tag:blogger.com,1999:blog-22629675649858525762024-03-13T14:09:15.789+03:00Stereo Mecmuası MüzikHakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.comBlogger1042125tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-15042481607134263092019-12-03T13:17:00.002+03:002019-12-03T13:20:59.606+03:00Timuçin Şahin Trio ve Kolektif Hayalgücü Orkestrası Konseri <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-rcrwj2cCkwg/XeYXLcieDOI/AAAAAAAApsE/wWYbDa13Z3otLVIxDILFNf36SxNYmGNwwCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="706" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-rcrwj2cCkwg/XeYXLcieDOI/AAAAAAAApsE/wWYbDa13Z3otLVIxDILFNf36SxNYmGNwwCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-1.jpg" /></a></div>
<br />
Geçtiğimiz sene oldukça kapsamlı bir yazı ile Bergama Kolektif Hayalgücü Müzik Merkezi ve seyrettiğim gerçekten zihin açıcı performans konusunda <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2018/02/bergama-bir-muzik-yolculugu.html"><b>bir yazı</b> </a>yazmıştım. Çeşitli sebeplerle bu müthiş etkinliklere bir ara verilmişti. Bu defa İzmir Büyükşehir Belediyesi İzmir'i de kapsayacak şekilde bu projeyi destekleme kararı aldı. Hem Bergama hemde İzmir'de proje kaldığı yerden devam ediyor. Doğaçlama, enstrüman, müzikal hayal gücü ve kompozisyonlar üzerine atölye çalışmaları, genç müzisyenlerin ufkunu açmaya devam ediyor. .Geçtiğimiz yazımda yazdığım gibi ufaklıkları müzik ile tanıştıran ve bana sorarsanız hayal güçleri ve yaratıcılıklarını bambaşka boyutlara taşıma aday çalışmalar. Bunun yanında yaşı büyük daha müzisyen veya müzisyen adaylarına da, müziğin bambaşka bir yönünü gösteren ve onları aydınlatan çalışmalar...<br />
<a name='more'></a><br />
Bu sene bu çalışmaların meyvelerini İzmir'de Kültür Sanat sahnesinde seyretme fırsatım oldu. Konserde <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/search/label/Timu%C3%A7in%20%C5%9Eahin"><b>Timuçin Şahin</b></a>'in yanında iki önemli müzisyen seyretme fırsatı bulduk; davulcu Jim Black ve basçı Reggie Washington. İsterseniz bu iki müzisyeni tanıyalım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-5BnnyVyfVXA/XeYl25luEsI/AAAAAAAAptQ/-WgJJOWIAJIb0QBn4b4G-J90lPcXwmzqACLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-5BnnyVyfVXA/XeYl25luEsI/AAAAAAAAptQ/-WgJJOWIAJIb0QBn4b4G-J90lPcXwmzqACLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-4.jpg" /></a></div>
<br />
1967 doğumlu davulcu Jim Black, Amerika Seattle'da büyüdü. Seattle'ın çeşitli caz topluluklarında kendisini geliştirdikten sonra Berklee Müzik Okulu'nda eğitimine devam etti. O dönemlerde gitarist Kurt Rosenwinkel ile Human Feel'i kurdular ve müzik maceralarını New York şehrinde devam ettirdiler. Bu süre zarfında Uri Caine, Dave Liebman, Nels Cline, Steve Coleman, Tomasz Stanko ve Laurie Anderson gibi müzisyenler ile birlikte çalışma fırsatı buldu.<br />
<br />
90'lı yılların ortalarından bu yana, Jim Black, yeni seslerin ve tekniklerin caz yaratıcı müzik bağlamına dahil edilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Kolektif grubun bir üyesi olarak Pachora (Speed, Sverrisson ve gitarist Brad Shepik ile birlikte) Black, Balkan müziğinin caz temelli müziğe uyarlanmasında ve çalışmasında liderlerden biriydi. Gelişmiş teknikleri, modern caz, davul ve bas ve Balkan dumbekleri tarafından eşit şekilde bilgilendirilen yeni bir politmik diline dönüştürdü. Bu arada Jim Berne, Jim Black, Nels Cline'in bir arada çaldığı <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2011/09/tim-berne-jim-black-nels-cline-veil-cd.html"><b>The Veil</b></a> albümünü de Mecmua'nın daha emekleme dönemlerinde kaleme almışız..<br />
<br />
Jim Black, şahsen tanıyınca süper pozitif bir insan. Çok eğlenceli ve hoş sohbet. Sohbetimiz sırasında Türkiye özellikle de İstanbul konusunda bu kadar çok şey bilmesi benim dikkatimi çekti. Meğer bundan seneler önce bir ay İstanbul'da yaşamış. Hikaye çok ilginç aslında. Belki bir gün izin alıp birkaç satır yazarım :)<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-7d1o0uSwayk/XeYlxrY4vHI/AAAAAAAAptM/fXS1tJSCpCY7yC8IAvPca5gvLVFjj9qZwCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-7d1o0uSwayk/XeYlxrY4vHI/AAAAAAAAptM/fXS1tJSCpCY7yC8IAvPca5gvLVFjj9qZwCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-5.jpg" /></a></div>
<br />
Basçı Reggie Washington, 80’lerin ve 90’ların Modern Caz devrimine önemli bir katılımcıydı. Steve Coleman, Branford Marsalis, Roy Hargrove, Chico Hamilton, Oliver Lake, Cassandra Wilson, Don Byron, Jean-Paul Bourelly, Lester Bowie ve Ronald Shannon Jackson'la birlikte turne, kayıt ve performanslarıyla tanındı. 2005 yılında, Reggie başarıyla kendi grupları ile tur başladı. Ravi Coltrane, Gen Gölü, Stéphane Galland, Jef Lee Johnson, Erwin Vann, Jacques Schwarz-Bart, EJ Strickland, Jozef Dumoulin, Skoota Warner, Matthew Garnizon, Marcus Strickland, Jason Lindner gibi Amerikalı ve Avrupalı müzisyenlerin karışımıydı. Çok yönlü, çok yönlü bir müzisyen olan Reggie Washington, Jazz, Funk, R&B, Blues, World ve Experimental gibi çok farklı alanlarda çalabilen bir isim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-x1r02poeW7c/XeYcaUqSRgI/AAAAAAAApsg/dPyqIaq51m4JsiUVoEW9JkeCgKIXHm2cQCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-x1r02poeW7c/XeYcaUqSRgI/AAAAAAAApsg/dPyqIaq51m4JsiUVoEW9JkeCgKIXHm2cQCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-2.jpg" /></a></div>
<br />
Asıl konserin bir gün öncesinde Reggie Washington, Jim Black ve Timuçin Şahin üçlüsünün çalışmalarına katılma fırsatım da oldu. Hatta ma'aile katıldık. Buradan ilginç bir not olarak Reggie Washington'ın konserde çalınacak parçaların notalarında bas için yazılmış partisyonları görmesi ile "bu çağda bas için ayrı nota yazan kaldı mı ya" demesi idi. Bu kadar fazla müzisyen ile çalışmış bir insanın bu yorumunun altını çizmek lazım. Son derece keyifli geçen bu çalışmaların akabinde Sn. Mehmet Gönenç'i yeniden görmek çok mutluluk verici idi. Geçtiğimiz yıllarda Bergama belediye başkanı olarak tanıdığımız ve Kolektif Hayalgücü Müzik Merkezinin ortaya çıkmasında en önemli insanlardan bir tanesi olarak görülen Sn. Mehmet Gönenç artık Belediye başkanı değil. Ancak hala bu projeye gönül vermiş birisi olarak koşuşturmasına devam ediyor. Takdir etmemek mümkün değil...<br />
<br />
<b>Gelelim konsere....</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-mLx9FEKr1ps/XeYl60i1IJI/AAAAAAAAptU/UHroRnxunFwtcjC3mGPPBPizz_EWMsMOwCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-mLx9FEKr1ps/XeYl60i1IJI/AAAAAAAAptU/UHroRnxunFwtcjC3mGPPBPizz_EWMsMOwCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-3.jpg" /></a></div>
<br />
İlk bölümde Timuçin Şahin, Jim Black ve Reggie Washington'ı üçlü olarak dinleme fırsatı bulduk. Aslında ben bu kompozisyonların bir kısmını bir gün önce dinleme fırsatı bulmuştum ancak tabii ki sahnede bambaşka bir deneyim oluyor. Bu arada özellikle Jim Black sahnede insanı büyüleyen bir performansa sahip. Oldukça karmaşık bir çalma stili var. izlemesi ve dinlemesi büyük keyif. Aslında şahsım adına beni bu üçlünün performansı zaman anlamında kesmedi, keşke daha uzun olsaydı. Umarım sene içerisinde benzer bir üçlüyü ayrıca bir konserde seyretme şansımız olur....<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-fWEtLnr08gs/XeYnsfPMxuI/AAAAAAAApts/xiKLmqea7cABCQL-XmRpg1UGsf4DToO1gCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-fWEtLnr08gs/XeYnsfPMxuI/AAAAAAAApts/xiKLmqea7cABCQL-XmRpg1UGsf4DToO1gCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-6.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Konserin ikinci bölümünde Kolektif Hayalgücü çalışmalarına katılan Bergamalı ve İzmirli müzisyenler, Şahin'in öğrencileri, Jim Black ve Reggie Washington'ın performansını seyrettik. Konsept olarak belirli bir müzik hattı üzerinde performansı yöneten şefin hayal gücüne göre ilerleyen bir müzikal yapı var.. Şahin'in dediği gibi böyle olunca hiçbir performans birbiri ile aynı olmuyor, aynı parçayı iki kere çalınsa bile tamamen farklı deneyimler oluşuyor. Özellikle ufaklıkların müziği yönetmesi seyri keyifli bir durum. Tabii ki bir müziksever olarak performanslar sırasında kulağıma çarpan sesler oldu. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bunlardan ilki yukarıdaki fotoğraftaki iki yanda oturan bayanlar. Özellikle sağ tarafta olan hanım kızımızın sesi oldukça etkileyici idi. Müzik yaşamına hangi tarzda devam edeceğini bilemiyorum. Ancak benzersiz güzellikte bir ses tonu var ve kendisini geliştirirse çok iyi bir caz vokalisti olabilir diye düşünüyorum. Benzer şeyleri kırmızı renkli kıyafeti olan hanım kızımız için de söyleyebilirim. Bu arada Timuçin Şahin tabii ki öğrencilerinin isimlerini irticalen sayabiliyor. Ancak ben o yetenekten maalesef çok uzağım. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-zCva2BqgGKc/XeYnsaEzGdI/AAAAAAAAptw/Qazn_31cNJ41VusgCN5SB9qPxfyOjjG3QCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-zCva2BqgGKc/XeYnsaEzGdI/AAAAAAAAptw/Qazn_31cNJ41VusgCN5SB9qPxfyOjjG3QCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-7.jpg" /></a></div>
<br />
Bu seneki konserde ilk dikkat çeken şey, katılan Bergamalı müzisyen arkadaşların kendilerini geçtiğimiz seneye göre ciddi şekilde geliştirmeleri ve yeni katılan İzmirli müzisyenler ile uyum sağlamış olmaları oldu. Timuçin Şahin'in öğrencilerinin de katılımı ile ortaya daha farklı ve müzikal zenginlikler barındıran bir performans çıkmış. Örneğin biraz arka planda kalsa da, piyano da çok dikkat çeken dokunuşlar oldu.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-2_cWbN8vwy8/XeYntJpbAwI/AAAAAAAApt0/Pyaftnx-XvMTJVj2G008qmkmfKNpUVNAgCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-8.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-2_cWbN8vwy8/XeYntJpbAwI/AAAAAAAApt0/Pyaftnx-XvMTJVj2G008qmkmfKNpUVNAgCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-8.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Konser sırasında en beğendim emprovize çalışma yukarıda fotoğrafını görebileceğiniz yine ismini unuttuğum genç arkadaşımızın kompozisyonu oldu. Geçen sene Bergama'da da dinlediğim bu genç gitarist bu sene konservatuar için hazırlanıyormuş. Buram buram Ege kokan melodi hattına yaptığı dokunuşlarla gecenin bana sorarsanız en güzel performanslarından bir tanesine imza attı. Umarım hayaline kavuşur... </div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-UFaCsj4C7tw/XeYntUiHjaI/AAAAAAAApt4/s8TmhlsdvskFPTwq-X4Dzmcz_PT0VhnKQCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-9.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-UFaCsj4C7tw/XeYntUiHjaI/AAAAAAAApt4/s8TmhlsdvskFPTwq-X4Dzmcz_PT0VhnKQCLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-9.jpg" /></a></div>
<br />
Aslında tüm bu performanslara bakınca geçtiğimiz seneye göre bayağı gelişme olduğunu görebiliyorum. Hatta bana sorarsanız daha doğrusu gönlümden geçen şey, bu yetenekli gençleri daha küçük formasyonlarda dinlemek. Altılı, yedili performanslarda son derece keyifli bir deneyim olabilir. Çünkü tek tek bu yetenekli ve kendini geliştirmeye devam eden genç arkadaşlarımızı böylesine yapılar içinde dinlemek benim gibi müzik delileri açısından oldukça keyifli olacaktır.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-MmUQME1yvgU/XeYnsWBbj3I/AAAAAAAApto/o_-RcJgTn945NmZz5cmB79Y5X0qhRdNuACLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-10.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-MmUQME1yvgU/XeYnsWBbj3I/AAAAAAAApto/o_-RcJgTn945NmZz5cmB79Y5X0qhRdNuACLcBGAsYHQ/s1600/timucin-2019-10.jpg" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bu senenin Kolektif Hayalgücü Orkestrası performansı, buna imkan veren tüm kişi ve kuruluşlar, eğitimler ve atölye çalışmalarını düzenleyen Timuçin Şahin ve değerli müzisyenler, konseri dinlemeye gelen müzik sevdalıları hepsi kocaman bir alkışı hak ediyorlar. Bu müzikal rüyanın çeşitli sebeplerle sona ermesini önleyerek büyük bir iş yapılmış olduğunu da söylemem lazım. Umarım seneye daha da gelişerek devam eder ve ülkemiz ciddi müzisyenler kazanır. Müzisyen derken çaldığı enstrümana hakimiyet tabii ki önemli ancak benim açımdan en önemli şey, müzikal manada açıklıktır. O yüzden ben bu projeye müzikal rüya demeye devam edeceğim. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Umarım gelecek senede buluşuruz... </div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<i>Fotoğraflar: Sn Aydın Eroğlu. </i></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-71526392204469088912019-11-13T18:28:00.001+03:002019-11-13T18:28:19.762+03:00Nick Cave & The Bad Seeds - Ghosteen<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-AWHuLeeltdc/XcwdR_pxDxI/AAAAAAAApTQ/oXBMb6j_7jI69zuMiWyeM4SIjVs1v5hjwCLcBGAsYHQ/s1600/nick-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-AWHuLeeltdc/XcwdR_pxDxI/AAAAAAAApTQ/oXBMb6j_7jI69zuMiWyeM4SIjVs1v5hjwCLcBGAsYHQ/s1600/nick-1.jpg" /></a></div>
<br />
<b>NICK CAVE & THE BAD SEEDS : GHOSTEEN</b><br />
<br />
Bu yazımda uzun zamandır severek dinlediğim, hem müziğini, hem şarkı sözlerini, hem de kişiliğini ilginç bulduğum Nick Cave’in geçen ay çıkan yeni albümü Ghosteen’i inceleyeceğim. Hatırlayacaksınız, sanatçı 2017 yılında 25. İstanbul Caz Festivali kapsamında ülkemizde de konser vermişti.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Nick Cave yukarıda da belirttiğim üzere müzisyenlik, senaryo, kitap yazarlığı ve aile sine düşkün yaşamı ile tanınan ilginç bir kişilik. Yeni albümü Ghosteen, her şarkısını ayrı ayrı anlatmamız gereken farklı yapıda bir albüm. Ancak Nick Cave’in bu albüme kadar olan yaşamını bilmeden bu albümü anlamak pek olası değil, hatta onu bu albümü yapmaya getiren hikayeyi bilmezsek, albümü tekdüze ve sıkıcı bulabiliriz. Bu sebeple her yazımda olduğu gibi bu sefer de çok detaya girmeden ama bazı detayları vererek ve fakat fazla uzatmadan Nick Cave’in nasıl bir kişilik olduğunu görelim.<br />
<b><br />
</b> <b>NICHOLAS EDWARD CAVE </b><br />
<br />
Gerçek adı Nicholas Edward Cave olan sanatçı 22 Eylül 1957 tarihinde Avustralya’da doğdu. Babası İngilizce edebiyat öğretmeni idi ve İngilizceye yaklaşımı aşırı ciddi ve kuralcı idi. Küçük Nicholas’da okul yıllarında İngilizce öğrenimi ve kullanımı konusunda babasının bu özelliğinden oldukça etkilendi. İngilizce konuşurken edebiyat kuralları çerçevesinde dili kısa süre içinde karmaşık bir tiyatro oyununa çevirebiliyordu. <br />
<br />
1980’lerin başında Melbourne’ü terk edip Londra’ya yerleşti. Londra’da bir süre yaşadı daha doğrusu yerin iki kat altında buz gibi bir evde kışları donarak süründü. Londra ilk başlarda tüm olumsuzluklara rağmen iyiydi ama giderek umduğunu bulamadı. Önce Berlin’e, ardından da Sao Paulo’ya yerleşti. Burada bir süre oyalanan Cave yine aradığını bulamadığı için İngiltere’ye geri dönmeye karar verdi. Ancak bu kez tercihi Londra değil, daha mütevazi bir şehir olan Brighton oldu. Burada mütevazi bir evde ailesiyle yaşamaya başladı. Profesyonel müzik hayatına 1981 yılında çıkarttığı “Release The Bats” ile adını duyurarak giriş yaptı. O dönem yükselen Goth akımına takılan gençliğin gözdesi oldu. Aslında yapmak istediği müzik bu değildi ve yanlış kulvarda koşuyordu. Nitekim ilgi her zaman ilgisizlikten iyi olduğu için ve henüz pek tanınmadığı için tercih lüksü yoktu. Kariyerine böyle başlayan Cave, aslında şarkı sözü yazarı, kitap yazarı, senaryo yazarı ve hatta küçük çapta aktörlük gibi pek çok meziyeti kariyerine sığdırdı ve kısa süre sonra müzik otoritelerinin takibe aldığı bir sanatçı oldu. Zaman ilerledikçe sanatçının müzik yaşamımda ayrılmaz bir yere sahip olan kemancı Warren Ellis grup kurmaya karar verdi. Böylece Thomas Wydler, Martyn Casey, Jim Sclavunos ve daha sonra ekibe dahil olan gitarist George Vjestica ve perküsyonist Toby Dammit’den oluşan “The Bad Seeds” grubu kuruldu. “The ,bad Seeds” ile her zaman meraklı olduğu Amerikan müziğinin köklerine inerek, 1984 yılında çıkan “From Her To Eternity” albümlerinden bu yana çalışmalarına hiç ara vermedi ve çok değişik karakter ve sound içeren, hepsi adeta ayrı birer şiir kitabı ve modern rock mucizesi olan albümler ve verdiği ilginç röportajlar ile adını iyice duyurarak başarısını pekiştirdi. Sanatçı bugün en yenilikçi, üretken ve ilham verici müzisyenler arasında sayılıyor. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-60QZun-4Iug/XcweOgc3ViI/AAAAAAAApUU/p-ZWqEXQ10AK1NvIwoyLcWC4-d-qjUunwCLcBGAsYHQ/s1600/nick-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-60QZun-4Iug/XcweOgc3ViI/AAAAAAAApUU/p-ZWqEXQ10AK1NvIwoyLcWC4-d-qjUunwCLcBGAsYHQ/s1600/nick-2.jpg" /></a></div>
