrasında ise Bir punk festivalinde Squeeze topluluğunun altgrubu olarak sahne aldıkları sırada, Pick Withers'in bir arkadaşı "sizin maddi durumunuz kötü görünüyor. Adınızı Dire Straits (Dar boğazlar) yapsanıza..." deyince, ikinci gösterilerinden itibaren adları da Dire Straits olarak değişmiş oldu.
Böylece yeni adını alan grup, o dönemde yaptıkları müziğin demosunu yapabilmek için etrafındakilerden 120 sterlin borç aldı ve bu borç para ile “Sultans Of Swing” kaydı yapıldı. 120 sterlin olayı grup hakkında anlatılan bir şehir efsanesi gibi görünmekle birlikte, Mark Knopfler tarafından çok sonraları verilen bir ropörtajda doğrulanmıştır.
120 sterlin harcayarak yaptıkları demo bandını BBC Radyosu DJ'i Charlie Giletti'ye götürdüler. Yetenekli müzisyenleri keşfetmekle ünlü Charlie, “Honky Tonk Show” adlı programında bu bandı çaldı. Sultans Of Swing demosu BBC radyolarında yayınlandığında o kadar tuttu ki, hem BBC radyoları, hem de kluplerde sürekli çalınan bir şarkı haline geldi. Phonogram A&R şirketinden John Stainze de şarkıyı dinledikten kısa süre sonra Dire Straits ile kayıt kontratını yaptı ve grubun yükseliş trendi bu şekilde başlamış oldu. Grup 1978 de kendi adını taşıyan ilk albümünü yaptı ve albüm güzel bir başarı grafiği yakaladı.
Grubun sonraki albümleri 1979 tarihli Communique, 1980 tarihli Making Movies ve 1982 tarihli Love over Gold, ilk albüm kadar olmasa da hayranları tarafından oldukça ilgi gördü. Love Over Gold grubun dinlenmesi oldukça zor ve uzun sololardan dolayı biraz yorucu bir albüm olmakla birlikte aslında tarz olarak Dire Straits’den biraz farklı idi. Albümde yer alan “Private Investigations” grubun en önemli şarkılarından biri olarak müzik tarihindeki yerini aldı. Albüm çok satmadı ve devamında grup içi ayrılıklar meydana geldi. David ağabeyi Mark’ın grup üzerinde çok baskı kurduğunu, Mark ise davulcu Pick’in zayıf olduğunu söylemesi üzerine grup elemanları birer birer değişti. 1985 yılında yayınlanan ve çok başarılı olan Brothers In Arms albümünde kadro tamamen yenilenmiş ve Sultans Of Swing’den sadece Mark ve John kalmıştı. Albümde çalan diğer müzisyenler ise klavyede Alan Clark ve Guy Fletcher, davulda ise Omar Hakim ve Terry Williams idi. Albümün en dikkat çeken ve albümle adeta özdeşleşen, grubu tanımayan yeni kuşağın bu parça sayesinde grubu tanımasını sağlayan şarkı “Money For Nothing” idi. Şarkının ilginç bir hikayesi vardır. Kasım 1984'te Mark Knopfler, Lourdes Salamone ile evlenir. New York City'de genişçe bir mağazada ev eşyaları bakarken girdikleri bölümdeki bütün televizyonlar MTV'ye ayarlanmıştır ve televizyondaki adam sahnede yaptıkları şovlardan bahsetmekte ve nasıl “havadan para - Money for Nothing” kazandıklarını anlatmaktadır. Mark orada bulunan bir mutfak masasına çöker ve Money for Nothing şarkısını yazmaya başlar. Sting, Dire Straits'le katıldığı bir akşam yemeğinde şarkıya bir kaç satır daha ekler. Sting'in plak şirketi bu nedenle ücret istemesi gerektiğini söylese de, Sting buna yanaşmaz ve hatta bu şarkının single kaydında konuk vokalist olarak yer alır. Şarkının klibi Haziran 1985'te Londra'da çekilir. MTV kanalı bu animasyonda kendi logolarının görünmesine rağmen herhangi bir hak ve ücret talep etmez. Hatta MTV Europe, 1 Ağustos 1987'de yayına geçtiğinde ilk yayınladığı klip de bu olur. Klipte yer alan karakterin adı Sal'dır ve bilgisayarla yaratılırken Joe Pesci'nin Raging Bull adlı karakterinden esinlenilmiştir.
1991 eylül ayında çıkan On Every Street albümü uzunca bir süredir albüm çıkartmayan ve yeni bir albüm için çok bekleyen hayranlarını hayal kırıklığına uğrattı. Müzikal kalitesi çok iyi olmayan albüm sanki ticari kaygılar taşıyan, Dire Straits’i unutturmamak için yayınlanmış ve klasik Dire Straits tekrarlarından oluşan bir albüm hissi uyandırıyordu. Bu sepeple çok başarılı olmadı.
Çeşitli dönemlerde solo kariyer yapmaya çalışan Mark Knopfler 1996 yılında ani bir kararla tamamen kendi müziğini yapmaya başladı ve 1996 yılında grup elemanları birbirlerinden ayrılıp Dire Straits efsanesini tarihin karanlıklarına gömdüler. Bu kararın arkasından aynı yıl Mark Knopfler’ın Golden Heart adlı albümü yayınlandı. Albüm knopfler’ın her zamanki soft gitar rifleri ve tarzı ile başarı grafiğini yakaladı. Ardından her zaman yapmaktan keyif aldığı işe eğildi ve 1997 yılında çekilen “Wag the Dog” filminin müziklerini yaptı. Aynı isimli albümle filmin müziklerini müzikseverlerin beğenisine sundu. 2000’de Sailing to Philedelphia’yı, 2002’de de The Ragpicker’s Dream’i yayınladı.