<br />
Burada sanatçıya ait bir diskografi vermek yerine benim çok severek dinlediğim “The Lyre Of Orpheus/Abottoir Blues”, “Nocturama” ve Warren Ellis ile yaptığı “White Lunar” albümlerinden çok kısaca bahsedeceğim. Bu albümler sanatçının klasik Amerikan kökenli eserlerinden farklı bir sound’a girdiği kırılma albümleri olarak bilinir.<br />
<br />
“The Lyre Of Orpheus/Abottoir Blues” albümü aslında “The Lyre Of Orpheus” ve “Abottoir Blues” olmak üzere iki bölümdür. Birbirinden farklı gibi görünen ancak ortak paydası olan şiirselliğin çok yüksek dozda kullanıldığı masalsı bir albümdür. Albümü sözlerini takip ederek dinlediğinizde fark edersiniz ki, iki bölüm de aslında birbirini ilginç bir şekilde tamamlar. Bu albüm benim gerçekten çok önem verdiğim bir Nick Cave & The Bad Seeds albümüdür. <br />
<br />
“Nocturama” ise masalsılıktan uzak, içinde yoğun olarak aşk geçen, biraz daha realist, hayatın içinden gelen bir tarzdadır. İlginç olan albümde, albümün adını taşıyan şarkı bulunmaz. Sebebini ise şöyle açıklar sanatçı : “Nocturama”albüme girmeyen bir şarkı, İsmi güzeldi, kendisi de fena sayılmazdı aslında. Neden albüme giremedi bilemiyorum ama öyle oldu”. İlginç değil mi ? Ve şöyle devam ediyor Cave albüm hakkında Rolling Stone dergisine verdiği bir röportajda : “Şarkıları bir hikaye çerçevesinde kurmak gibi bir niyetim yoktu. Tabii şarkılar birbirini etkiledi, ama hep öyle olur zaten. Bu albümde benim için önemli olan, anlatım bütünlüğünden ziyade, ses ve doğrultu bütünlüğüydü; bu daha sakin şarkılar için bile geçerli. Albümün hoşuma giden tarafı da bu. Şarkıları kaydederken kimse ne kadar sürdüklerine ya da sözlerin kaç dize olduğuna bakmadı. Birlikte çalmaya başladık ve sadece kaş göz hareketiyle anlaşarak kaydettik. Herkes sırası gelince çaldı. Bir noktada bir enstruman için bir boşluk var gibi olduğu an, o enstruman o boşluğu dolduruveriyordu”.<br />
<br />
2002 tarihli “Nocturama” için hayatın içinden gelen ve aşkla yazılmış şarkılar diyerek aslında sanatçının albüm çıkmadan yıllar önce Viyana Güzel Sanatlar Akademisinde “Aşk Şarkısı nedir? Nasıl yazılır?” konulu bir Workshop düzenlediğini ve bu Workshop’da ciddi ciddi öğretmenlik yaptığını hatırlatmak gerekir. “Nocturama” da görüyoruz ki “Şarkı nedir ve nasıl bir aşkla yazılır” konusunu bu albümde somutlaştırmış. Yine bir başka bir röportajında söylediği “İnsanlığın gidişatı hiç hoşuma gitmiyor; dünyanın gidişatı içime kapanmayı tercih etmeme ve kendime müzik aracılığıyla alternatif bir dünya yaratmama yol açıyor”. İşte albümde yer alan Wonderful Life, Dead Man In My Bed, Still In Love, There Is A Town, Babe, I’m On Fire gibi şarkılar Cave’in kendi kurduğu alternatif dünya ile gerçek hayattaki aşkı ve gel git’leri anlatıyor. 16 dakikalık “Babe, I’m On Fire” şarkısına çektikleri klipte yer alan ve grup elemanlarının canlandırdığı onlarca karakteri görmeniz açısından bu klibi izlemenizi tavsiye ediyorum. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-NdToqTY7RlE/XcwexSCEr8I/AAAAAAAApUg/fiYKVbIX1lYogi9GPwOwaSUvq3KYB3nVgCLcBGAsYHQ/s1600/nick-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="330" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-NdToqTY7RlE/XcwexSCEr8I/AAAAAAAApUg/fiYKVbIX1lYogi9GPwOwaSUvq3KYB3nVgCLcBGAsYHQ/s1600/nick-3.jpg" /></a></div>
<br />
“White Lunar” ise sanatçının kadim dostu ve kariyerindeki vazgeçilmez yol arkadaşı Warren Ellis ile daha önceleri yaptıkları “The Assassination Of Jesse James by the Coward Robert Ford”, “The Proposition”, “The Road”, “The English Surgeon", “The Girls Of Phonom Penh” gibi eserlerinin müziklerinden derledikleri ikili bir albüm. Çoğunlukla enstrümantal yapıda, nefis piyano ve keman sololarının birbiriyle flört ettiği mükemmel bir çalışma. Kayıtlar 2005 ve 2009 yılları arasında yapılmış.<br />
<br />
Adam farklı olunca, verdiği röportajlar da hayli ilginç oluyor. Bir defasında MTV ödül töreninden ”İlham perimi kaçırıyor” diyerek affını isteyen sanatçı durumu şöyle açıklıyor : “George Michael’la yarışmak istemiyordum (gülüyor), George’a bir fırsat verdim, o da ödülü aldı. Zaten ilham perim hassastır, onu incitecek dış etkenlerden (gülerek George Michael’i kastediyor) korumakla yükümlüyüm. Ona hak ettiği saygıyı gösteriyor ve onu yarıştırmıyorum. İlham perim at değil, ben de jokey değilim, o yarış atı olsaydı bile onu böyle bir yarışa sokmazdım”. <br />
<br />
Bir ilginç röportaj da şu şekilde. “Kendi sesinizi nasıl buluyorsunuz?” diye soran bir basın mensubuna hitaben : “Vaktiyle ünlü bir eşcinsel hocadan ders almıştım. İşin sırrı popona (ben kibarca yazdım!) parmak atılıyormuş gibi söylemektir diyince 60 papeli toka ettim ve bir daha da semtine uğramadım. Bir, iki albümden sonra sesimin bir niteliği olduğunu farkettim. Artık daha kontrollü söylüyorum çünkü popomdan çıkıyor”. <br />
<b><br />
</b> <b>AILESİNE DÜŞKÜN, DİSİPLİNLİ SANATÇI NICK CAVE</b><br />
<br />
Brighton’da iki katlı bir evde yaşayan Nick Cave, müzik çalışmaları ve kayıtlar haricinde ev dışında görünen medyatik bir kişi değil. Her sabah saat 05:00 de kalkan sanatçı hiç vazgeçmediği bir disiplin ile hayatına devam ediyor. Yaşamının bu yönü ile ilgili verdiği bir röportajda şöyle diyor : “Her sabah 5’de kalkıyorum. Hep böyle değildim ancak karmakarışık bir hayatım olduysa da bu karmaşa içinde randevulara hep zamanında gitmeyi ve yapmam gereken işleri zamanından önce yerine getirmeyi becermişimdir. Her şeyden önce yaratıcılığa karşı sorumluyum.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-9Y63i-Njy28/XcwfSgkNE0I/AAAAAAAApUs/tQSECjrtF2QwURvouN91-od7n55ZfHZBACLcBGAsYHQ/s1600/nick-4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="398" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-9Y63i-Njy28/XcwfSgkNE0I/AAAAAAAApUs/tQSECjrtF2QwURvouN91-od7n55ZfHZBACLcBGAsYHQ/s1600/nick-4.jpg" /></a></div>
<br />
Haftada 6 gün, günde 9 saat çalışıyorum. Hem ilham perime, hem de aileme karşı sorumluyum. Yaşlandıkça benim için yeni deneyimlerin sayısı azalıyor ve kendiniz için neyin önceliği olduğunu anlıyorsunuz. Neler yaptığımı, yaptıklarımın bana neler kazandırdığını, bazı şeyleri yapmadığımda başıma ne geleceğini anlıyorum. Neyin beni daha iyi bir insan yapacağını kestirebiliyorum. Beni iyi insan yapan en önemli şey ailem, ve bir de işim. En çok vakti işime vermem gerektiğini çünkü işimi iyi yapamazsam bozulacağımı, kötü bir eş ve baba olacağımı düşünüyorum. Yaratmaya mecburum çünkü beni var ediyor, hoşuma gidiyor. Elinizdeki zamanın niteliği onunla ne yaptığınıza göre değişir. Başucumda sabah 5’e, büromda da akşam 6’ya ayarlı çalar saatlerim var. Sabah erkenden kalkarak, duşumu alıp ailemle kahvaltımı yapıp büroma gidiyorum. Öğlen 12 ile 13 arası eve gelip ailemle yemek yiyorum. Akşam saat 6’da çaldığında bazen yerimden sıçrayarak kalkıyorum çünkü bana hiç 9 saat geçmiş gibi gelmiyor. Saat 6 demek paydos vakti demek ve bir cümlenin ortasında olsam dahi kalkıp eve gidiyor ve ailemle vakit geçiriyorum. Çocuklarım benim için önemli. Çocukluk ve gençlik dönemlerinin kısıtlama içermemesi gerektiğini düşünüyorum. Cezalandıran baba durumuna düşmek istemem fakat dokuz yaşındaki oğlum kendini disiplin altına alıyor ve dört saat PlayStation oynadıktan sonra kendini suçlu hissediyor.<br />
<br />
<b>GHOSTEEN</b><br />
<br />
Nick Cave bir çok röportajında ailesinden bahsedecek kadar ailesine düşkün bir sanatçı. Hayatın zorluklarını geride bırakmış, ustalık yıllarının tadını çıkarmaya başlamış, “20.000 Days On Earth” isimli çok başarılı olmuş bir belgesel çekerek tüm dünyada saygınlığını perçinlemiş, Eşi Susie Bick ve çocukları ile sakin bier hayat sürüyor. Ancak sanatçının başına 2015 yılı yazında çok acı bir olay gelerek, son derece düşkün olduğu oğlu Arthur’u kaybediyor. Cave için en acı olay. Bu kayıp hayatında bambaşka bir dönemi başlatıyor. Acısını, oğluna ithafen yaptığı ve 2016 yılında yayınladığı yas albümü “Skeleton Tree” ile sevdikleriyle, hayranları ile paylaşmaya çalışıyor ancak bu onu yetmiyor. Bir türlü kendisini iyi hissetmiyor. Daha farklı, daha spiritüel bir albüm ile bu acısını daha da hafifletmesi gerekiyormuş ki, “Skeleton Tree” albümünden 3 sene sonra “Ghosteeen” albümü geliyor. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-PlHLIPcHqyo/Xcwge-CbsWI/AAAAAAAApVQ/O5GXYEswIA4YvRXKj5CU_0ost20_EqJBQCLcBGAsYHQ/s1600/nick-6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="338" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-PlHLIPcHqyo/Xcwge-CbsWI/AAAAAAAApVQ/O5GXYEswIA4YvRXKj5CU_0ost20_EqJBQCLcBGAsYHQ/s1600/nick-6.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
“Ghosteen” bir insanın içindeki ölüm acısını ciddi şekilde dışa vuran, içindeki sınırları kaldıran ve deyim yerindeyse insanı yer yüzünden yedi kat yukarıya taşıyan ve hatta “daha önce hiç hüzünlü şarkılar dinlememişiz” dedirten nitelikte bir albüm. Albümün kapak illüstrasyonu içindeki müziğin spiritüelliği hakkında gayet net mesaj veriyor.<br />
<br />
Albüm iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm çocuklar için hazırlanmış. İkinci bölüm ise o çocukların ebeveynleri için. Çocuklar için olan ilk bölüm son derece duru ve akıcı iken, ebeveynler için yapılan ikinci bölüm daha karmaşık bir yapıda. Albüm boyunca Cave’in tek eşlikçisi kadim dostu Warren Ellis olmuş. Kadro şu şekilde: Nick Cave vokal, piyano, syntheseizer ve bazı şarkılarda geri vokalde, Warren Ellis syntheseizer, flüt, keman, piyano ve geri vokalde, Thomas Wydler bateride, Jim Sclavunos perküsyonda, Martyn Casey bas gitarda ve George Vjestica ise gitarda yar almış. Albüm kayıtları 2018 yılında başlayıp 2019 yılının ilk çeyreğinde tamamlanmış. Kayıtlar Malibu - Woodshed, Los Angeles - Nightbird, Brighton - Retreat ve Berlin - Candybomber’de yapılmış. Albümde sanatçının yazdığı şöyle bir not var : <br />
<br />
<i>“The songs on the first album are the children. The songs on the second album are their parents. Ghosteen is a migrating spirit” Nick Cave</i><br />
<br />
Sanatçı albümü, tüm şarkıların sözleriyle birlikte yer aldığı ve hareket eden gökyüzü/bulut görselleri ile süslenmiş ilginç bir çalışmayı, kendi resmi web sayfasında yayınladığı bir “youtube" videosu şeklinde de yayınlamış. Tüm albümü şarkı sözleri ile birlikte bu videoda hem dinleyebiliyor, hem de şarkıların ruhuna uygun renklerde görüntüler eşliğinde izleyebiliyorsunuz. Böylece bir albümün plak, CD ve dijital stream formatlarının yanısıra, ilk kez “youtube" versiyonu da yayınlanmış oluyor.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/GwlU_wsT20Q" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
Albüm “Spinning Song” şarkısı ile açılıyor. Bir kral ile kraliçenin hikayesini anlatan şarkıda kral ölüyor ve tam bu esnada bir kuşun kanadından kopan tüy dönerek gökyüzüne doğru uçuyor. Şarkının sonlarına doğru güçlenen vokali ile Cave sürekli “bizim vaktimiz de bir gün gelecek” diyor. Bu söz albümün muhtelif yerlerinde sürekli tekrarlanıyor.<br />
<br />
Bir sonraki şarkı “Bright Horses” çok etkileyici gospel tarzında geri vokaller ile donatılmış, kendi kendini ikna etmeye çalıştığı sözlerle dolu olan bir şarkı. Arka planda oldukça etkileyici, kilise korosuna yakın akustik bir geri vokal ekibi yer almış. Şarkıda Cave, dünyanın artık halinin ne olduğunun ortada olduğunu ancak buna rağmen inancını kaybetmeyeceğini anlatarak içinde bulunduğu kötü durumdan bir çıkış yolu bulmayı umduğunu anlatıyor. <br />
<br />
Albümün üçüncü şarkısı “Waiting For You” ismini taşıyor. Albümün “hit” denilebilecek şarkılarından birisi. Bu şarkıda Cave eşi Susie’ye ne kadar bağlı olduğunu ve acısının eşine olan sevgisinin büyüklüğü ile azalacağını anlatıyor. Bir öncekişarkıda aradığı çıkış yolu bu olmalı. Diyor ki; “Asla özgür olmayı istemedin, Bense şu anki işimi seviyorum, Seni mutlu etmeye devam etmek istiyorum sadece”… Bu dizeler oğlu Arthur’a seslendiği şu dizelerle devam ediyor; “Asla özgür olmayı istemedim, Uyu şimdi uyu, Hiç acele etme uyanmakta, Çünkü benim bütün işim seni beklemek”. Bu şarkıda Cave’in vokali o kadar duru ve etkileyici iniş/çıkışlara sahip ki, insan gerçekten sanatçının sahip olduğu duyguyu içinde hissediyor. <br />
<br />
Sıradaki şarkı “Night Raid” ise adeta bir Cohen etkisi yaratıyor. Cohen’in o dingin, sakin ve huzur verici vokalinin Nick Cave üzerindeki etkisi malum. Şarkı etkileyici bir ruhani boyutta ilerliyor. Bu şarkının sözlerinde yer alan “Annesinin kollarındaki İsa” ile “Sönmüş yıldız” simgeleri albümün ikinci bölümünde bulunan “Fireflies” isimli şarkıda da karşımıza çıkıyor..<br />
<br />
“Fireflies” albümün birinci ve ikinci bölümünü birbirine bağlayan, adeta çocuklar ile ebeveynleri arasında köprü görevi olan bir şarkı. Bu şarkı çocuklar ve ebeveynleri arasında bağ kurma görevi yapıyor. <br />
<br />
Albüm gerçekten üzerinde müthiş ustalıkla çalışılmış, son derece samimi ve tüyler ürpertici derecede hüzünü hissettiren bir çalışma. İlk kez dinlediğinizde sıkıcı bulabilirsiniz ancak sözlere daldığınızda şarkıların nasıl akıp gittiğine inanamayacaksınız. Sonrasında alışkanlık yapıyor ve dinleme isteği yaratıyor. Adeta bir üst boyutta ruhani bir yolculuğa çıkartıyor dinleyeni. Aslında acısının bir kısmını size aktarıyor. Vokal ve vokaldeki iniş ve çıkışlar öylesine duru, etkili ve mükemmel ki dinleyeni hiç yormuyor ama yüreğini acıtıyor.<br />
<br />
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-oxSCnHXQuxs/Xcwfn9l9CrI/AAAAAAAApU4/_xFu8TEyALEXy2tMzBUQnx96tlgjBKlbgCLcBGAsYHQ/s1600/nick-5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-oxSCnHXQuxs/Xcwfn9l9CrI/AAAAAAAApU4/_xFu8TEyALEXy2tMzBUQnx96tlgjBKlbgCLcBGAsYHQ/s1600/nick-5.jpg" /></a><br />
<br />
Sıradaki şarkı “Sun Forest” da sözler giderek daha ağırlaşıyor. Spiritüel ögeler ile birlikte “İsa” gibi birtakım dini simgeler örneğin işin içine giriyor. Albümün kapak resmine uygun aydınlık, iç açıcı bir ambiyans ile sanki bir cennet tasviri yapıyor. <br />
<br />
Devamında gelen “Ghosteen Speaks” isimli ayinsel bir şarkı ile artık kendi kendine hesaplaşmaya başlayan Cave “Hiçliğin de içinden bir şey çıkabileceği” düşüncesiyle bir sonraki şarkı “Galleon Ship” de ise hesaplaşmayı bırakarak, giderek daha umut dolu bir vokal tonu ile oğlunun yanına yükselmeye başlıyor. Benim için albümün ruhani dozu en yüksek şarkılarından birisi bu şarkı. <br />
<br />
İlk bölümün son şarkısı “Leviathan” ile Cave’in iyileşme süreci başlıyor. Gökyüzünden oğlu Arthur’un gönderdiği ışık bu şarkıda mateminin içine sızarak, hüznü ve kederi artık yerini aydınlığa bırakıyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-ogtShkTa0N8/Xcwg0wL45JI/AAAAAAAApVY/Rg3j-ZraG9sB14xzHvUXsnLe_ywbUwFIQCLcBGAsYHQ/s1600/nick-7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="361" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-ogtShkTa0N8/Xcwg0wL45JI/AAAAAAAApVY/Rg3j-ZraG9sB14xzHvUXsnLe_ywbUwFIQCLcBGAsYHQ/s1600/nick-7.jpg" /></a></div>
<br />
Albümün ikinci bölümünde yaklaşık 13 dakika süren 2 müthiş şarkı ve bu iki şarkıyı birleştiren 3 dakikalık bir şiir bulunuyor. Tanrısal boyuttaki “Ghosteen” ile başlayan ebeveyn bölümü “Fireflies” isimli şiir ile albümün son şarkısı “Hollywood” ile son buluyor. Bu bölüm Nick Cave hayranlarının belki biraz daha ilgi ile dinleyeceği bir tarzda. Sebebi ise alışageldiğimiz Nick Cave vokali ve şarkılardaki dokunun eski “Nİck Cave & The Bad Seeds" ruhuna yakın olması. Başlangıçta mutlu bir aileden bahsediyor Cave. Anne ayı, baba ayı ve yavru ayı ailesi. Ne zaman ki yavru ayı bir tekneye binip gökyüzüne yükselip Ay’a doğru yelken açıyor işe o an vurucu sözler başlıyor:<br />
<br />
“Geceyi hareket ettirebilsem ettirirdim, Dünyayı tersine çevirebilseydim çevirirdim, Hiç bir sakıncası yok sonuçta, Ellerinle tutamayacağın bir şeyi sevmenin, şimdi sadece vaktimin gelmesini bekliyorum.”<br />
<br />
Bu sözlerin üzerine artık yazacak başka bir şey kalmıyor. Yapılması gereken tek şey sakin ve hafif karanlık bir odada albümü dinlemek ve Nick Cave’in acısını paylaşmak. Zaten bu albümü de bunun için yapmadı mı? <br />
<br />
Son olarak albümde Nick Cave’in Buddha’ya yazdığı bir şiiri (uzun olmasından dolayı burada yazamadım) mutlaka okumanızı diliyorum.<br />
<br />
Keyifli dinlemeler. <br />
<br />
<b>Tamer TEKELİOĞLU</b><br />
<b>İstanbul, Nisan 2019</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/search/label/Tamer%20Tekelio%C4%9Flu"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-Hsg6gQjQyDM/V-41d9FvreI/AAAAAAAAJ4E/L__K9CG4no0WCxV3BzZZXXRl-S5Z1-SagCLcB/s1600/tamer_banner.jpg" /></a></div>
<br />Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-17045464840548673782019-10-30T10:00:00.000+03:002019-10-30T10:00:10.511+03:00Merry’s Funeral - Medusa<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-ApmVc6NTwko/Xbk03ZmP8OI/AAAAAAAAo-Q/7FqF5MpZnJQQiPySJPrKcq-gR2tkoiRmACLcBGAsYHQ/s1600/merry-0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-ApmVc6NTwko/Xbk03ZmP8OI/AAAAAAAAo-Q/7FqF5MpZnJQQiPySJPrKcq-gR2tkoiRmACLcBGAsYHQ/s1600/merry-0.jpg" /></a></div>
<br />
<b>Karamsar, ama ucunda ölüm olmayan bir sound!</b><br />
Merry’s Funeral’ın “Medusa” adlı yeni albümü 28 Eylül’de yayınlandı. Grupla ilgili bilgiler vererek bir önceki albümlerini ve yenisini daha yakından tanıtmaya çalıştım. İyi okumalar.<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
<b>Merry’s Funeral</b><br />
2018 yılının sonunda Audioban Records’un çıkardığı “Dark Pulse” derlemesinde yerli dark pop, synthpop ve darkwave sanatçıların boy gösterdiği “karanlık ve karamsar” bir konsept işleniyordu. 80’li yıllarda synthpop’a yakın durduğumdan bu plak beni olumlu yönde şaşırttığı gibi oldukça heyecanlandırmıştı da. Merry’s Funeral’ın müziğiyle işte o sıralarda tanıştım diyebilirim.<br />
<br />
Darkwave/post-punk müzik yapan Merry’s Funeral, Izzy Stone (bas gitar) ve Julius Wentor (gitar-vokal) tarafından 2013 yılında İstanbul’da kurulmuş. Joy Division, The Cure, Depeche Mode ve Bauhaus gibi bu türün devlerinden etkilenmişler. Bu projeye kadar zaten aktif olarak müziğin içinde olan Izzy ve Julius bu sanatçıların parçalarını coverlayarak yola çıkmışlar.<br />
<br />
<b>2017’de “Metanet”</b><br />
Merry’s Funeral tamamı Türkçe sözlerden oluşan çıkış albümleri “Metanet”i Ocak 2017’de piyasaya sürdü. Polonyalı plak şirketi Bat-Cave Productions’tan çıkan bu albümü 2 yıl gecikmeyle de olsa yılın başlarında dinledim ve bir bütün olarak çok beğendim. Bu albümden favori parçalarım “<a href="https://youtu.be/_hslgrE5twM" rel="nofollow" target="_blank"><b>Mutlu Metanet</b></a>”, “<a href="https://youtu.be/kRQa0d2AmeE" rel="nofollow" target="_blank"><b>Ölüm</b></a>”, “<a href="https://youtu.be/MYhGX_iIDC8" rel="nofollow" target="_blank"><b>Paranoya</b></a>” “<a href="https://youtu.be/wogCz754nl4" rel="nofollow" target="_blank"><b>Duvarda Böcekler</b></a>” ve “<a href="https://youtu.be/3dPrlSki7eY" target="_blank"><b>Siyah Şehir</b></a>”. Playlistimde artık daha fazla dönmeye başlayan Merry’s Funeral, müziğiyle, karanlık atmosferi ve şarkı sözleriyle kendi adıma gerçekten çok sıkı ve özel bir grup haline geldi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-lL3I4vqCV-A/Xbk03Zi73ZI/AAAAAAAAo-M/KhzfO2Fmo2Qqu143508R4oLhx5CVfrWzwCLcBGAsYHQ/s1600/merry-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-lL3I4vqCV-A/Xbk03Zi73ZI/AAAAAAAAo-M/KhzfO2Fmo2Qqu143508R4oLhx5CVfrWzwCLcBGAsYHQ/s1600/merry-1.jpg" /></a></div>
<br />
<b>Yeni albüm “Medusa”</b><br />
Bu yılın haziran ve temmuz aylarında sırasıyla yayınlanan “<a href="https://youtu.be/BImYc1wkqiM" rel="nofollow" target="_blank"><b>İçimdeki Izdırap</b></a>” ve “<a href="https://youtu.be/QVleXCr-4Lw" rel="nofollow" target="_blank"><b>Solgun Düşler</b></a>” teklileri Merry’s Funeral’in yeni albümü “Medusa”yı çok güçlü sinyallerle müjdeliyordu. Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavar olarak bilinen Medusa, isabetli de bir isim seçimi olmuş. İblis, hortlak ve mezarlıklardan söz edilen bir ortamda şık durmuş.<br />
Kaydı ve masteringi İstanbul’da yapılan “Medusa” İngiliz gotik-rock plak şirketi<b> <a href="https://www.discogs.com/label/249244-Secret-Sin-Records" rel="nofollow" target="_blank">Secret Sin Records</a> </b>etiketiyle 28 Eylül 2019’da yayınlandı. <b><a href="https://merrysfuneral.bandcamp.com/album/medusa" rel="nofollow" target="_blank">Bandcamp</a> </b>üzerinden streaming, dijital indirme ve CD formatlarında satışa sunulan “Medusa” 13 şarkıdan oluşuyor.<br />
<br />
Şarkı sözleri bu müzik türünün gereği olarak korku, ölüm, belirsizlik, acı gibi can sıkıcı fikirlere odaklı olsa da melodilerle birleşince sonuç hiç de öyle can sıkıcı değil. Gitar, bas gitar ve synthesizer ağırlıklı sound, Julius Wentor’un kirli vokalleriyle buluşunca akılda kalıcı ve keyifli upbeat/downbeat parçalara dönüşüyor.<br />
<br />
Tek İngilizce sözlü parça “Budapest” dışında bu albümde de yine tüm şarkılara Türkçe söz yazılmış. Grup üyeleri ilk albüm sonrasında verdikleri bir röportajda sözlerin Türkçe olmasının yurtdışı dinleyicisi tarafından daha fazla benimsediğini belirtmişler, bu şekilde devam edeceklerinin işaretini vermişlerdi.<br />
<br />
Albümde öne çıkan parçalar var elbette, ama albümle aynı ismi taşıyan “Medusa”nın yeri ayrı. Melodisindeki melankoli ve sözlerindeki karşılıksız aşkın çaresizliği nefis bir uyum içerisinde. Önemli bir single ve klip fırsatı sanki. Aynı şekilde “Mezarlık Düğünü”, “Kuzgunlar”, “Solgun Düşler”, “Budapest” ve “İçimdeki Izdırap” hiç kuşkusuz kalibresi yüksek parçalar. Genel olarak önceki albüm “Metanet” gibi “Medusa” da bir bütünlük sağlıyor, boş şarkı yok.<br />
80’li yıllarda Depeche Mode ve The Cure müziklerini dinlemiş olanların bu gruba da kulak vermelerini tavsiye ederim. Umarım Merry’s Funeral bu iki albümle yurtiçinde de en azından yurtdışında olduğu gibi bir dinleyici kitlesine kavuşur ki bana kavuştu bile.<br />
<br />
Sevgiler, Aykut<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe seamless="" src="https://bandcamp.com/EmbeddedPlayer/album=1376101450/size=large/bgcol=333333/linkcol=0f91ff/tracklist=false/artwork=small/transparent=true/" style="border: 0; height: 120px; width: 600px;"><a href="http://merrysfuneral.bandcamp.com/album/medusa">Medusa by Merry's Funeral</a></iframe><br /></div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/search/label/Aykut%20%C3%96%C4%9Fer"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-HcboM3fp0vY/V-4nWDv09AI/AAAAAAAAJ1s/-aPus8B9zucLArbkjKRIiRX-wazJAbMqQCEw/s1600/aykutogerbanner.jpg" /></a></div>
<br />
<br />Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-63524515989731205792019-10-17T11:58:00.003+03:002019-10-30T10:01:48.397+03:00Raphael Saadiq - The Way I See It<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-VAXeS0QXH34/XagqlVGJnNI/AAAAAAAAowQ/JgfnfufE-Rs7FJc-dFYmYpsC1CUJHCuUQCPcBGAYYCw/s1600/Saadiq%2B-%2Bcover.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-VAXeS0QXH34/XagqlVGJnNI/AAAAAAAAowQ/JgfnfufE-Rs7FJc-dFYmYpsC1CUJHCuUQCPcBGAYYCw/s1600/Saadiq%2B-%2Bcover.jpg" /></a></div><br />
<b>Raphael Saadiq kimdir?</b><br />
1980’lerin sonundan 90’ların ortasına kadar R&B/Soul/New Jack Swing yapan ilginç isimli Tony! Toni! Tone! grubunu severek dinlerdim. Raphael Saadiq önderliğinde başarı dolu bir döneme imza attılar. Saadiq, 1997 yılında ayrılık vakti gelip çatınca kısa bir süre için (1999-2002) A Tribe Called Quest DJ/yapımcısı Ali Shaheed Muhammad ve D'Angelo ile Lucy Pearl adında bir süpergrup kurdu. O dönem de sona erince bir taraftan solo kariyerine devam eden Saadiq diğer taraftan Joss Stone, D'Angelo, Angie Stone, Erykah Badu, Whitney Houston, Solange Knowles ve John Legend gibi şarkıcı/grupların yapımcılığını üstlendi.<br />
<br />
<b>"The Way I See It" ile geçmişe dönüş</b><br />
Raphael Saadiq'in üçüncü albümü “The Way I See It“i 11 yıl gecikmeyle de olsa yeni dinledim. Alışılagelmiş neo-soul tarzına ara verdiği, geleneksel soul müziğe olan sevgisinin ağır bastığı bir dönem yaşamışa benziyor. Albümde Motown (Detroit), Philly (Philadelphia) ve Memphis stillerini yakalamaya ve “canlandırmaya” çalışan sanatçı her açıdan son derece başarılı bir iş çıkarmış diyebilirim. Aslında popüler sanatçılar her dönemde 60’ların bu neşe dolu retro soundunu birçok kez cover noktasında tekrar ele aldıklarına şahit oluyoruz. Ancak bu denemeler ve emekler zaman zaman hüsranla sonuçlandığını da itiraf edelim. “The Way I See It“ albümünde kesinlikle eleştiriye konu olacak suni bir "güncellemeye" gidilmemiş. Söz, müzik, vokal, geri vokal, orkestrasyon ve yapımcılıkta 50 yıl öncesine “ışınlanıp” en ince detaylar araştırılmış, Detroit ve Memphis'te yaratılan o dönem ruhu günümüze başarılı bir prodüksiyonla yansıtılmış.<br />
<br />
Böylesine birebir bir dönem sounduna ulaşmak adına Saadiq ve yapımcı ekibi Abbey Road stüdyolarında Beatles grubunun kayıtları esnasında kullanılan kayıt ekipmanlarını, ayrıca Motown stüdyolarını da araştırma kapsamını almış. Raphael Saadiq, Gerry Brown, James Tanksley ve Charles Brungardt’tan oluşan yapımcı ekibi bununla da yetinmeyip Motown Records’un *Funk Brothers ekibinden dönemin perküsyon üstadı Jack Ashford ve yaylı çalgılar düzenlemelerden sorumlu Paul Riser’i da ekibe dahil etmiş.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-py9Sny8--x8/XagqlXbWC0I/AAAAAAAAowU/5Ovf3ppMjJ89-wERw6AsckeP8IPz-fRxACPcBGAYYCw/s1600/Saadiq%2B-%2Bcover-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-py9Sny8--x8/XagqlXbWC0I/AAAAAAAAowU/5Ovf3ppMjJ89-wERw6AsckeP8IPz-fRxACPcBGAYYCw/s1600/Saadiq%2B-%2Bcover-1.jpg" /></a></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>Sony Music tarafından çıkarılan ve 3 tanesi bonus olmak üzere 15 parçadan meydana gelen 2008 çıkışlı CD’de parçalar genelde 3 dakika bandında sınırlanmış (o dönemde olduğu gibi). Sevgi, aşk, romantizm, neşe ve pozitif mesajlar içeren temalar işlenmiş. Sesini her zaman Motown efsanesi Smokey Robinson’a benzettiğim Raphael Saadiq bu albümde sanırım doğru tonlamayı yakalamak adına zaman zaman pesten söylüyor. Albümde misafir performanslarda Joss Stone (vokal), The Infamous Young Spodie (nefesliler aranje), The Rebirth Brass Band (nefesliler), Stevie Wonder (armonika) ve CJ Hilton (vokal) ve (nedendir bilmem, ayrıca gereksiz bir şekilde) Jay-Z destek veriyor. Raphael Saadiq albümde söz yazarı, besteci, ses mühendisi, yapımcı, davulcu, bas gitarist olarak katkı sağlıyor.<br />
<br />
Dünden bu yana 3 kez döndürdüğüm CD’de sırasıyla “You Cant Hurry Love-The Supremes” ve “My Girl-The Temptations” parçalarını anımsatan “Big Easy” ve “Just One Kiss” parçalarını beğendim. Yaşayan efsane Stevie Wonder’ın armonikası ve CJ Hilton’un vokalle eşlik ettiği “<a href="https://youtu.be/1zw1jGhRKJY" rel="nofollow" target="_blank"><b>Never Give You Up</b></a>” ve “<a href="https://youtu.be/g4dyRzvA7D4" target="_blank"><b>Love That Girl</b></a>” parçaları ise albümde baş köşeye koyduğum en önemli parçalardır. Raphael Saadiq’in “The Way It Is” albümü Motown soundunun günümüze (yeni keşfetmiş de olsam) uyarlanmış başarılı örnek arayışında olanlar için ideal bir seçim olabileceğini düşünüyorum. Keyifle dinleyin.<br />
<br />
<b>*Funk Brothers</b><br />
<br />
<i>Motown Records'un sahibi Berry Gordy tarafından masrafları kısmak adına bir araya getirilen, plak şirketinin “bordrolu” stüdyo müzisyenleridir. 60’lı yıllarda Motown’tan çıkan ve ünlenen şarkıcı ve grupların (Marvin Gaye, Stevie Wonder, The Miracles, The Four Tops, The Temptations, vs.) tamamına yakın kayıtlarında katkı verdiler. "My Girl", "I Heard It Through the Grapevine”, "Papa Was a Rollin' Stone" o şarkılardan bazılarıdır. Raphael Saadiq’in idollerinden James Jamerson (Bas gitarist) ve Earl Van Dyke (piyano ve org) grup üyelerindendir. 2002 yılında Funk Brothers’ın heyecan dolu hikayesi “<a href="https://youtu.be/dErMWVXX4q8" rel="nofollow" target="_blank">Standing in the Shadows of Motown</a>” adıyla belgesel haline getirildi. Müzik tarihine, özellikle Motown tarihine ışık tutan nefis bir belgeseldir. Tavsiye ederim.</i><br />
<br />
Sevgiler, Aykut<br />
<br />
<div style="text-align: center;"><iframe allowtransparency="true" frameborder="0" height="350" scrolling="no" src="https://www.deezer.com/plugins/player?format=classic&autoplay=false&playlist=true&width=600&height=350&color=ff0000&layout=dark&size=medium&type=album&id=1208981&app_id=1" width="600"></iframe><br />
</div><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/search/label/Aykut%20%C3%96%C4%9Fer"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-HcboM3fp0vY/V-4nWDv09AI/AAAAAAAAJ1s/-aPus8B9zucLArbkjKRIiRX-wazJAbMqQCEw/s1600/aykutogerbanner.jpg" /></a></div><br />
<br />
<br />
Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-41879979680856337362019-10-17T11:54:00.001+03:002019-10-17T11:59:23.790+03:00Earth, Wind & Fire - I Am<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-ip3YKcbGBlA/Xagr_69-PuI/AAAAAAAAowc/3TpgitK7dwoHIBv3c_LdMaKo55FqwGbaQCLcBGAsYHQ/s1600/earth-wind-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-ip3YKcbGBlA/Xagr_69-PuI/AAAAAAAAowc/3TpgitK7dwoHIBv3c_LdMaKo55FqwGbaQCLcBGAsYHQ/s1600/earth-wind-1.jpg" /></a></div>
<b><br /></b>
<b>Earth, Wind & Fire - "I Am" 40 yaşında</b><br />
R&B grubu Earth, Wind & Fire'in çok sevdiğim albümü "I Am" bu sene 40.yaşına girdi. Bununla ilgili birkaç cümle etmeden önce grubun kurucusu Maurice White ve Earth, Wind & Fire'den kısa bahsedeceğim.<br />
<br />
<a name='more'></a><b>Maurice White ve Earth, Wind & Fire</b><br />
Earth, Wind & Fire’in kurucu üyesi Maurice White, Ramsey Lewis Trio’da caz davulculuğu yaptıktan sonra müzik kariyerine kısa bir süre için soul-caz müzik yapan Salty Peppers grubuyla devam etti. Kariyeri boyunca, 2016 yılındaki ölümüne kadar hep yenilikçi, cesur, uçuk kaçık fikirleri hayata geçiren bir müzisyen olarak akıllarda kaldı. 1969’da kurduğu Earth, Wind & Fire (EWF) ile birlikte R&B’den, soul, funk, caz, disko, pop, dans, elektro, Latin ve Afro pop gibi envaiçeşit müzik türü ve temsilcisiyle organik bir bağ kurulabileceğini, R&B temel alınarak birçok müzikal senteze ulaşılabileceğini gösterdi. Nefesli (brass) çalgıların oldukça kalabalık sayıda temsil edildiği grupta Maurice White vokalist, müzisyen, yapımcı, şarkı sözü yazarı ve bestecilik yaptı. White önce basgitarist kardeşi Verdine'i, 1972 yılında da vokalist Philip Bailey and perküsyoncu Ralph Johnson’u ekibe katarak grubun çatısı tamamlamış oldu.<br />
<br />
Yıllar birbirini takip ettikçe grubun funk-caz tınısı da evrildi. Soul, funk, caz, dans müziği ve Afro poptan sentezlenen eşsiz bir EWF soundu meydana geldi. EWF, müziğindeki bu çeşitlilik ve zenginlikle dinleyici kitlesini ve popülaritesini iyice artırdı. White ve Bailey'nin vokal uyumu, nefesli çalgıların iyiden iyiye ön plana geçmesi Earth, Wind & Fire'i 70'li yıllarda popüler müziğin zirvesine taşıdı.<br />
<br />
Günümüzde EWF kadrosu Bailey ve Verdine White dışında değişmiş olsa da grup hala birçok konsere çıkmaya devam ediyor. Kariyeri boyunca 6 Grammy ve 4 tane AMA ödülüne layık görülen grup toplamda 90 milyon plak satmayı başardı.<br />
<b><br />
</b> <b>"I Am" albümü 40 yaşında</b><br />
1979 yılına gelindiğinde disko müziği popüler müziğin direksiyonuna geçmişti. Hal böyleyken Earth, Wind & Fire, aynı Marvin Gaye veya James Brown gibi çağa ayak uydurarak diskoya yöneldi. “I Am” albümü Haziran 1979’da müzikseverlerle buluştu. 2 ay öncesinde, yani Mayıs ‘79’da albüm tanıtımına katkı sağlayacak olan ilk single "Boogie Wonderland" yayımlandı. Parça tam anlamıyla albümün ve grubun soundunu yansıtmasa da barındırdığı enerjiyi ve neşeyi yansıtması bakımından dinamit etkisi yarattığı söylenebilir. Parçada Maurice White'in bariton sesi, Philip Bailey'nin falsetosu ve kadın grubu The Emotions destekli geri vokalleri akılda kalıcı, ‘yerinde durana aşk olsun’ mesajı veriyordu adeta.<br />
<br />
Plağın iğneyle buluşmasıyla birlikte albümün ilk yüzünün asla bitmesini istemeyeceksiniz. Teneffüs edildiği andan itibaren vücudu mutluluk hissi ile dolduran "In the Stone", "Can't Let Go" ve "Let Your Feelings Show" disko-funk türünün çok başarılı örneklerindendir. Bunların arasına serpilmiş olan "After the Love Has Gone” ise David Foster, Jay Graydon ve Bill Champlin imzası taşıyan, zaman ve mekan tanımayan 2 Grammy ödüllü muhteşem bir balad.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-GCaaPvPuyAw/Xagr_4s_YOI/AAAAAAAAowg/tgy7t0iS7swdeSfQPNHoF_5cbLCj0dbZgCLcBGAsYHQ/s1600/earth-wind-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-GCaaPvPuyAw/Xagr_4s_YOI/AAAAAAAAowg/tgy7t0iS7swdeSfQPNHoF_5cbLCj0dbZgCLcBGAsYHQ/s1600/earth-wind-2.jpg" /></a></div>
<br />