Bu albümün ardından beklenmedik bir şey oldu. Yaşadığı trafik kazası sonucunda çıkması beklenen turneleri iptal edip onu dinlemek isteyenleri hayal kırıklığına uğrattı ve sessizliğe gömüldü. Ama yine de çalışmalarına ara vermemişti, Shangri-La albümü ile 2004 yılında beklenen çıkışını yaptı. Başarılı bir albüm hazırlamıştı ama nedense eski günler bir defa daha aklına geldi. Solo kariyer döneminde hiçbir zaman eski başarılarını yakalayamıyordu ve Dire Straits de artık yavaş yavaş unutuluyordu.
2005 yılında herkese onu hatırlatmak, kendisinin aslında o grubun kurucusu, en büyük gücü olduğunu göstermek için olsa gerek The Best of Dire Straits & Mark Knopfler: Private Investigations adlı çalışmayı piyasaya sürdü. Ama sadece nostalji meraklılarını ilgilendiren bir albüm oldu. Ardından tam olarak bir yön değiştirip country şarkıcısı Emmylou Harris ile All the Roadrunning adlı bir düet albümü çıkardı. Albüm Grammy Ödülleri’ne en iyi folk rock albümü dalında aday oldu ancak ödülü Bob Dylan’ın Modern Times isimli albümüne kaptırdı. Bu albüm Mark Knopfler’ın müzik kariyerinde bir dönüm noktası oldu ve Knopfler artık daha çok folk tarzı müzikler yapmaya yöneldi.
2007 yılında çıkan Kill To Get Crimson ve 2009 yılında çıkan Get Lucky albümleri artık Knopfler için çok satan olmaktan ziyade, bundan sonraki müzik tarzını belirleyecek albümler oldu. Privaatering ise 2012 yılında çıktı ve bu albüm ile Knopfler artık benim müziğim budur diyerek Dire Straits günlerinin geride kaldığı/kalması gerektiği mesajını verdi. Bu albümlerin ortak özelliği, Konpfler’ın 1950’lerde kalmış bir figür gibi olmasıydı. Dylan gibi genizden gelen yorgun, umursamaz bir sese eşlik eden J.J. Cale sadeliğinde bir gitar çalışı vardı. 80’lerin etkin synthesiser, keyboard ve gürültülü gitarlarının arasında akustik gitarın en sade tadını hissederken, Knopfler’ın müziğinde yeni bir bakış ortaya konuyordu. Herkesin ismi önünde övündüğü ve ikonlara dönüştüğü rock ortamında ise sade, iddiasız ve bir o kadar da dingin hırssıs biriydi Mark Knopfler. Bu haliyle kendi serüveni içinde farklı ve yeni yolculuklara yelken açmıştı..
TRACKER
Mark Knopfler bu sene mart ayında solo müzik kariyerinin sekizinci albümü olan “Tracker’ı çıkarttı. 11 yeni şarkısının yer alacağı albüm için Knopfler, vokal ve gitar kombinasyonları ile albümün bugüne kadar yaptığı en tatmin edici çalışması olduğunu belirtiyor. Bir önceki albümü Privateering de blues özellikleri ağır basarken, Tracker’da Celtic(kelt)/İskoç folkunun blues ile harmanlanmış halini görüyoruz. Gitar her zamanki gibi yoğunluğunu koruyor olsa da keman ve akordiyonun ağırlığı Celtic folku yönünde kendini gösteriyor. Bu tarz aslında Get Lucky ile başlayan ve bugüne kadar dozu giderek artan yeni Knopfler tarzı, yani yelken açtığı yeni sular artık bu tarz ile şekilleniyor. Zaten Knopfler’da albümü anlatırken bu benim en şahsi albümüm demekten kendini alıkoyamıyor.
Knopfler ve Guy Fletcher prodüktörlüğünde Londra’daki British Grove Stüdyoları’nda kaydedilen albümde Knopfler’a keyboardıyla Guy Fletcher eşlik etmiş. Albümde çalan diğer müzisyenler ise şöyle; kemanda John McCusker, flütte Mike McGoldrick, basta Glenn Worf ve davulda Ian Thomas. Ayrıca vokaliyle Ruth Moody, saksofonuyla Nigel Hitchcock ve akordiyonuyla PhilCunningham da konuk sanatçı olarak bulunmuş.
“Tracker” albümü bize özet olarak şunu söylüyor; Mark Knopfler kendi yolunda bildiği adımlarla yeni ve rotasında yürüyor ve her yeni albümde müziğine daha fazla folk, daha fazla yerel iskoç unsurları katıyor. Ve artık yakasından hiç düşmeyen o “Sultans Of Swing”, “Money For Nothing”li Dire Straits etiketinden sıyrılıyor. Stadyum Rock’ı değil Celtic Blues and Folk ve hatta bazen jazz sularına giriyor. Dire Straits müzik tarihinin önemli bir grubu olarak arşivimizde bulunuyor tabii ki ama Knopfler’ın bu yeni serüveni de hiç fena değil. Yaşlandıkça yavaşlayan, kıymetlenen ve olgunlaşan ama hiç yok olmayan bir Mark Knopfler dinlemek isteyen hiç düşünmeden bu albümü arşivine dahil edebilir. Mark Knopfler’ı hiç tanımayan, Dire straits’in ne olduğunu bilmeyen müziksever var mıdır bilmiyorum ama varsa da bu albümle bir başlangıç yaparak geriye doğru gidebilir.
Albüm standart CD, 180 gr. Plak ve içinde Henrik Hansen yönettiği belgesel filmin de bulunduğu bir boxset olarak piyasaya sürüldü ancak ne yazık ki henüz ülkemizde satışa sunulmadı.
Yorumlar
Yorum Gönder