İkinci yüz kıpır kıpır "Boogie Wonderland" ile start alırken yine oldukça keyifli olan “Star" ve "Wait" parçalarıyla devam ediyor. “I Am” albümü enstrümantal parça “Rock That!"in elektro gitarları ve nefesli çalgıları ile tekrar hareketlenirken (kanımca isteneni tam vermemiş olan) "You and I" adlı midtempo soul parçasıyla sona eriyor.<br />
<br />
Bir bütün olarak hiç sıkılmadan dinlenebilen “I Am” ne tam olarak disko, ne de salt bir R&B/funk eseridir. Bu albüm ağırlıklı olarak Maurice White'in renkli caz, soul ve funk dünyasının tezahürüdür. Eğlenceli ve kaliteli zaman geçirmek için biçilmiş bir kaftan olarak özetlenebilir. Elektro-funk, soul ve disko yüklü kusursuz bir Earth Wind & Fire yapımı dinlemek için 40.yılında “I Am” albümünü dinleyin, pişman olmayacaksınız.<br />
<br />
<b>Sevgiler, Aykut</b><br />
<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allowtransparency="true" frameborder="0" height="350" scrolling="no" src="https://www.deezer.com/plugins/player?format=classic&autoplay=false&playlist=true&width=600&height=350&color=ff0000&layout=dark&size=medium&type=album&id=2606651&app_id=1" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/search/label/Aykut%20%C3%96%C4%9Fer"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-HcboM3fp0vY/V-4nWDv09AI/AAAAAAAAJ1s/-aPus8B9zucLArbkjKRIiRX-wazJAbMqQCEw/s1600/aykutogerbanner.jpg" /></a></div>
Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-68140467233646640042019-08-03T09:18:00.001+03:002019-08-03T09:18:55.823+03:00Eurythmics – In The Garden (1981)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-WlX4QKkMddA/XUUm6hXG8OI/AAAAAAAAncw/bsp-EimL74YN6893akBLlxZ0u63GWjbdgCLcBGAs/s1600/eurythmics.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-WlX4QKkMddA/XUUm6hXG8OI/AAAAAAAAncw/bsp-EimL74YN6893akBLlxZ0u63GWjbdgCLcBGAs/s1600/eurythmics.jpg" /></a></div>
<br />
Geçtiğimiz haftasonu bir dostum ilgimi çekeceğini düşündüğü bir CD hediye etti. Eurythmics grubunun 1981 tarihli ilk albümü “In The Garden”ın 2005 yılında çıkan bir reissue nüshası. Bu gece ilk defa dinleme fırsatı buldum ve dinledikçe ilgimi çekti, CD’yi iki tur döndürdüm üçüncüye hazırlanıyorum. Bu esnada 1-2 satır yazayım istedim.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
Albüm, Annie Lennox’un bırakın diva mertebesine ulaşmayı, sesini dahi ön plana çıkar(a)madığı, Dave Stewart’ın da yapımcılık dizginlerini henüz ele al(a)madığı bir çalışma. Sakın “eksiklik” gibi algılamayın, olmayan bu özellikler grubun ne istediğini bilmiyor anlamına gelmesin. Çünkü albüm boyunca karanlık ve son derece başarılı bir new wave/post-punk soundun hüküm sürdüğü bir hava hakim. Konsept albüm dahilinde de dış dünyasıyla ilişki kuramayan ve kimseye güvenmeyen, yalnız bir kadının hikayesi işleniyor.<br />
<br />
Aslında bir bütün olarak ele alınması gereken bu albümden illa ki bazı şarkılar ön plana çıkarılması gerekiyorsa şunlar çok ilgimi çekti diyebilirim: “Belinda”, “Take Me To Your Heart”, “Caveman Head” ve “Never Gonna Cry Again”.<br />
<br />
Albümün yapımında fazlasıyla “Krautrock” etkisi bulunuyor. Başrolde; Kraftwerk, Eloy, Scorpions gibi grupların projelerinde de yapımcılık rolünü üstlenen Conny Plank var. Onun müzisyen seçkisinde ve albüm kaydında Can’dan Holger Czukay ve Jaki Liebezeit, DAF’tan Robert Görl ve Gabi Delgado-López, ayrıca Blondie’den Clem Burke gibi müzisyenlere yer verilmiş.<br />
<br />
“In The Garden”, grubun “patladı gitti” diyebileceğimiz 1983 senesindeki “Sweet Dreams”e bir adım kala yaptıklarını benim gibi dinlememiş olanlar için ideal bir fırsat. Kaçırmayın derim! 2005 yeni basımda 5 tane bonus parçanın bulunması da ayrı bir güzellik.<br />
<br />
Sevgiler, Aykut<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allowtransparency="true" frameborder="0" height="350" scrolling="no" src="https://www.deezer.com/plugins/player?format=classic&autoplay=false&playlist=true&width=600&height=350&color=ff0000&layout=dark&size=medium&type=album&id=59162172&app_id=1" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/search/label/Aykut%20%C3%96%C4%9Fer"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-HcboM3fp0vY/V-4nWDv09AI/AAAAAAAAJ1s/-aPus8B9zucLArbkjKRIiRX-wazJAbMqQCEw/s1600/aykutogerbanner.jpg" /></a></div>
Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-6067153832759990072019-08-02T12:46:00.003+03:002019-08-02T12:46:28.630+03:00Diss: Rakibine Saydırmanın Mübah Olduğu Garip Bir Şey! <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-R02LIKPhkuc/XUQGYyF835I/AAAAAAAAnck/RLycOz2O_ZApWf-6l_2Ij-hylenOHKEHQCLcBGAs/s1600/rap-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="375" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-R02LIKPhkuc/XUQGYyF835I/AAAAAAAAnck/RLycOz2O_ZApWf-6l_2Ij-hylenOHKEHQCLcBGAs/s1600/rap-3.jpg" /></a></div>
<br />
Son günlerde "diss atmak" diye bir tabiri görüp ulan bu ne diyorsanız doğru yerdesiniz. Ülkemizde konuşulacak binbir tane sorun varken, en büyük basın organları bile popüler rap şarkıcılarının birbirlerine hakaretler yağdırdığı şarkıları manşetlerine, web sitelerine taşıyor. Açık konuşayım benim rap dünyası ile ile alakalı bilgilerim çok eskiye dayanıyor ve güncel değil. Public Enemy, Ice T gibi isimlerin albümlerini dinledim. Siyasi mücadeleleri ile alakalı yazılar okudum. Ancak rap müzik artık bu isimlerin ön planda olduğu bir "şey" değil. Hele Türkiye'de hiç değil. İsterseniz tamamen dışarıdan bir gözle bu "diss" konusuna bir bakış atmaya çalışalım ve konuyu birlikte öğrenelim.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Diss track veya diss song genelikle bir başkasına sözlü olarak saldırmak veya kendisine yapılan saldırıyı cevaplamak için yapılmış şarkıya verilen isimdir. Bu terimin kökeni <b>dis</b>respect yani saygısızlık veya kabalık etmekten gelir. Müzik tarihinde ilk kez müzikal parodilerde görülür. Hatta müzikal parodilerin ayrılmaz bir parçasıdır. Buradan farklı müzik türlerine de girmiştir ancak asıl hip hop tarzında yaygınlaşmış ve hatta popülerleşmiştir. Özellikle hip hop battle (hiphop savaşı) denilen iki veya daha fazla şarkıcının birbiri ile atıştığı canlı performanslarda görülmeye başlamış. İlerleyen yıllarda hip hop rivalry denilen rekabet döneminde çok sıklaşmaya başlamıştı. Bu dönemlerde bu atışmalarda, küfür ve hakaret boyutu daha ön plana çıkmaya başlamış ve işin sonunda cinayetlere kadar varan boyutlara gelmişti. Günümüzde ise hip hop ve rap müziği şaşırtıcı derecede mainstream yani ana akım olunca diss, müzisyen ve şarkıcılar arası rekabetin yavaş yavaş bir nevi "reklamı" haline gelmiştir.<br />
<br />
<br />
Diss konusu yukarıda söylediğim gibi sadece hip hop veya rap ile alakalı bir olay değildir. Bu müzik tarzlarının ortaya çıkmasından çok önce "diss" denilebilecek şarkılar yapılıyordu. Çoğu müzik tarihçisine göre diss şarkılarının en erken örneği, Joe Tex tarafından söylenmiş "You Keep Her" şarkısıdır. 1962 yılında yayınlanan şarkı karısının soul şarkıcısı James Brown için kendisinden ayrıldıktan yazılmıştı. Hikayeye göre James Brown, Tex'e mektup yazmış, ayrıldıklarını ve isterse karısının geri kazanabileceğini söylemiş. Bunun üzerine Tex bu teklifi şarkısı ile reddeder ve üzerine alay eder. Aşağıda dinleyebileceğiniz, şarkı James mektubunu aldım diye başlar zaten :)<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/BL5us7f79Lg" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
1960'larda Jamaikalı müzisyenler arasında da bu atışmalar bolca görülüyordu. Lee "Scratch" Perry yapımcısı Coxsone Dodd'dan ayrıldıktan sonra, "Run for Cover" adında bir şarkı yaptı. Tahmin edebileceğiniz üzere Lee "Scratch" Perry yapımcısına eğlenceli şekilde saldırmıştı. Lee "Scratch" Perry ilerleyen yıllarda eski müzisyen arkadaşlarına, yapımcılarına ince ince dokunduran şarkılar yapmayı seviyordu. 1968 yılında yayınladığı "People Funny Boy" single'ında ise eski patronu Joe Gibbs'e, ağlayan bir bebeğin seslerini müziğin içerisine ekleyerek saldırdı. Bunun üzerine Joe Gibbs "People Grudgeful" isimli bir şarkı yaparak Lee "Scratch" Perry'e karşılılık verdi. Lee "Scratch" Perry'nin bu olayı bir alışkanlık haline getirdiğini söylemiştik. 2010 yılında "Freaky Michael" şarkısı ile Michael Jackson'a bile saldırmaktan çekinmemiştir.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/TnxzaGW3hj8" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
Farklı müzik tarzlarında bu tarz "diss"leri bol bol görüyoruz. The Beach Boys kendi dönemlerinde rakipleri "The Four Seasons"a bir şarkılarında saldırmış, Bob Marley and the Wailers eski yapımcıları Coxsone Dodd ve Duke Reid'a saldırmıştı. Bu arada Coxsone Dodd ismini ikinci kez okudunuz. Bir dönem reggae müziğinde tekel haline gelmiş bir prodüktör olduğu için sık sık müzisyenlerin sözlü saldırılarına uğruyordu.<br />
<br />
John Lennon'un 1971 tarihli "How Do You Sleep?" şarkısı da bir "diss" olarak nitelendirilir. Şarkıda açıktan olmasa da, bazı imgeler ile Paul McCartney ve özellikle de müzisyenliğine eleştiriler yöneltmişti. Belki de alay etmişti. Wild Man Fischer'ın Zappa'yı hedef alan "Frank" şarkısı da yine 1960'ların "diss" şarkılarına bir örnek olarak verilebilir.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/GWhcETYB3Wo" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
Gelelim asıl "diss" konusuna. Hip hop ve rap müziğindeki ilk diss'ler bizdeki aşık atışmalarına benzer yapıdadır. Şarkıcılar aynı sahnede belirli bir ritm üzerinde tamamen irticalen atışmaları özellikle 1980'lerde bu müziği sevenler arasından büyük olay haline geliyordu. Bu dönemlerde küfür ve hakaret yerine ince dokundurmalar, yaratıcılık ve kelime oyunları ön plandaydı.<br />
<br />
<br />
1980'lerin sonlarında ise yavaş yavaş işlerin rengi değişmeye başladı. Rap müzik popülerleşiyordu. İşin içerisine para girdikçe, çeteler, çatışmalar, siyaset, politika ve daha da fazla tetikleyici ortaya çıkmıştı. Olayın sertleşmeye başlaması 1987 yılında Boogie Down Productions rakibi Juice Crew’e verip veriştirdiği "The Bridge Is Over" ile rap dünyasında bildiğimiz tarzdaki "diss" olayı da başlamış oldu. Bu "diss" savaşı 90'ların başına kadar devam etti. Roxanne Shante isimli bir kadın rap'çi karşı tarafa saydırdı. O buna, bu şuna saydırdı derken tarihin ilk geniş kapsamlı hakaret savaşı yıllar boyu sürdü. Bu dönemde iki kadın rapçi olan MC Lyte ve MC Antoinette'in birbirlerine saldırması da önemli olaylardan sayılıyor. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-wpHJpxiNbr4/XUP_rJB8-9I/AAAAAAAAncM/g7Rdxfrvz0okQjFMmZyCEZ-Dq5WzXTBqgCLcBGAs/s1600/rap-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="395" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-wpHJpxiNbr4/XUP_rJB8-9I/AAAAAAAAncM/g7Rdxfrvz0okQjFMmZyCEZ-Dq5WzXTBqgCLcBGAs/s1600/rap-1.jpg" /></a></div>
<br />
1990'larda rap müziğin daha da popüler hale gelmesi ile hemen her büyük müzisyen açısından karşı gruplara veya müzikal rakiplerine saldırmak ve hakaret etmek hatta bunlar için "single"lar kaydetmek gayet doğal bir olay haline gelmişti. Buna büyüyen ekonomi, plak şirketleri arasında yaşanan savaşlar ve Amerika rap dünyasındaki east coast ve west coast mücadelesi eklenince "diss"lerin boyutu neredeyse savaş haline dönüşmeye başlamış ve hatta rakip gruplar arasında kan dökülen cinayetlerin işlenebildiği seviyeye ulaşmıştı.<br />
<br />
90'lı yılların başında Ice Cube ile N.W.A. arasında yaşanan atışmalar, Eazy-E, Dr. Dre, Snoop Dogg, LL Cool J gibi türün superstar'larının birbirlerine girmesi ile iyiden iyiye yükselmiş, 2Pac ile Notorious B.I.G. rekabeti ile olaylar savaşa dönmüştü. 90'ların sonunda rap ve hip hop iyiden iyiye popüler olmuş ve "pop" müzik haline gelince basınında ilgisini çekmişti. Sonunda east coast ve west coast müzisyenleri arasındaki fitil basınında sayesinde ateşlenmiş ve kan dökülmeye başlamıştı. Küfür ve hakaretler yerine mermi ve silahlara bırakmıştı.<br />
<br />
2000'lerin başında 90'lardan gelen bu "savaş" devam ediyor olsa da, işin mermi ve silah kısmı rafa kaldırılmaya başlandı. İşin çete boyutunun da ağırlığı azalmıştı. Politika ve siyaset konusundan ise bahseden bile yoktu. Olaylar artık basının ağzından sular akarak sayfalarında yer verdiği "promosyon" malzemesi haline gelmeye başladı. Bu "diss"ler reyting getiriyordu ve herkes bundan memnundu. Son yıllarda ise "diss" iyiden iyiye bir pazarlama halini aldı.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-IHDzCjAIWPY/XUQEjzCjqrI/AAAAAAAAncY/OCzCtJK37R8BeP1QklB57nQev8NqrzW5QCLcBGAs/s1600/rap-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="290" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-IHDzCjAIWPY/XUQEjzCjqrI/AAAAAAAAncY/OCzCtJK37R8BeP1QklB57nQev8NqrzW5QCLcBGAs/s1600/rap-2.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sagopa Kajmer</td></tr>
</tbody></table>
Türkiye'de ise rap daha underground bir müzik tarzı olarak bilindiğinden "diss" savaşları 20 yıl sonra memleketimize uğramıştı. Dönemin en önemli isimleri olan Sagopa Kajmer ve Ceza arasında 2000'lerin başında yaşanan olaylar ve karşılıklı atılan "diss"ler bu müzik türünün sevenleri açısından hala heyecanla anlatılıyor. Türkiye rap camiası, 1990'ların Amerikasındaki tadında "diss" savaşları ile 2000'li yıllarda tanışmış ve müziğin gitgide popüler olması ile hızlı şekilde işin pazarlama tarafına geçiş yapılmıştı.<br />
<br />
Günümüzde yaşananların başarılı birer promosyon faaliyeti olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Müzikal ve özellikle de içerik manasında son derece boş, hızlı tüketime yönelik örneklerin bu denli popüler hale gelip, her yerde karşımıza çıkmasının başka bir açıklaması olduğunu düşünmüyorum.Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-46383714965801012402019-08-02T09:35:00.000+03:002019-08-02T09:35:59.772+03:00Meg Myers - Take Me to the Disco<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-mdRZUFQgHZs/XUPZTx3OW4I/AAAAAAAAnb8/SMKhXqd_ttsG1Ag6MZyLukMqo-2tZKP1QCLcBGAs/s1600/meg-myers.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-mdRZUFQgHZs/XUPZTx3OW4I/AAAAAAAAnb8/SMKhXqd_ttsG1Ag6MZyLukMqo-2tZKP1QCLcBGAs/s1600/meg-myers.jpg" /></a></div>
<br />
Meg Myers, 1986 doğumlu Amerikalı şarkıcı-söz yazarı ve müzisyen. Aslen Tennessee'li olan Myers, müzik yapmak için Los Angeles'a taşındı. 2012'de Myers, ilk EP'si "Daughter in the Choir" yayınladı. Bu kısa albümün arkasında Atlantic Records ile plak anlaşması imzaladı. Anlayacağınız genç yaşlarda dikkat çekici bir yükselişe geçmiş.<br />
<a name='more'></a><br />
Benim müzisyen ile tanışmam aşağıda seyredebileceğiniz NPR Music Tiny Desk programındaki konseri sayesinde oldu. açılış parçası olan "Jealous Sea"yi dinleyince şarkıcının ses tonu ve söyleme tarzı hoşuma gidince albümlerini de edindim. <br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/vSMt8qbhu0w" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
Basit bir kasaba hayatı yaşayan ailesinin ardı kesilmez kavga dövüşü ve ayrılması yüzünden annesi ve üvey babası ile Florida'ya doğru yola çıkar.Kendisine bir kaçış yolu arayan Myers mutluluğu müzikte bulur. Klavyede şarkı yazmaya ve gitar öğrenmeye başlar. Kardeşi ile katıldığı Feeling Numb adlı bir grupta bas çaldı.<br />
<br />
20'li yaşlarında müzik alanında kariyer yapmak için Los Angeles'a taşınmaya karar verir. Küçük bir kasabada doğan bu ufacık taşralı kız oldukça utangaç bir tiptir. O dönem ki erkek arkadaşının da desteği ile bir yandan garsonluk yaparken bir yandan da müziğe devam eder. Bir süre sonra erkek arkadaşıyla ayrılır ancak müzik konusundaki ortaklıkları devam eder. Bu dönemin sonunda "Sorry" albümün yayınlanır. Myers'a göre, müziğindeki hedefi basittir, "İnsanları hissetmekten korkmasını istemiyorum"<br />
<br />
Myers, aslında grunge punk-rock dinleyerek büyümüş ancak ilerleyen yıllarda Sting, Led Zeppelin, Dire Straits, James Taylor ve Fleetwood Mac'in müziğinden etkilenmiş. Myers'in ayrıca ciddi bir Enya hayranı olduğuna da belirtmek lazım. Ki "Take Me To The Disco" albümünü dinleyince bu etkiyi rahatlıkla görebilirsiniz.<br />
<br />
Meg Myers'in "Take Me to the Disco" albümü bizi tabii ki diskoya götürmüyor ancak şarkıcının vokal yeteneklerini sergilediği son derece sakin yapıda bir albüm. "Jealous Sea" "Some People" ve "Tear Me to Pieces" şarkılarına özellikle dikkat.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allowtransparency="true" frameborder="0" height="350" scrolling="no" src="https://www.deezer.com/plugins/player?format=classic&autoplay=false&playlist=true&width=600&height=350&color=ff0000&layout=dark&size=medium&type=album&id=68109712&app_id=1" width="600"></iframe></div>
Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-81944461025093797852019-08-02T09:14:00.000+03:002019-08-02T09:14:02.188+03:00Kristy Kruger - Fever Of Unknown Origin<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-F2PiWWMR-fA/XUPUmXN3DHI/AAAAAAAAnbw/gNj39Z4Wt2AmcaNI40Ljmoq9NhQtOKyvACLcBGAs/s1600/counrty-2019-bir-ara.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-F2PiWWMR-fA/XUPUmXN3DHI/AAAAAAAAnbw/gNj39Z4Wt2AmcaNI40Ljmoq9NhQtOKyvACLcBGAs/s1600/counrty-2019-bir-ara.jpg" /></a></div>
<br />
Kristy Kruger, genç bir Amerikalı şarkıcı ve söz yazarı. Müziğinin arka planında Tom Waits, Emmylou Harris, Bessie Smith ve Aimee Mann'den ilhamlar var. Beş yaşından beri piyano çalmaya başlayan müzisyen genç yaşlarda müzik yarışmalarında boy göstermeye başlamış.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
Bu aktif müzik yaşamı ona burslu bir müzik eğitimi olanağı sağlamış. Los Angeles'ta okurken profesyonel müzik yaşamına gece kulüplerinde şarkı söylemek ile devam eder ve 1998 yılında "Apathy Bachelor of Apathy" isimli ilk albümünü yayınlar. Kruger, 2000 yılında yine kendi çabaları ile ikinci albümünü yayınlar. Bu albümden sonra daha iyi bir albüm yapabilmek için plak anlaşmaları da yapma şansı olur. Konsept yapıdaki "An Unauthorized Guide to the Human Anatomy" albümü hiç fena olmayan yorumlar alır.<br />
<br />
2019 yılında ise yeni albümü olan Fever Of Unknown Origin yayınlanır. Albümün geneli country tarzında. Ancak ilginçlik geleneksel caz ve blues, Dixieland, swing etkileri ile daha dinlenebilir -en azından country tarzına uzak bizler için- bir albüm ortaya çıkmış. İç bayıcı sakinlikte, kendini tekrar eden şarkılar yerine ortaya çıkan albüm ciddi anlamda eğlenceli sayılabilir. Bana sorarsanız ciddi Tom Waits etkilerine sahip.<br />
<br />
Albümü konu alma sebebim Kristy Kruger oldukça hoşuma giden ses tonu. Ayrıca vokale uygulanan hafif "vintage" etki gerçekten kulağıma hoş geldi. Albüm satın alınır mı, zannetmem ama stream servislerinden keyifle dinlenir diye düşünüyorum.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allowtransparency="true" frameborder="0" height="450" scrolling="no" src="https://www.deezer.com/plugins/player?format=classic&autoplay=false&playlist=true&width=600&height=450&color=ff0000&layout=dark&size=medium&type=album&id=72486262&app_id=1" width="600"></iframe></div>
Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-4824174725655535922019-07-22T14:56:00.003+03:002019-07-22T14:56:31.048+03:00Thom Yorke - Anima <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-YTVw1GvQ41Y/XTWkSKvnoWI/AAAAAAAAnBU/lR_Z7FPWBbcSs_KdL1aUUXXIr8sc4SEaQCLcBGAs/s1600/anima-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="607" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-YTVw1GvQ41Y/XTWkSKvnoWI/AAAAAAAAnBU/lR_Z7FPWBbcSs_KdL1aUUXXIr8sc4SEaQCLcBGAs/s1600/anima-1.jpg" /></a></div>
<br />
Thomas Edward Yorke, 1968 doğumlu İngiliz müzisyen ve çoğumuzun çok sevdiği meşhur Radiohead'in şarkıcısı ve ana söz yazarı. Çok enstrüman çalabilen müzisyen ağırlıklı olarak gitar ve piyano çalıyor. Yorke Northamptonshire'da doğdu. Ailesi, İngiltere'ye yerleşmeden önce İskoçya'da yaşadı ve burada okul arkadaşlarıyla Radiohead'i kurdu. Exeter Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra, Radiohead, plak şirketi Parlophone ile anlaştı ve ilk hitleri “Creep” ile tabiri caiz ise ortalığı yakıp yıktılar.<br />
<a name='more'></a><br />
Yorke'un müzik çalışmaları bununla sınırlı değil. Solo çalışmaları çoğunlukla elektronik müzikten oluşuyor. İlk solo albümü The Eraser, 2006 yılında piyasaya sürüldü. Yorke'nin ikinci solo albümü Tomorrow's Modern Boxes, 2014'te yayınlandı. 2019 yılında ise Anima'yı piyasaya sürdü.<br />
<br />
Yorke, insan ve hayvan hakları savunucusu , çevresel ve savaş karşıtı bir aktivist. Zaten sözleri siyasi temalar içeriyor. Müzik endüstrisinde, özellikle de Spotify gibi çevirimiçi devlerin ortaya çıkmasına da "kılanan" Yorke her fırsatta bunları eleştiriyor. Radiohead ve solo çalışmalarının imkan yok ise BitTorrent'ten indirilmesini bile savunuyor.<br />
<br />
Anima, dediğimiz gibi İngiliz müzisyenin üçüncü kişisel stüdyo albümüdür. Yorke ve yapımcı Nigel Godrich, canlı performanslar ve stüdyo çalışmaları yoluyla Anima'yı yavaş geliştirdiler. Netflix ve belirli IMAX sinemalarında yayınlanan ve Paul Thomas Anderson'ın yönettiği kısa bir film albüme eşlik ediyor. Aslına bakarsanız konsept yapıda bir albüm diyebiliriz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-7bmumJJ0LjI/XTWkWfe3dDI/AAAAAAAAnBY/BL9EKTuLp1sLNLz8NIZtK2ggBCkE-aYZQCLcBGAs/s1600/anima-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="338" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-7bmumJJ0LjI/XTWkWfe3dDI/AAAAAAAAnBY/BL9EKTuLp1sLNLz8NIZtK2ggBCkE-aYZQCLcBGAs/s1600/anima-2.jpg" /></a></div>
<br />
Yorke, bir müzisyenin tıkanması ve bununla gelen kaygıların ardından Anima'yı yazdı. Elektronik müzisyeni Flying Lotus'un doğaçlama döngülerinden canlı olarak gören Yorke ve uzun süredir birlikte çalıştığı Nigel Godrich ile Anima'yı benzer bir konsept üzerinde geliştirmeye karar verdiler. Konsept şu şekilde ilerledi, Yorke, Godrich'e tam anlamı ile hazırlanmamış şarkı parçacıklarını gönderecekti ve Godrich parçaları Yorke'un vokal olarak yazdığı kısa örnek ve döngüler olarak düzenleyecekti.<br />
<br />
Anima, "elektronik katmanlar ve yeniden oluşturulmuş gürültü" içeren elektronik müzik olarak tanımlanıyor. Yorke, albümün arkasındaki temanın; kaygı ve distopya içerdiğini söylüyor. Albüm psikanalist Carl Jung'un "anima ve animus" kavramlarına atıfta bulunuyor. Anima'nın müziği tarafı ise pek kelimelerle anlatılabilir bir şey değil. Hayaletvari frekanslar, kayan kanallar, kaotik orkestrasyon ve bunların yanında ismini bile bilemediğimiz bir çok elektronik efekt ve etki...<br />
<br />
Anima, duyurulmasından önce viral bir pazarlama kampanyası ile tanıtıldı. Haziran 2019’da, dünyanın dört bir yanındaki şehirlerde afişler, özel bir “hayal kamerası” ile kaybolan hayalleri kurtarabildiğini iddia eden bir şirket olan “Anima Technologies”in reklamını yapıyordu. Reklamda bulunan numara arandığında, Anima Technologies'in "yasadışı faaliyetler"den dolayı kapatıldığı mesajı çıkıyordu. Bu esnada ise "Not the News" şarkısı dinlenebiliyordu. Bu şarkıyı aşağıda dinleyebilirsiniz.<br />
<br />
Eğer imkan varsa Netflix'te yayınlanan kısa filmi seyredin, ayrıca <a href="https://www.youtube.com/watch?v=RBuj29gFvsM" rel="nofollow" target="_blank"><b>şuradaki </b></a>röportajı dinleyin. Albümün ortaya çıkması ve nasıl yapıldığı konusunda bir fikir sahibi olabilirsiniz. Albümdeki sözler son derece karmaşık ve anlaması zor. Oturup biraz düşünmeye sebep oluyor. Her yanıyla oldukça garip bir albüm.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/IZfCj7tuZ-E" width="600"></iframe><br /></div>
Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-89906261276328804062019-06-26T18:53:00.001+03:002019-08-03T09:18:33.665+03:00Prince – Originals (2019)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-pT3CMrLVvCA/XROUgAM4kaI/AAAAAAAAmoQ/z0wraUXW7yg4sOuxgMlSoV6mWo6Fs_eIwCLcBGAs/s1600/prince.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-pT3CMrLVvCA/XROUgAM4kaI/AAAAAAAAmoQ/z0wraUXW7yg4sOuxgMlSoV6mWo6Fs_eIwCLcBGAs/s1600/prince.jpg" /></a></div><b><span id="goog_1398376530"></span><span id="goog_1398376531"></span><br />
</b> <b><br />
</b> <b>Prince – Originals (2019)</b><br />
<b><br />
</b> 2016 yılında aramızdan ayrılan Prince’in dillere destan şarkı mahzeninde (<a href="https://officialpaisleypark.com/" rel="nofollow" target="_blank"><b>Paisley Park-The Vault</b></a>) bekleyen gizli cevherleri birbiri ardına gün yüzüne çıkıyor. Ölümünden sonra sanatçının özel ve sanat hayatını, ayrıca müzikal mirasını temsil eden “The Prince Estate” kurumu, içinde bulunduğumuz yüzyılın sonuna kadar her yıl bir Prince albümü çıkaracak kadar şarkımız var gibi “<a href="https://consequenceofsound.net/2018/04/inside-princes-underground-bank-vault/" rel="nofollow" target="_blank"><b>fantastik</b></a>” bir demeç vermişti. Benim o kadar yaşamaya niyetim yok, ama her yıl yeni bir Prince albümü de fena olmazdı hani.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
<b>Yıl 2019, sıra “Originals” adı verilen heyecan verici bir derlemede.</b><br />
<br />
8 ay önce müzikseverlerle buluşan “<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2018/11/prince-piano-microphone-1983.html"><b>Piano and a Microphone 1983</b></a>” albümüyle müzikal dehasını bir kez daha göz önüne seren Prince, “Originals” ile tekrar karşımızda. Albüm, 1981–1991 yılları arasında, yani Prince’in müzikal üretiminin tavan yaptığı, tanınırlığı süperstar mertebesine ulaştığı döneme ait şarkılardan oluşuyor.<br />
<br />
İşlenen konsept “Piano and a Microphone 1983″ten çok farklı. Çünkü “Originals” Prince’in ağırlıklı olarak kendisinin yazıp bestelediği, ama söylemesi için başkalarına verdiği parçalardan oluşuyor. Prince’in gönlü bolluğundan mıdır, beğenmediğinden midir, bunu bilemeyiz ama, o canım parçalarını Kenny Rogers, Martika, The Bangles ve The Time gibi sanatçılara vermiş, yıllar boyunca da “bu parçaları bir de ben yorumlayayım” dememiş.<br />
<br />
İşte albümdeki parçalar ve ilk yorumlayanlar:<br />
<br />
<i>Tracklist:</i><br />
<i>1. Sex Shooter – Apollonia 6</i><br />
<i>2. Jungle Love – The Time</i><br />
<i>3. Manic Monday – The Bangles</i><br />
<i>4. Noon Rendezvous – Sheila E.</i><br />
<i>5. Make-Up – Vanity 6</i><br />
<i>6. 100 MPH – Mazarati</i><br />
<i>7. You’re My Love – Kenny Rogers</i><br />
<i>8. Holly Rock – Sheila E.</i><br />
<i>9. Baby, You’re a Trip – Jill Jones</i><br />
<i>10. The Glamorous Life – Sheila E.</i><br />
<i>11. Gigolos Get Lonely Too – The Time</i><br />
<i>12. Love… Thy Will Be Done – Martika</i><br />
<i>13. Dear Michaelangelo – Sheila E.</i><br />
<i>14. Wouldn’t You Love to Love Me? – Taja Sevelle</i><br />
<i>15. Nothing Compares 2 U – The Family (Sinead O’Connor – 1990 cover)*</i><br />
<br />
* “Nothing Compares 2 U” parçası The Family grubu için yazılmış bir parça, ancak Sinead O’Connor’un kavırlamasıyla üne kavuştu. <br />
<br />
<b>Prince Yorumları Bambaşka</b><br />
Albümü dinledikçe parçaların ilk duyduğumuz yılların yorum ve prodüksiyonlarına ne kadar benzediğine hayret edeceksiniz. Böylece Prince’in ne kadar titiz ve “anahtar teslimi” iş yapan bir müzik adamı olduğuna kanaat getirebilirsiniz.<br />
<br />
Yeni bir Prince albümü yetmiyormuş gibi tam 14 parçanın “Originals” albümüyle birlikte ilk defa yayınlanıyor olması da haliyle ayrı bir heyecan unsuru (15.parça “Nothing Compares 2 U” hariç – geçen yıl çıktı). 80’li yıllarda parçaları farklı sanatçılardan dinlemiş olanlar için oldukça keyifli bir albüm olduğunu düşünüyorum. Ustanın yorumuyla “Manic Monday“, “The Glamorous Life“, “Love… Thy Will Be Done” ve “Baby, You’re a Trip”i dinlemeniz yeterli. “Originals”, bazı müzik yazarları tarafından “demolardan meydana gelen albüm” şeklinde tanımlanmış olsa da, Prince demolarının birçok sanatçının tamamlanmış şarkısından daha kaliteli olduğunu unutmamak lazım.<br />
<br />
<b>The Prince Estate ve Tidal</b><br />
<br />
15 parçadan oluşan 63 dakikalık albüm NPG, Warner Bros. ve The Prince Estate etiketi taşıyor. Şarkı seçimi The Prince Estate adına Troy Carter ve Tidal Müzik Platformu adına Jay-Z tarafından yapılmış. Yayınlama önceliğini (haklarını) de almış olan Tidal “Originals” albümünü diğer müzik portallardan 14 gün daha önce, 7 Haziran 2019 tarihinde streaminge açtı.<br />
<br />
<b>Albümün (formatlara göre) çıkış kronolojisi:</b><br />
<br />
<i><b>7 Haziran 2019 </b></i><br />
<i>Standart Albüm – Streaming (Tidal)</i><br />
<i><b>19 Haziran 2019</b></i><br />
<i>Standart Albüm (2 Plak)</i><br />
<i>Deluxe (2 Plak-Mor renkli + CD)</i><br />
<i>Exclusive Limited Edition (2 Plak-Beyaz renkli) – sadece Prince Shop‘larda</i><br />
<i><b>21 Haziran 2019</b></i><br />
<i>Standart Albüm – Streaming (Spotify, itunes ve diğer müzik platformları)</i><br />
<i>Standart Albüm – CD</i><br />
<i>Standart Albüm – Dijital İndirme </i><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-0v8VW-QRX3E/XROUgNHJ9KI/AAAAAAAAmoM/lMER6_TQqMoOBC1h5HBtQA9JSgcRaetzwCLcBGAs/s1600/prince-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="329" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-0v8VW-QRX3E/XROUgNHJ9KI/AAAAAAAAmoM/lMER6_TQqMoOBC1h5HBtQA9JSgcRaetzwCLcBGAs/s1600/prince-2.jpg" /></a></div><br />
Hep deriz ya, her şeyin orijinali daha iyidir diye. “Originals”da baştan sona en ince ayrıntısına kadar sihirli dokunuşlarla işlenmiş, “keşke zamanında kendisi yayınlasaymış” dedirten bol miktarda parça bulunuyor. Dinleyin, seveceksiniz.<br />
<br />
Sevgiler, <br />
<br />
Sevgiler, <br />
<b>Aykut <br />
</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/search/label/Aykut%20%C3%96%C4%9Fer"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-HcboM3fp0vY/V-4nWDv09AI/AAAAAAAAJ1s/-aPus8B9zucLArbkjKRIiRX-wazJAbMqQCEw/s1600/aykutogerbanner.jpg" /></a></div>Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-86245582157731514812019-06-13T00:47:00.000+03:002019-06-14T00:56:06.481+03:00 2008 Universal Yangını ve Yokolan Müzik Tarihi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-A_6LTNlhpFU/XQFx0o0Mw8I/AAAAAAAAmOc/5yuSOrwwTSMix48YabuYeBhRaIY5iFlBQCLcBGAs/s1600/universal-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-A_6LTNlhpFU/XQFx0o0Mw8I/AAAAAAAAmOc/5yuSOrwwTSMix48YabuYeBhRaIY5iFlBQCLcBGAs/s1600/universal-1.jpg" /></a></div>
<br />
2008 yılında müzik dünyası, geçtiğimiz güne kadar kabul edilmemiş hatta gizlenmiş devasa boyutlarda bir zarara uğramış. Ancak bu durumdan ne müzisyenlerin, ne de müzik dinleyicilerinin tam olarak haberi yok. 20 ve 21 yüzyıl içerisinde kaydedilmiş bir çok şarkının, ki bu rakam şu an 500.000 olarak telaffuz ediliyor, master kayıtlarının Hollywood'daki Universal Stüdyoları'ndaki yangında yok olduğu yazılıp çiziliyor. The New York Times Magazine'de yayınlanan yeni bir makaleye göre yangının üzerinden geçen 11 yıl boyunca Universal Music Group'un "aslında çok iyi bilinen gerçekleri, müzik dünyasından gizlendiği" iddia ediyor. Yani bu felaket bilinmesine rağmen bu zaman kadar sessiz kalınmış. Bu arada hakkını da teslim etmeden geçmeyelim, Jody Rosen tarafından kaleme alınan bu uzun makaleye <a href="https://www.nytimes.com/2019/06/11/magazine/universal-fire-master-recordings.html?module=inline" rel="nofollow" target="_blank"><b>buradan </b></a>ulaşabilirsiniz.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
İlk olarak olayı hatırlayalım. 1 Haziran 2008 sabahı, tadilat çalışmaları süren New England Street” setlerinin çatılarında kaynak işlemleri yapılmaktadır. Bu devasa set ve depo kompleksi çok sayıda film makarasına ev sahipliği yapıyormuş. Bunun yanında Universal Music Group bayrağı altındaki birçok müzik firmalarının master kayıtlarını içeren ses kütüphaneleri bu depolar içerisinde bulunuyormuş. Bizlerin şimdiye kadar bildiği bilgilere göre evet burada bir müzik kitaplığı olduğu biliniyordu ancak master'ların burada olduğu hiç yazılıp çizilmemişti ta ki, Jody Rosen tarafından kaleme alınan uzun makaleyi okuyana kadar.<br />
<br />
Neredeyse 3,5 dönümlük bir alanı etkileyen yangını söndürmek tam bir gün sürdü; su ve köpük hemen her tür kimyasal malzemeyi kullanan itfaiyeciler sonunda depoların bir bölümünü yıkmak zorunda kaldılar. Uzun uğraşlar sonucunda yangın söndürülebildi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-q9Mv7AXFTb0/XQFyGhZ5LsI/AAAAAAAAmOo/y9I8ocijGD85z8nlBk8MZvphOZcibx3oACLcBGAs/s1600/universal-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="399" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-q9Mv7AXFTb0/XQFyGhZ5LsI/AAAAAAAAmOo/y9I8ocijGD85z8nlBk8MZvphOZcibx3oACLcBGAs/s1600/universal-2.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
O dönemlerde, medya kuruluşları, haber kanalları King Kong temalı eğlence parkının ve deponun video bölümlerinin zarar gördüğünden bahsetmişlerdi. Neredeyse tamamen tahrip olmuş gerçek hazinenin aslında master bantları içeren ses kayıtları kütüphanesi olduğu bilinmiyordu. Kaybın detayları çok acı verici maalesef...<br />
<br />
Yazılan çizilenlere göre müzik dünyasının en önemli etiketlerinden Decca'nın arşivi, önemli bir blues kayıt firması olan Chess kayıtlarının, Impulse Jazz kayıtlarının bunun yanında MCA, ABC, A&M, Geffen ve Interscope gibi göreceli daha yeni plak firmalarının da master bantları bu depolarda saklanıyordu. Tüm bu master kayıtların tamamen yandığı, bazı plak firmalarının tüm arşivlerinin yokolduğu söyleniyor. <br />
<br />
Decca kayıtları arasında Louis Armstrong, Duke Ellington, Al Jolson, Bing Crosby, Ella Fitzgerald, Judy Garland gibi isimler var. Yine iddialara göre Billie Holiday’in tüm Decca kataloğundaki albümlerinin master kayıtları tamamen yok olmuş. Chuck Berry’nin Chess plak firması için yaptığı neredeyse tüm albümlerinin, Muddy Waters, Howlin’ Wolf, Willie Dixon, Bo Diddley, Etta James, John Lee Hooker, Buddy Guy ve Little Walter gibi blues müziğin bir dönemine ismini altın harflerle yazdırmış kayıtları gyanıp kül olanlar arasında. Aretha Franklin'in müzik kariyerinin ilk başlarında kiliselerde babasıyla yaptığı kayıtların da yanan bantlar arasında olduğu söyleniyor. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-V3utPHt6uyg/WDLM6cDCP6I/AAAAAAAALpY/bOIhUBc_LS4pbwxmSN08sJfdOUd5q-Q3wCLcB/s640/blue-train-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="375" data-original-width="600" src="https://3.bp.blogspot.com/-V3utPHt6uyg/WDLM6cDCP6I/AAAAAAAALpY/bOIhUBc_LS4pbwxmSN08sJfdOUd5q-Q3wCLcB/s1600/blue-train-3.jpg" /></a></div>
<br />
Buddy Holly’nin tüm master kayıtları yangında gitmiş. John Coltrane’nin Impulse kayıtlarının tamamen yok olduğu iddialar arasında. Duke Ellington, Count Basie, Coleman Hawkins, Dizzy Gillespie, Max Roach, Art Blakey, Sonny Rollins, Charles Mingus, Ornette Coleman, Alice Coltrane, Sun Ra, Albert Ayler, Pharoah Sanders ve çok daha fazlası kaybedilenler arasında. Liste çok uzun ve maalesef çok önemli.<br />
<br />
Bir master kayıt bir şarkının orijinal ses kaydıdır. Master kayıtları olmadan, Spotify, Tidal, Deezer veya benzeri servislerde bir şarkıyı dinleyebilirsiniz, ancak duyduğunuz şarkı, orijinal master banttan elde edilmiş bir kopyadır. Daha düşük kalitelidir, her sesi ihtiva etmeyebilir. Bu yangın evet görünürde bir sürü yayınlanmamış albümü, şarkıyı, B side'ları, konser kayıtlarını kül etti. Ancak yayınlanmış ve şu an bile dinlediğimiz bir çok şarkının artık orijinalinden ne kadar eksik olduğunu asla bilemeyeceğiz. Evet Duke Ellington, Count Basie, Coleman Hawkins, Dizzy Gillespie, Max Roach şarkıları, büyük bir ihtimalle tarihten silinmedi ancak daha az tanınan müzisyenlerin bir çok şarkısı uçup gitti maalesef. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-fuyvfWQEJqs/V_JCT2PBwGI/AAAAAAAALDE/fHVI9Xrm5gswXtYmUvXmaZq5mGU0xoiUACLcB/s1600/e17.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" src="https://4.bp.blogspot.com/-fuyvfWQEJqs/V_JCT2PBwGI/AAAAAAAALDE/fHVI9Xrm5gswXtYmUvXmaZq5mGU0xoiUACLcB/s1600/e17.jpg" /></a></div>
<br />
Universal Music Group kendi içerisinde bu yangının yarattığı yıkımı biliyor ve kabul etmiş. Rosen’ın makalesinde yer alan bir şirket içi yazışmada bu durum tespit edilebiliyor. Ancak şirket dışına bu bilgi verilmiyor. Jody Rosen makalesini yazarken yetkililere ulaşmış. Aldığı cevap yangında kaybedilmiş kayıtların eserlerin tek kopyası olmadığını imiş. Ancak Universal Music Group'un operasyon müdürü olan eski Randy Aronson, “insanlar gerçek hikayeyi öğrenirse, Universal'in büyük bir öfkenin hedefinde olacağını biliniyordu ve saklandı" diyor<br />
<br />
Universal Music Group , New York Times Magazine’in yangın makalesinden sonra açıklamalarını düzeltiyor. Ses kayıt kütüphanesinin yangında hasar gördüğünü reddetmiyor ancak “olayın ve yandığı söylenen bantlar konusunda bir çok yanlışlığın, yanıltıcı ifadelerin, çelişkilerin ve yanlış anlaşılmaların” bulunduğu iddia ediyor. Eh arkadaş bunca senedir neredeydiniz diye sorarlar adama. Ki tahminen çok acı şekilde sorulacak bu soru...<br />
<br />
Yangından sonra, müzik kütüphanesinde yanan master'ların bir şekilde kütüphaneye eklemek için iki yıllık bir proje başlatılır ve tahminlere göre, kayıtların yaklaşık olarak beşte birinin “sonik olarak alt düzey kopyalar bulunarak” kurtarılması ile sonuçlanır. Geriye kalan yüzbinlerce şarkının ise akıbetini bilemiyoruz haliyle....<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://stereomecmuasi.com/SM-Resimler/2015/03/tidal-hifi_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://stereomecmuasi.com/SM-Resimler/2015/03/tidal-hifi_3.jpg" data-original-height="352" data-original-width="600" /></a></div>
<br />
Benim kendime sorduğum asıl soru şu, 2008'den beri hayatımıza tam gaz girmiş, dijital müzik servisleri Tidal, Apple Music, Spotify, Deezer ve diğerlerinde biz tam olarak ne dinledik. Bunca senedir re-master yapılan ve satışa sunulan CD'ler, plaklar ve diğer medyalar ne idi. Eğer Jody Rosen tarafından kaleme alınan bu uzun makale doğru ise -ki ben doğruluğuna inanıyorum- koca bir yalanın içinde oradan oraya gitmişiz ve gerçeklerden haberimiz yokmuş...<br />
<br />
<i>Fotoğraf 1: Gabriel Bouys /AFP</i><br />
<i>Fotoğraf 2: Kevork Djansezian/Associated Press</i>Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-37512642865108515222019-06-07T12:20:00.003+03:002019-06-07T12:20:43.431+03:00Sonny Rollins - The Bridge<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-dQYH99fc_fU/XPosOi1iPYI/AAAAAAAAmIY/KwtGjuR3yHM9T1fWPpaSEX9ClkXsFoQiwCLcBGAs/s1600/sonny-2019-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-dQYH99fc_fU/XPosOi1iPYI/AAAAAAAAmIY/KwtGjuR3yHM9T1fWPpaSEX9ClkXsFoQiwCLcBGAs/s1600/sonny-2019-1.jpg" /></a></div>
<br />
Sonny Rollins, 1930 yılında New York City kentinde doğdu. Eskilerin meşhur Harlem'inde büyüdü. Yazılanlara göre ilk saksafonunu yedi yaşında hediye aldı. Sonny Rollins, müzik hayatına ilk olarak piyano ile başladı, arkasında alto saksafona geçiş yaptı ve 1940'ların ortalarında alto saksafonda karar kıldı. İlk kayıtlarını 1949 yılının sonlarında bebop şarkıcısı Babs Gonzales ile beraber yaptı. Birkaç ay sonra farklı çalma tekniği ile dikkatleri üzerine çekmeye başladı ve dönemin önemli piyanistlerinden Bud Powell ve trompetçi Fats Navarro ile birlikte çalma imkanı buldu.<br />
<br />
<a name='more'></a>1950'lerin başlarında Sonny Rollins başını derde sokmaya başladı. İlk önce silahlı soygun suçuyla tutuklanarak hapishane günleri başladı. Hemen ardından salıverildi fakat rahat durmayıp uyuşturuculara bulaştı ve yeniden hapishanenin yolunu tuttu. Tüm bu hengamenin arasında Miles Davis, Modern Jazz Quartet, Charlie Parker ve Thelonious Monk gibi isimlerle beraber çalma fırsatı yakaladı. Biyografyasında bu dönemleri oldukça ilginç bir şekilde anlatır. 1954 yılında "Oleo", "Airegin" ve "Doxy" gibi çok ünlü olacak kompozisyonlarını kaydetti.<br />
<br />
1950'lerin ortasında Sonny Rollins uyuşturucuyu bırakabilmek için rehabilitasyona başlar. Uzun uğraşların sonunda uyuşturucudan kurtulmayı başarır. Daha sakin bir hayat için Chicago kentine taşınır ve trompetçi Booker Little ile sıkı bir arkadaşlık dönemi başlar.<br />
<br />
The Bridge, 1962'de kaydedilen ve geleneksel olarak üç yıllık bir ortadan kaybolma macerasından sonra yayınlanan bir albümdü. 1950'lerin sonralarında Rollins yayınladığı müthiş albümlerinde etkisi ile şöhreti sahibi olmuştu caz dünyasından. Bu hızlı yükselişin beklenmedik olması Rollins'i enstrümanı konusunda iyice odaklanmaya itti. ,Yazılan çizilenlere göre New York Williamsburg Köprüsü'ne gider hangi mevsim olursa olsun 15-16 saat çalarmış. Bu dönemde Ornette Coleman'ın caz müziğine getirdiği yeniliklerden de etkilenmiş ve müziğin içerisine bu etkiyi de bir şekilde eklemeye başlamıştı. Özellikle "<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/11/ornette-coleman-shape-of-jazz-to-come.html"><b>The Shape of Jazz to Come</b></a>" hemen her caz müzisyeninin dikkatini çekmişti. Coleman albümlerinde yaptığının daha fazlasını canlı performanslarda ortaya koyuyor ve eleştirilerin yanında hayranlıkta topluyordu. Rollins'te bu durumdan etkilenmişti.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-PQlMeAktwHg/WBMUuMLZosI/AAAAAAAALYk/XGt0_0Fs1TkyuzA9F4AEKh1dn-9Nud8tACLcB/s1600/sonny-rollins-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="395" data-original-width="600" src="https://2.bp.blogspot.com/-PQlMeAktwHg/WBMUuMLZosI/AAAAAAAALYk/XGt0_0Fs1TkyuzA9F4AEKh1dn-9Nud8tACLcB/s1600/sonny-rollins-3.jpg" /></a></div>
<br />
<b><a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2011/09/sonny-rollins-east-broadway-run-down-lp.html">East Broadway Run Dow</a>n</b>, Tenor Madness, Way Out West ve özellikle de <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/10/sonny-rollins-saxophone-colossus.html"><b>Saxophone Colossus</b></a> albümlerini yayınlamış dev bir müzisyenin bu 3 yıllık ara sonrasında yapacağı albüm merakla bekleniyordu.<br />
<br />
Sonny Rollins yanına gitarda Jim Hall, basta Bob Cranshaw ve davulda Ben Riley gibi müthiş bir kadro almıştı. Ortaya çıkan albüm ise The Bridge idi. Albüm yayınlandığında farklı tepkiler ile karşılaştı. Yukarıda saydığım albümlerden farklıydı ancak başarılı idi. Zaten önemi ve değeri ilerleyen yıllarda daha fazla ortaya çıktı diyebiliriz.Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-73515453628838712932019-06-07T11:54:00.001+03:002019-06-07T11:56:01.048+03:00Batushka - Panihida <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-GzD8S172r-A/XPomJXRx-rI/AAAAAAAAmIE/oRkXYroPG9EbpMdqUSeMY6UnUtuqI0kzACLcBGAs/s1600/batushka-2019-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-GzD8S172r-A/XPomJXRx-rI/AAAAAAAAmIE/oRkXYroPG9EbpMdqUSeMY6UnUtuqI0kzACLcBGAs/s1600/batushka-2019-1.jpg" /></a></div><br />
Müzik dünyası her zaman çok garip. Geçtiğimiz senelerde yere göğe koyamadığım ve Black Metal camiasında da büyük beğeni kazanan <b><a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/08/batushka-litourgiya.html">Litourgiya</a> </b>albümünün devamı beklenirken ortalık fena karıştı. Grubun üyeleri narasında çıkan kavga sonucu bir anda 2 grup ortaya çıktı ve herkes kendini gerçek Batushka ilan etti. Bu gruplar Drabikowski's Batushka ve Krysiuk's Batushka olarak isimlendiriliyor. Ancak mahalle kavgası bir anda hukuk kavgasına dönüşünce ne olacak kimsenin bir fikri yok. Konuyu en güzel anlatan videoyu aşağıya ekledim :)<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: center;"><iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/h7Ln-STvrns" width="560"></iframe></div><br />
Şaka bir yana olayı kısaca özetleyeyim sizler içi. Batushka grubu aslında bir yan proje olarak gitarist Krzysztof tarafından tasarlanıyor ve 3 kişi tarafından kuruluyor. Krzysztof'un albüm yapmak veya grubu ön plana çıkartmak gibi bir önceliği yok. Neyse zaman içerisinde yeni albüm projesine başlayalım bari diyorlar ve vokalist olarak Barthomiej Krysiuk ile anlaşıyorlar. Zar zor ilk şarkı kaydedilip müzik camiasında büyük bir coşku ile karşılanınca işler yavaş yavaş karışmaya başlıyor. Barthomiej Krysiuk projeyi iyice ele alıyor grubun imajını, sahne kıyafetlerini hatta konser setup'ını dahil her şeyini tasarlamaya koyuluyor. Bu sırada Krzysztof albümü yazıyor. Albüm tam anlamı ile bomba etkisi yapıyor. İşler ondan sonra karışmaya başlıyor. Konserler vesaire başlıyor yani kısacası para akmaya başlıyor. Bu sırada gitarist Krzysztof proje benimdir benim deyip diğerlerine hafif hafif üstünlük taslamaya başlıyor. En sonunda ortalık birbirine girip sosyal medya hesapları üzerinden kavga başlıyor. Krzysztof mahkemeye gidiyor ve Batushka'nın her türlü hakkının kendisine ait olduğu konusunda karar aldırıyor. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-JJNSxmetGyw/XPomJG0F1nI/AAAAAAAAmIA/4uPlaBzw2ikrukoS7oIRlAX60CKLwi4HQCLcBGAs/s1600/batushka-2019-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="399" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-JJNSxmetGyw/XPomJG0F1nI/AAAAAAAAmIA/4uPlaBzw2ikrukoS7oIRlAX60CKLwi4HQCLcBGAs/s1600/batushka-2019-2.jpg" /></a></div><br />
Gün sonunda iki tane aynı adlı grup var en hakikisi benim diyor. Panihida, grubu asıl kuran gitarist Krzysztof'un grubunun albümü. Açık konuşmak gerekirse her hali ile <b><a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/08/batushka-litourgiya.html">Litourgiya</a> </b>albümünün devamı olduğunu görüyoruz. Ancak albüm aceleye mi geldi bilinmez prodüksiyon kötü. Şarkılar konusunda koral bölümler nedense çok geri planda ki, grubun bu denli ilgi çekmesinin asıl sebebi bu. Dinlenir mi evet ama maalesef harika bir albüm olmuş diyemem. Bugünün Black Metal camiası için farklı bir albüm ancak grubun bir önceki albümüne göre direkt olarak başarısız.<br />
<br />
Eh bu kadar mahalle kavgasının arkasından ne bekliyorduk ki.... Drabikowski'nin Batushka'sını da yakında görürüz...<br />
<br />
<b>Tolga</b><br />
<br />
Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-71196248949011678572019-06-07T11:25:00.001+03:002019-06-07T11:25:43.672+03:00Bad Religion - Age of Unreason<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-G3Z873GrCig/XPofYwvqy2I/AAAAAAAAmHw/eb4_lcMczrcQ-bl-6FAeookMNMsBzBjRQCLcBGAs/s1600/bad-religion-2019-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-G3Z873GrCig/XPofYwvqy2I/AAAAAAAAmHw/eb4_lcMczrcQ-bl-6FAeookMNMsBzBjRQCLcBGAs/s1600/bad-religion-2019-1.jpg" /></a></div>
<br />
Çok uzun zamandır beklenen yeni Bad Religion albümü sonunda yayınlandı. Age of Unreason, Amerikalı punk rock grubu Bad Religion’nın on yedinci stüdyo albümü. Sırasıyla Greg Hetson ve Brooks Wackerman'ın yerini alan gitarist Mike Dimkich ve davulcu Jamie Miller'ın yer aldığı grubun ilk stüdyo albümü olarak grubun şanlı tarihine geçen albüm beklentilerin çok ötesinde çok çok başarılı.<br />
<br />
<a name='more'></a>Age of Unreason'ın meraklılara sunulması aslında biraz yılan hikayesine dönmüştü. Bir önceki albüm "True North" 2013'te yayınlanmıştı. El insaf bu kadar ara verilir mi ya. Albümden çıkan single'lar "My Sanity", "Within Chaos" ve videosunu aşağıda seyredebileceğiniz "Do the Paranoid Style" aslında gelen albümün ne olacağı ile alakalı bir fikir vermişti. Ancak albümün genelinin bu denli başarılı olacağını ben tahmin etmedim valla.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/GEbd76i1S6Q" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
"True North" yayınlandıktan sonra Bad Religion dönem dönem canlı konser performansları ile ortaya çıkmıştı. Üyelerin kendi solo projeleri derken süreç uzadıkça uzadı. Arada bir de yayınlanan kitaplar vs var. Tüm bu hikayeler devam ederken şarkı yazma süreci başladı. Söylenenlere göre albüm 2 yıllık bir çalışmanın sonucu. Bir punk rock albümünün hazırlanması bu kadar uzun sürer mi derseniz söz konusu olan Bad Religion olunca oluyor işte.<br />
<br />
Bad Religion her zaman politik olaylara hemde dönemin sosyo ekonomik durumuna uygun bir gruptur. "True North" 2013'te yayınlandığında o dönemin Amerikası ve dünyası oldukça farklıydı. Özellikle Amerika'da Cumhuriyetçilerin adayı Trump reisin iktidara gelmesi, Alt-Right hareketi gibi ülkenin kimyasının derinden etkileyen olaylar karşısında Bad Religion açmış ağzını yummuş gözünü ancak bunu büyük bir incelik ile yapmış. "The Kids Are Alt-Right" şarkısına bakmak yeter artar bile... <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-K4hXSr-O0eE/XPofY-BG83I/AAAAAAAAmHs/oi8TYkD9uNIUFdbTjuQ8wnM-Zb28BkYtwCLcBGAs/s1600/bad-religion-2019-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="338" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-K4hXSr-O0eE/XPofY-BG83I/AAAAAAAAmHs/oi8TYkD9uNIUFdbTjuQ8wnM-Zb28BkYtwCLcBGAs/s1600/bad-religion-2019-2.jpg" /></a></div>
<br />
Valla Age of Unreason benden tam not hatta yıldızlı pekiyi aldı. Beklentilerimi karşılamayı bırakın aştı bile diyebilirim. Türün meraklısı zaten kaçırmaz ama en azından dünyanın geldiği yeni duruma eleştirisel bakan insanalrın en azından şarkı sözlerine bir bakmasında fayda var. Bu eleştirileri Carly Rae Jepsen'nin yeni albümünde bulamayacağınız kesin :)<br />
<br />
<b>Tolga</b>Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-79493142274212077402019-05-20T11:36:00.000+03:002019-05-20T11:36:07.215+03:00Kore'den Değişik Bir Tat: SsingSsing<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-gvfT23C1HME/XN_D71mqDpI/AAAAAAAAlxo/rIGbFab_s8UQAbBWGw0EX-aXL5gK9RCbwCLcBGAs/s1600/ssingssing-0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://2.bp.blogspot.com/-gvfT23C1HME/XN_D71mqDpI/AAAAAAAAlxo/rIGbFab_s8UQAbBWGw0EX-aXL5gK9RCbwCLcBGAs/s1600/ssingssing-0.jpg" /></a></div>
<br />
Kore'nin son yıllarda müzik ihracatı deyince ilk önce aklınıza K-Pop geliyordur tahminen. Ancak geleneksel müzik tarzları ve <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2011/09/samulnori-record-of-changes-cd.html"><b>Samulnori</b></a>, son yıllarda <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2011/09/youn-sun-nah-same-girl-cd.html"><b>Youn Sun Nah</b> </a>gibi caz müzisyenleri ve özellikle de klasik müzik alanında harika müzisyenler yetiştirip ihraç ediyor G. Kore. Geçtiğimiz ay içerisinde SsingSsing diye grup keşfettim bunu sizlerle de paylaşmak isterim. İlk önce nasıl keşfettiğimi söyleyeyim. Boş zamanım olduğunda NPR Music Tiny Desk programlarını seyrettiğimi belki bilirsiniz. İşte aşağıdaki canlı performans denk gelince bu ne ya dedim... Başladım araştırmaya...<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/QLRxO9AmNNo" width="560"></iframe><br /></div>
<br />
SingSsing, Kore folk müziğini glam rock, disco ve psychedelic rock öğeleriyle karman çorman hale getirerek müthiş bir füzyon yapan bir grup. Dünya çapında tanınmaları da yukarıdaki performans sayesinde olmuş. Grubun solistlerinden bir tanesi Lee Hee-moon (aşağıdaki fotografta kırmızılı kıyafetlilerden en sağdaki abi) Kore müzik piyasasında oldukça tanınan bir kişi, geleneksel müzik tarzlarını icra eden bir müzisyen.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-8McD6zThWPM/XN_AklLYwuI/AAAAAAAAlxc/XaUbdUkylZM-z0MTJZ_tkMglyXg2dbL4QCLcBGAs/s1600/ssingssing-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="443" data-original-width="600" src="https://3.bp.blogspot.com/-8McD6zThWPM/XN_AklLYwuI/AAAAAAAAlxc/XaUbdUkylZM-z0MTJZ_tkMglyXg2dbL4QCLcBGAs/s1600/ssingssing-1.jpg" /></a></div>
<br />
Grup, 6 kişiden oluşuyor. Yukarıda bahsettiğim Lee Hee-moon, yine kırmızı kıyafetli en soldaki Shin Seung-tae ve ortadaki Shin Seung-tae'nin yanında basçı Jang Young-gyu, davulcu Lee Chul-hee ve gitarist Lee Tae-won.<br />
<br />
2010 yılında kurulan grup uluslararası tanınırlığı 2017 yılında kazanıyor. Grup tarzlarını “abartılı bir görsel tarz ve sahne şovu ile birlikte, rock grubu müziğine sahip otantik Kore geleneksel vokalleri” olarak tanımlıyor. Yukarıda görebileceğiniz üzere vokalistler garip kostümler ve aksesuarlar kullanıyor. Vokalistlerin ikisi erkek olmasına rağmen kadın kıyafetleri ile sahneye çıkıyor. Sebep tahmin ettiğiniz "şey" değil...<br />
<br />
“Kore geleneksel sanatında baksu denilen erkek şamanlar bir erkeğin vücuduna sahip. Ancak medyumlar olarak, tek bir cinsel kimliğe ihtiyaç duymuyorlar çünkü hem erkek hem de kadın ruhlarına kanalize olabiliyorlar. Bir kadın karakterini oynayıp şarkı söylediğimde, erkek bir sorikkun (şarkıcı) olduğum gerçeğinin üstesinden gelmem ve performansa daha nötr, uniseks bir his getirmeye çalışıyorum ”<br />
<br />
SsingSsing'in müziğine asıl etki eden şey; başkent Seul çevresindeki Gyeonggi Sori adı verilen tarzdır. Bunun haricinde Seodo Sori, Hwanghae / Pyeongan türküleri ve şamanist-ritüel tabanlı yerel tarzlar yine müziklerinin içerisine harmanlanmış. Hakan Bey bunlar nedir derseniz çok vakıf değilim yavaş yavaş anlamaya çalışıyorum. Biz kısaca bölgesel tarzlar diyelim işte :)<br />
<br />
Bu tarz bir manzara Ortadoğu ülkelerinde tüyleri ürperten bir manzara olarak nitelendirilebilir. Ancak bakın SsingSsing için Kore Dışişleri Bakanlığı ne demiş.. “insanların geleneksel ritüellerden uzak durma eğiliminde oldukları hızla büyüyen bir toplumda, SsingSsing'in, 21. yüzyıl kent vatandaşları için ulaşılabilir, çok eğlenceli bir tarzla Kore'nin kültürel kökleriyle temas halinde olmalarını takdirle karşılıyoruz. Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar :)<br />
<br />
Bu grubu nasıl dinleriz derseniz çeşitli müzik platformlarında bulunabilen grupla aynı ismi taşıyan 4 şarkılık bir EP, yukarıda eklediğim NPR Music Tiny Desk konseri ve birkaç canlı performans hariç fazla seçeneğimiz yok şimdilik....<br />
<br />Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-45634847466967923512019-05-19T15:27:00.000+03:002019-05-19T15:28:08.141+03:00Howard Jones - Transform (2019)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-oy-Ou9CeMNQ/XOFLWIbZULI/AAAAAAAAlyQ/U0tbJr1n5PcmXmKkX_qh1e5WxpPU0rlmACLcBGAs/s1600/howard-jones-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://3.bp.blogspot.com/-oy-Ou9CeMNQ/XOFLWIbZULI/AAAAAAAAlyQ/U0tbJr1n5PcmXmKkX_qh1e5WxpPU0rlmACLcBGAs/s1600/howard-jones-1.jpg" /></a></div>
<br />
Günümüz popüler müziğinde sırası gelip bir süre sonra rafa kaldırılan müzik türlerini ve akımlarını tekrar gün yüzüne çıkarma süreci devam ediyor. Bu motto doğrultusunda funk, disko, New Jack Swing, synthpop gibi müzik türleri/akımları çağdaş dokunuşlarla dinleyiciyle buluştu, buluşmaya da devam ediyor.<br />
<a name='more'></a>Dönem müziğini ve akımlarını suni teneffüsle geri getiren yeni sanatçı ve yapımcıların yanında söz konusu müzik türlerini bizzat yaşatan, hatta yaratan 'eskiler'i gözardı edemeyiz. Bu bağlamda geçtiğimiz hafta piyasaya taze çıkan yeni bir Howard Jones albümünü dinledim. İyi ki dinlemişim. Dinlerken ister istemez sanatçının önceki çalışmalarını da anımsadım, onlara da kulak kabarttım. Zorundaydım, çünkü Howard Jones 80'li yıllarda pop müziği tanımlayan synthpop furyasının merkezinde olan bir şarkıcıydı, yanı sıra benim de kahramanlarımdan biriydi. 2-3 sene boyunca şarkıları listelere ve hafızalarımıza adeta demir atmıştı.<br />
<br />
<blockquote class="tr_bq">
<i>Synthpop nedir? (kaynak: Vikipedi)<br />
Synthpop (kısaltma.: synthesizer pop; veya teknopop olarak da bilinir), 1970'lerin sonlarında ön plana çıkan new wave müziğinin bir alt türüdür.</i></blockquote>
Söz yazarı, besteci, yapımcı, şarkıcı ve synthesizer üstadı Howard Jones ilk olarak 1984 yılında çıkardığı "Human's Lib" albümü ile tanındı. "<a href="https://youtu.be/w34vnz_LEX4" rel="nofollow" target="_blank"><b>What Is Love</b></a>", "<a href="https://youtu.be/9fjg7N_mGaU" rel="nofollow" target="_blank"><b>New Song</b></a>" ve "<b><a href="https://youtu.be/L2H_7ralvK0" rel="nofollow" target="_blank">Hide </a><a href="https://youtu.be/L2H_7ralvK0" rel="nofollow" target="_blank">& Seek</a>"</b> parçalarıyla ünlenen Jones önce ülkesi İngiltere ve Avrupa'yı kasıp kavurdu. 1985 yılında "Dream Into Action" albümüyle mevcut portföyüne Amerika kıtasını da kattı. "<a href="https://youtu.be/-OO9LloDSJo" rel="nofollow" target="_blank"><b>Things Can Only Get Better</b></a>", "<a href="https://youtu.be/UWglhugZZ-c" rel="nofollow" target="_blank"><b>Life in One Day</b></a>". "<a href="https://youtu.be/pekhxxngQ3s" rel="nofollow" target="_blank">No One Is to Blame</a>" teklileri ve aynı yıl Live Aid performansıyla başarısını perçinledi.<br />
<br />
Yıllar gelip geçti, zaman değişti. Howard Jones 90'lı yıllarda ve 2000'li yıllarda müzikal üretimine devam etti, ediyor. Bazen ana akıma uygun yapımlarla, bazen de oldukça özgün işlerle. Son olarak 2015 yılında "Engage" albümünde çeşitli müzik türlerini (elektronik/dans, deneysel, akustik, klasik ve film müziği) synthpop altyapısıyla harmanladı. <br />
<br />
İlk albümden bu yana 35 yıl geride kaldı. "Transform" ile synthpop köklerine dönmüşe benzeyen Howard Jones dinleyiciyi müziğiyle zaman makinası misali 80'li yıllara geri götürüyor. <br />
Bir röportajda Howard Jones bu albümde yenilikçi bir soundu hedeflediğini belirtmişti. Bu sebeptendir ki 'eski köye yeni adet' getirmesi için günümüzün iki önemli elektronik müzik yapımcısından destek almış. Bunlardan biri, çağdaş elektronik/dans müziği ve trance akımında müthiş bir özgeçmişe sahip BT, diğeri ise Howard Jones'un 2005 albümü "Revolution Of The Heart"ta ortak yapımcı olarak rol alan Robbie Bronnimann. Bu iki yapımcının modern dans müziği deneyimleri Howard Jones'un dehası birleşince tam da müzikseverlerin istediği bir albüm meydana gelmiş.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-ojuHQb834JA/XOFLV7a-W6I/AAAAAAAAlyM/Ohiaa0entDs8PD3hSaKkLBFrh8Ejg4arACLcBGAs/s1600/howard-jones-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="338" data-original-width="600" src="https://2.bp.blogspot.com/-ojuHQb834JA/XOFLV7a-W6I/AAAAAAAAlyM/Ohiaa0entDs8PD3hSaKkLBFrh8Ejg4arACLcBGAs/s1600/howard-jones-2.jpg" /></a></div>
<br />
"Transform"da The Human League, Yazoo gibi synthpop devlerin, hatta elektronik müziğin öncüsü Kraftwerk etkilerini dahi hissetmek mümkün. Hissetmemek zaten doğal olmazdı. 80'li yılların HoJo parçalarında alışılagelmiş neşeli melodileri yerini iniş çıkışları az olan tınılara bırakmış olsa da her bir parçada akılda kalıcı melodiler keşfetmek mümkün. Ağırlıklı olarak dans modunda seyreden albümde "Take Us Higher" ve "Hero In Your Eyes" upbeat repertuvarın arasında öne çıkan parçalar. "At The Speed Of Love" ve "Mother" şarkıları ise klasik HoJo downbeat incileri arasına girmeye aday. Eskileri aratan ufak ama önemli bir ayrıntı ise Jones'un 80'li yıllarda sıkça başvurduğu brass/horn orkestrasyonlarının bu albümde olmayışı.<br />
<br />
Bir müzisyenin tanınıp sevildiği tarzı sürdürmesi her zaman risk taşır. Sanatçının yaratıcılığını ve heyecanını sınırlar, müzikseveri de bir yerden sonra sıkar. Howard Jones'u "Transform" özelinde bu kumarın kesinlikle galibi sayabiliriz. Dinleyicinin keyif aldığı ve alacağı izlenimini ziyadesiyle edindim.<br />
<br />
Genelde upbeat/dans parçalarına yer verilmiş albümde en beğendiğim parçalar: "Beating Mr. Neg", "Hero in Your Eyes", "Transform" ft. BT, "Tin Man Song" ve şahane balad "Mother".<br />
Dtox Records etiketiyle 10 Mayıs 2019'da çıkan albüm dijital portallarda, CD ve plak formatlarında yayınlandı. Howard Jones'u daha önce tanıyıp dinlemiş olanlar "Transform"u çok seveceklerinden hiç şüphem yok. Tanımayanlar ise bir synthpop deviyle geç de olsa tanışma fırsatını yakalarlar. 7'den 77'ye Synthpop! Kaçırmayın derim.<br />
<br />
<i>Tracklist:</i><br />
<i>1. "The One to Love You" Howard Jones ft. BT 4:21</i><br />
<i>2. "Take Us Higher" 3:38</i><br />
<i>3. "Beating Mr. Neg" 5:41</i><br />
<i>4. "Transform" Howard Jones and BT 3:39</i><br />
<i>5. "Hero in Your Eyes" 4:17</i><br />
<i>6. "Tin Man Song" 5:58</i><br />
<i>7. "At the Speed of Love" Howard Jones and BT 4:12</i><br />
<i>8. "Eagle Will Fly Again" 4:13</i><br />
<i>9. "Mother" 4:41</i><br />
<i>10. "Stay with Me" 3:55</i><br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="encrypted-media" allowtransparency="true" frameborder="0" height="380" src="https://open.spotify.com/embed/album/2NzHWOKeR8JCiKBn50a3Y3" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
Sevgiler, Aykut<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/search/label/Aykut%20%C3%96%C4%9Fer"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-HcboM3fp0vY/V-4nWDv09AI/AAAAAAAAJ1s/-aPus8B9zucLArbkjKRIiRX-wazJAbMqQCEw/s1600/aykutogerbanner.jpg" /></a></div>
<br />Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-70809103214802464282019-05-18T09:54:00.000+03:002019-05-18T10:16:00.584+03:00Rammstein - Rammstein <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-QHYtIMNb9zY/XN-r8XaFJxI/AAAAAAAAlxE/8XYJrD5x5lYfSwLcmxUpTiVo_dTHfWWVgCLcBGAs/s1600/deutchland.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://3.bp.blogspot.com/-QHYtIMNb9zY/XN-r8XaFJxI/AAAAAAAAlxE/8XYJrD5x5lYfSwLcmxUpTiVo_dTHfWWVgCLcBGAs/s1600/deutchland.jpg" /></a></div>
Almanların son derece özgün müzik tarihine yeni bir sayfa eklemiş Rammstein'ın yeni albümü kendi isimlerini taşıyor. Yayınlanmadan önce çok fazla dedikodusu yapılan albüm için yayınlanan ilk video olan "Deutschland" ile herkesin ağzını açık bırakan grup sonunda albümü de yayınladı. Müzik tarihinde yeni bir türün başlangıcı olmayı başarmış Rammstein bu albümde bana sorarsanız beklentileri karşılıyor.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
1990'larda Almanya müzik piyasasında son derece özgün bir tarz dikkat çekmeye başlar. Bu tarzın ismi ise 1995 yılında Rammstein'ın <b><a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2011/09/rammstein-herzeleid.html">Herzeleid</a> </b>albümü ile konulur; Neue Deutsche Härte yani Yeni Alman Sertliği. 2000'lere gelindiğinde Hanzel und Gretyl, Letzte Instanz, Tanzwut, Megaherz, Stahlhammer, Fleischmann gibi onlarca grup bu akımın içerisinde sayılır ancak her zaman lider Rammstein olmuş ve müziklerini devamlı şekilde geliştirmişlerdir.<br />
<br />
2019 yılı başlarında yeni Rammstein albümünün geleceği dedikoduları iyice artmışken Mart ayının sonunda "Deutschland" videosu yayınlanır ve şarkısı dijital müzik platformlarında dinlenmeye açılır. Yoğun bir eleştiri içeren "Deutschland" şarkısı özellikle videosuyla da büyük ses getirir. Aşağıda seyredebilirsiniz.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/NeQM1c-XCDc" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
Bu şarkının ardından "Radio" şarkısının videosu da müzik sitelerinde boy göstermeye başlar..<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/z0NfI2NeDHI" width="600"></iframe><br /></div>
<br />
<br />
Hemen ardından da albüm yayınlandı. 2009 yılında yayınlanan<b> </b><a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2019/05/rammstein-liebe-ist-fur-alle-da.html"><b>Liebe ist für alle </b>da</a> ardından uzun seneler geçmesi sebebi ile albüm için beklentiler oldukça yükselti. Bence Richard Z. Kruspe, Paul Landers, Till Lindemann, Christian Lorenz, Oliver Riedel, Christoph Schneider ilerleyen yaşlarına rağmen beklentileri karşıladı.<br />
<br />
Öncelikle albümün biraz daha uzun olması beklentisi yüksekti. 46 dakika civarındaki albüm biraz kısa geldi diyebiliriz. Albümün genel yapısına baktığımızda "Deutschland" zaten başlı başına bir olay. Yoğun taşlama içeren şarkı sadece Almanya değil kıta Avrupa'sının önümüzdeki yıllarının en önemli sorununa şimdiden dikkat çekiyor. Albümdeki en büyük hit ve marş adayı ise hiç kuşkusuz "Puppe". Dinleyicilerin keşke daha uzun olsaydı diyecekleri şarkılardan sadece bir tanesi. Ayrıca "Sex" "Radio" ve "Diamant" şarkılarına da dikkat.. Rammstein bu albümde bol bol mesaj veriyor anlayana. Meraklıların burun kıvırmadan birkaç kez dinlemesini ve sözlere de dikkat etmesini tavsiye ederim....Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-86321514646412597242019-05-18T09:45:00.003+03:002019-05-18T09:45:34.200+03:00Rammstein - Liebe ist für alle da <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><a href="https://3.bp.blogspot.com/-zH4z8Wc9lfY/V-4jK_0x2bI/AAAAAAAAGh8/hXlKTEmyv7Q6PfsZh39BUe1Yr7iD2PBlACLcB/s1600/liebe.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://3.bp.blogspot.com/-zH4z8Wc9lfY/V-4jK_0x2bI/AAAAAAAAGh8/hXlKTEmyv7Q6PfsZh39BUe1Yr7iD2PBlACLcB/s1600/liebe.jpg" /></a></b></div>
<br />
<br />
<b>Rammstein - Liebe Ist Für Alle Da (CD veya 2 CD)<br />
Vagrant 602527195148 </b><br />
<br />
Rammstein'ın yeni albüm-nün yayınlanması bayağı bir olay olmuştu hatırlarsanız. Özellikle Pussy şarkısı için çekilen klip bazıları için tam anlamı ile bir skandaldı. Rammstein yeni albümünde senelerdir tutulan formülü uygulamaya devam etmiş ve yine ortaya başarılı bir albüm çıkmış.. Tabiri caizse birbirinden gaz şarkıların arasına Frühling in Paris, Haifisch ve hatta Pussy gibi daha melodik şarkılar serpiştirilmiş. Her zaman olduğu gibi şarkılar elektronik ritmlerle renklendirilmiş. Ich Tu Dir Wen, Waidmanns Heil ise klasik Rammstein sound'unda hızlı, güçlü ve akılda kalıcı şarkılar.<br />
<br />
Albüm son yıllarda tekrar yükselişe geçen endüstriyel metal türünü bence daha da hareketlendirecek türden. Booklet'inden, garip iç sayfa resimlerine, kayıt kalitesine kadar Rammstein bu türün en iyisi olduğunu tekrar kanıtlıyor. Almanlar, endüstriyel müzikte gerçekten rakipsizler. Türün meraklıları eleştirileri göz ardı ederek gönül rahatlığı ile edinebilirler. <br />
<br />
Müzik: 8/10<br />
Kayıt: 8/10Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-12513667257927977392019-05-18T09:18:00.002+03:002019-05-18T09:18:13.534+03:00Blues Pills - Lady in Gold<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-AJtdqrEeQqI/XN-jgJBOuiI/AAAAAAAAlv8/OFaTvuN0htI0PblkCZXH_cG-rPNTDzdDgCLcBGAs/s1600/blue-pills-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="599" data-original-width="600" src="https://3.bp.blogspot.com/-AJtdqrEeQqI/XN-jgJBOuiI/AAAAAAAAlv8/OFaTvuN0htI0PblkCZXH_cG-rPNTDzdDgCLcBGAs/s1600/blue-pills-1.jpg" /></a></div>
<br />
Blues Pills, 2011 yılında kurulmuş İsveçli bir blues rock grubudur. Müzik hayatlarına dört adet kısa EP ile başlayan grup ilk albümleri Blues Pills ile iyi bir çıkış yakalamış ve Ağustos 2016'da ikinci albümleri "Lady in Gold" başarılı çıkışlarını sürdürmeyi başarmışlardır.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Grubun temelleri 2011 yılında Zack Anderson ve Cory Berry'nin birlikte kurdukları Radio Moscow ile atılıyor. İkiliye California'da yaşayan şarkıcı Elin Larsson katılır ve birlikte iki demo parçası kaydederler ve onları YouTube'da yayınlarlar. Genç gitarist Dorian Sorriaux ile birlikte küçük bir Avrupa turnesine çıkarlar ve bu arad grubun ismi tanıştığı İspanya ve Fransa'yı gezdi. Grubun adı, Blues Pills olur.<br />
<br />
2012'de Temmuz ayında "Bliss" ve ardından "Black Smoke" single'ını yayınladılar. Bu single'lar dinleyicilerden olumlu tepkiler alır ve yine bir turne programına çıkarlar. Bunların arkasından iki EP yayınlanır ve sonunda bir albüm anlaşmasına imza atarlar.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-ZaDSCx03a-g/XN-jgFuQAxI/AAAAAAAAlv4/OcuoTktZrvwtzJSMRfoiejIJaCw-_HeZACLcBGAs/s1600/blue-pills-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="600" src="https://4.bp.blogspot.com/-ZaDSCx03a-g/XN-jgFuQAxI/AAAAAAAAlv4/OcuoTktZrvwtzJSMRfoiejIJaCw-_HeZACLcBGAs/s1600/blue-pills-2.jpg" /></a></div>
<br />
Temmuz 2014'te, ilk albüm Blues Pills'i yayınladılar. Tahmin edebileceğiniz gibi albümün yayınlanması ile kadro değişiklikleri de meydana gelir. Bu duruma rağmen başarılı konserler ile kendilerinden söz ettirmeyi başarırlar ve bu arada albüm özellikle de Avrupa'da büyük ilgi görür. İlk albüm aslında daha önce yayınlanan şarkıların stüdyo ortamında daha da iyileştirilmesi ile ortaya çıkmıştır diyebiliriz.<br />
<br />
2015 yılında yeni albüm hazırlıkları başlar ve Nisan 2016'da "Lady in Gold" yayınlanır. Albümde Psychedelic soul, rhythm and blues ve blues rock etkileri göze çarparken, vokalist Elin Larsson'un daha da oturmuş vokal tarzı ve daha rafine riff'ler ile gerçekten başarılı bir albüm olduğunu söylemek lazım. Albümün kapağı The Beatles, Cream gruplar ile çalışmış Marijke Koger-Dunham tarafından çizilmiş. Minik bir bilgi olarak kenarda bulunsun. Farklı bir blues deneyimi ve iyi bir bayan vokal için tavsiye ederim. <br />
<br />
<br />Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-11947786884046522722019-05-02T16:16:00.002+03:002019-05-02T16:16:44.558+03:00Ruhunu Seytana Satan Blues Müzisyeni Robert Johnson<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-z1aKFzj8Lrs/XMrtH-iqSMI/AAAAAAAAlZk/zbHCPPpljtYrT5ybCF85E4cjVYxhaAaEQCLcBGAs/s1600/robert-johnson-0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="315" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-z1aKFzj8Lrs/XMrtH-iqSMI/AAAAAAAAlZk/zbHCPPpljtYrT5ybCF85E4cjVYxhaAaEQCLcBGAs/s1600/robert-johnson-0.jpg" /></a></div>
<br />
Robert Leroy Johnson (8 Mayıs 1911 - 16 Ağustos 1938) Amerikalı blues şarkıcısı, söz yazarı ve müzisyenidir. 1936 ve 1937'deki kayıtları, daha sonraki kuşak müzisyenleri derinden etkilemiştir. Şarkı söyleme stili, gitar kullanımını bambaşka bir noktaya getirmiş olması ve şarkı yazma becerisinin neredeyse süper star bir kombinasyon ortaya çıkartmıştır. Johnson'ın yaşamı ve ölümü birçok efsaneye yol açtı.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Hayatıyla en yakından ilişkili olanı, müzikal bir başarı elde etmek için ruhunu şeytanlara yerel bir kavşakta satmasıdır. Bu efsane doğru mudur yanlış mıdır bilinmez. Ancak blues'un ilk büyük ustası ve Delta blues stilinin atası olarak kabul edildiği bir gerçek...<br />
<br />
Daha çok sokak köşelerinde ve Cumartesi gecesi dans partilerinde çalan gezgin bir şarkıcı olarak Johnson, yaşamı boyunca pek tanınmadı. Neredeyse hiç ticari başarı kazanamadı ve geniş kitleler tarafından tanınamadı. 1936'da San Antonio'da, 1937'de Dallas'ta olmak üzere iki ayrı kayıt yaptığı biliniyor. Doğaçlama olarak son derece kötü stüdyolarda yapılan bu kayıtların yaklaşık yarısı, 1937-1939 yılları arasında, çoğu 27 yaşındayken ölümünden sonra 10 inçlik, 78'lik single olarak basıldı. Bu kayıtların dışında, kısa müzik hayatı dışındaki hayatı boyunca, onun hakkında çok az şey biliniyordu. hayatının çoğunu geçirdiği Mississippi Deltası öyküsünün büyük kısmı araştırmacılar tarafından ölümünden sonra yeniden inşa edildi. Örneğin yakın zamana kadar Robert Johnson'ın 2 fotoğrafı biliniyordu. Her yerde döne dolaşa aynı fotoğrafı bulunuyordunuz. Ki hala durum farklı değil...<br />
<br />
Hatta ölümünü bile bilinmiyordu. John Hammond onu New York'ta bir konsere çıkartmak istiyordu. Kendisini bulabilmek için bir kişiyi görevlendirdi ve Mississippi Deltası boyunca onu aradı. Ancak öldüğü o zaman anlaşılabildi...<br />
<br />
Orijinal kayıtlara sahip olan Brunswick Records, zaten küçük bir plak şirketi idi. Sonunda Columbia Kayıtları tarafından satın alındı. 1960'larda elde bulunan tüm kayıtlar elden geçirildi, düzenlendi ve King of the Delta Blues Singers adlı bir derleme albümü 1961'de Columbia tarafından yayımlandı ve çalışmaları sonunda daha geniş bir izleyici kitlesine ulaştı. Albüm, özellikle yeni başlayan yeni başlayan İngiliz blues hareketinde etkili bir rekor olacaktı; Eric Clapton, Johnson'ı "yaşamış en önemli blues şarkıcısı" olarak nitelendirdi. Bob Dylan, Keith Richards ve Robert Plant gibi müzisyenler, Johnson'ın lirizmini ve müzisyenliğinin kendi çalışmaları üzerinde önemli etkileri olduğunu belirtti. Johnson'ın şarkılarının çoğu yıllar içinde yeniden yorumlandı gitar tekniği ve söz yazma stili bir çok müzisyen tarafından ilham kaynağı oldu.<br />
<br />
Gelelim efsaneye... <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-wnJn87RxAMk/XMrtH1wm0wI/AAAAAAAAlZs/r4r4Um1Jx90KMCATr3QUDP4nW3arDNYSwCLcBGAs/s1600/robert-johnson-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="826" data-original-width="600" src="https://3.bp.blogspot.com/-wnJn87RxAMk/XMrtH1wm0wI/AAAAAAAAlZs/r4r4Um1Jx90KMCATr3QUDP4nW3arDNYSwCLcBGAs/s1600/robert-johnson-3.jpg" /></a></div>
<br />
Efsaneye göre, Mississippi'deki bir çiftlikte yaşayan genç bir adam olarak Johnson, harika bir blues müzisyeni olmak için büyük bir istek duyuyordu. Gitarını gece yarısı Dockery Plantation yakınındaki bir kavşağa götürmesi konusunda bir istek duydu. Orada gitarı alıp ayarlayan büyük siyah bir adam (şeytan) tarafından karşılandı. Şeytan birkaç şarkı çaldı ve gitarı Johnson'a geri verdi ve enstrümana ustalık kazandırdı. Bu, Faust efsanesini yansıtan şeytanla bir anlaşmaydı. Ruhu karşılığında, Johnson blues dünyasında harikalar yaratacaktı.. Robert Johnson bir süre ortadan kaybolur ve geri döndüğünde daha önce kimsenin denk gelmediği bir gitar tekniği ile şarkılarını söylemeye başlar.<br />
<br />
Tabii ki bu efsaneye inanmayıp konuyu araştıranlar da var. Yazılan çizilenlere göre Mississippi, Hazlehurst kasabasında Ike Zinnerman isimli bir müzisyen Robert Johnson'ı öğrencisi olarak kabul etmişti. İkisi gece yarısı mezar taşları üzerinde otururken gitar çalar ve Robert Johnson kendisini geliştirirdi. Zinnerman'ın genç Johnson'ın gitar tekniğini ciddi şekilde etkilediğine inanılıyor. Efsanenin kölelik döneminde siyahların "hoodoo" dedikleri (evet voodoo değil) büyü inancına dayandığını biliyoruz. Bu konuda daha fazla ayrıntı için son dönemlerde seyrettiğim "ReMastered: Devil at the Crossroads" belgeselini ciddi şekilde tavsiye ederim.. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-XkrjIQr298w/XMrtI1kOkOI/AAAAAAAAlZw/xBis-hWXAzgTe-aVJb0ch0gO6Vo26g2ygCLcBGAs/s1600/robert-johnson.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://2.bp.blogspot.com/-XkrjIQr298w/XMrtI1kOkOI/AAAAAAAAlZw/xBis-hWXAzgTe-aVJb0ch0gO6Vo26g2ygCLcBGAs/s1600/robert-johnson.jpg" /></a></div>
<br />
Peki nereden dinleyeceğiz bu garip müzisyeni ilk seçenek, 1961 yılında basılan King of the Delta Blues Singers albümü. İlerleyen yıllarda yeni kayıtlar bulununca 1970 yılında King of the Delta Blues Singers, Vol. II. isimli bir CD yayınlanmış. 1990 yılında ise daha önce bilinmeyen ancak araştırmalar sonucu 5 yeni şarkı daha bulunur ve The Complete Recordings adı altında yayınlanır. Bu beş şarkı "If I Had Possession over Judgment Day", "When You Got a Good Friend", "Traveling Riverside Blues", "Phonograph Blues" ve "Drunken Hearted Man".<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-XCNuCQPya2w/XMrtH2l18QI/AAAAAAAAlZo/MD_uuv5cUE8YN2v_iVGbEkuW3yAGxJyXwCLcBGAs/s1600/robert-johnson-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="595" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-XCNuCQPya2w/XMrtH2l18QI/AAAAAAAAlZo/MD_uuv5cUE8YN2v_iVGbEkuW3yAGxJyXwCLcBGAs/s1600/robert-johnson-2.jpg" /></a></div>
<br />
Sonunda 1998 yılında Columbia/Legacy etiketi ile King of the Delta Blues Singers re-master çalışması ile elden geçirilir. 2000'li yıllarda bulunan tüm materyal ki buna yanlış söylediği veya çaldığı şarkılar, yanlış zamanlanan kayıtlar gibi her şey eklenerek yayınlanır.Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-81170099386075085302019-05-02T15:38:00.000+03:002019-05-02T15:38:01.875+03:00Rolling Stones - Honk<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-L_5jZpFYPMU/XMriWlygmEI/AAAAAAAAlZY/Hk37u3J69-wqLPqZyGzFkqEmBf3XutyWwCLcBGAs/s1600/honk.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-L_5jZpFYPMU/XMriWlygmEI/AAAAAAAAlZY/Hk37u3J69-wqLPqZyGzFkqEmBf3XutyWwCLcBGAs/s1600/honk.jpg" /></a></div>
<br />
İlk önce sevgili Tamer Tekelioğlu'nun kaleminden kısaca Rolling Stones biyografisinden bir bölüm alıntılayalım. Eğer yazının tamamını okumak isterseniz <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/12/rolling-stones-blue-and-lonesome.html"><b>buraya</b></a> tıklayabilirsiniz. The Rolling Stones, 1962'de Londra’da kuruldu. Kuruluşunun ilk yıllarında kadrosu Brian Jones (gitar, mızıka), Ian Stewart (klavye, piyano), Mick Jagger (vokal), Keith Richards (gitar, vokal), Bill Wyman (bas gitar) ve Charlie Watts’dan (davul) oluşmaktaydı. Wyman'ın gruptan ayrılmasından sonra bugünkü kadro oluştu : Jagger, Richards, Watts ve yeni gitarist Ronnie Woods. Grup 1989'da “Rock And Roll Hall Of Fame”e dahil oldu ve Rolling Stone dergisi, grubu "Tüm zamanların en büyük 100 sanatçısı" listesinde 4. sıraya koydu. Stones’un 200 milyonun üzerinde albüm satışı mevcuttur.<br />
<br />
Rolling Stones, kurulduğu 1962 yılından 50. yıllarını doldurdukları 2012 yılına kadar gerek grup, gerekse solo çalışmalar şeklinde hemen hepsi hit olmuş ve listelere ilk 10 dan girmiş, hemen her yıl single, EP veya albüm çıkarmış sayılı gruplardandır. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-nXV8tFL2O1U/WFJoiFlZPZI/AAAAAAAAL2Q/Ric6RklvZyIj4c-pxrcQWfwBr8LIVqqFwCEw/s1600/rolling-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="424" data-original-width="600" src="https://2.bp.blogspot.com/-nXV8tFL2O1U/WFJoiFlZPZI/AAAAAAAAL2Q/Ric6RklvZyIj4c-pxrcQWfwBr8LIVqqFwCEw/s1600/rolling-3.jpg" /></a></div>
<br />
Dostlukları Dartford’da okul yıllarına dayanan ve Londra’da bir dönem aynı üniversiteye devam ederek burada dostluklarını ilerleten Mick ve Keith, klüp çıkışında sürekli birşeyler içip müzik ve hayat hakkında sohbet ediyorlardı. 1962 yılı ilk yarısında gerçekleşen bu sohbetlerden birinde Mick, birlikte müzik yapma yönündeki düşüncesini Keith’e açtı. Grup o gün iki arkadaş tarafından orada kuruldu. Çok kısa sürede Mick ve Keith’e zaten beraber sahne aldıkları piyanist Ian Stewart ve gitarist Brian Jones katıldı. Jones bir Blues gitaristi idi. Grup, Chuck Berry, Muddy Waters ve Elmore James'den çok etkilenmekteydi. Grubun adını Muddy Waters'ın en sevdikleri şarkısı olan “Rollin' Stone Blues"dan esinlenerek Rolling Stones koydular. Grup bu isimle ilk konserini Londra'da meşhur Marquee Club'da verdi. Aynı yılın sonlarına doğru gruba Billy Wyman katıldı. Wyman’ın, sadece anfisi olduğu için gruba alındığı söylentisi Stones ile ilgili önemli bir şehir efsanesi olarak anlatılmakta idi.<br />
<br />
1963 Ocak ayında Charlie Watts, Rolling Stones'a katıldı. Bu kadro ile verilen konserlerde grup artık adını duyurmaya başladı. İşin ilginç tarafı, konserlerinde genelde Jimmy Page, Eric Clapton ve Pete Townshend gibi isimler bulunuyordu. 1963 yılı Nisan ayı Stonse için bir dönüm noktası oldu. Meşhur menajer Andrew Loog Oldham, grubu Crawdaddy'de izlemişti. Oldham grubun enerjisinden, performansından ve özellikle Jagger’in vokalinden o kadar etkilendi ki, ertesi gün Rolling Stones'la kontrat imzaladı. Bir ay sonra da Stones’a, Decca Records ile sözleşme imzalattı. Bu imzadan sonra Stones ardı ardına yeni single ve albümler çıkartmaya başladı.<br />
<br />
Gerçekten de yıllar içerisinde Rolling Stones tarafından yayınlanan hit şarkıları saymaya kalksak sayfalar yetmeyebilir. Bir müzik meraklısı için aynı durum albümler içinde geçerli, satın almakla bitecek gibi değil. Bu noktada imdadınıza best of toplama albümleri yetişebilir ki, "Honk" işte bu tarz bir albüm....<br />
<br />
Honk içerisinde <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2014/07/rolling-stones-exile-on-main-street-lp.html"><b>Exile on Main St.</b></a> It's Only Rock 'n Roll gibi bir çok albümden gerçekten dile pelesenk olmuş şarkılar var. Aslında 90'lı ve 2000'li yıllardan da Bridges to Babylon,<b> </b><a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/12/rolling-stones-blue-and-lonesome.html"><b>Blue & Lonesome</b></a>, A Bigger Bang gibi albümlerden de şarkılar eklenmiş. Bu tarz bir albüm sayesinde ilk başlardan en son döneme kadar Rolling Stones müzikal gelişimi hakkında bir fikir sahibi olabilmeniz mümkün. Rolling Stones tarihinde çok sayıda compilation albüm tabii ki var. Eğer daha eski dönemler ilginizi çekiyorsa ben olsam sanırım alım hakkımı "Story of The Stones"dan yana kullanırdım... <br />
<br />Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-56096090111583298802019-05-02T15:16:00.000+03:002019-05-02T15:16:08.115+03:00John Coltrane - Coltrane '58: Prestige Recordings<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-UW7ujhEn3g4/XMrc3lEZ7KI/AAAAAAAAlZE/yyb8CLgMCCkK_HoGz5PUbbQydDBZ1XNAwCLcBGAs/s1600/coltrane-58-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://2.bp.blogspot.com/-UW7ujhEn3g4/XMrc3lEZ7KI/AAAAAAAAlZE/yyb8CLgMCCkK_HoGz5PUbbQydDBZ1XNAwCLcBGAs/s1600/coltrane-58-1.jpg" /></a></div>
<br />
John Coltrane'in müzik kariyerinin başlangıcı 1945 yılında Charlie Parker'ın canlı performansını ilk kez seyrettiğinde başlar. 1940'ların sonlarında Parker ile beraber çalma şansını da buldu. 1940'ların ortalarından itibaren Miles Davis ile çalışması yine müzik kariyerinde önemli dönüm noktalarında idi. 1950'lerde ise Dizzy Gillespie, Earl Bostic ve Johnny Hodges orkestralarında çalar.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
1955 yılında Coltrane, Miles Davis'in ilk büyük beşlisinde yer alır. Piyanoda Red Garland, konrtbasta Paul Chambers ve davulda Philly Joe Jones gibi çok iyi müzisyenler ile çalmak John Coltrane için bir okul olmuştu. 1956 yılında Miles Davis'in Prestige plak şirketinden yayınlanan "Cookin'", "Relaxin'", "Workin'" ve "Steamin'" albümlerinde Coltrane de yer alır. Ancak herşey iyi giderken Coltrane uyuşturucu belasına bulaşır ve Davis onu beşlisinden ayırmak zorunda kalır.<br />
<br />
1957 yılında John Coltrane, Thelonious Monk ile çalışmaya başlar. Bu dönemlerde harika performanslara imza atarlar. Plak şirketleri ile karmaşalar, sözleşmelerdeki sorunlar sebebi ile bu dönemde yapılan bazı kayıtlar seneler sonra basılacaktır. Bu dönemlerden "Thelonious Monk Quartet with John Coltrane at Carnegie Hall" plağına dikkat diyelim.<br />
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<br />
1950'lerin sonu geldiğinde John Coltrane, Prestige and Blue Note Records için 4 müthiş albüm kaydetmiştir. İlk albümü "Coltrane" hemen arkasından müthiş "<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/11/john-coltrane-blue-train.html"><b>Blue Train</b></a>" albümünün hemen ardından "John Coltrane with the Red Garland Trio" ve Soultrane albümleri. 1958 yılında tekrar Miles Davis gruplarına geri döner. Bu dönem sırasında tekniğini geliştirirken çok şey öğrendiğini söyler. Yine bu yıllarda en iyi caz müzisyenlerinin bir kısmı ile birlikte çalma fırsatı bulur ve iki önemli Davis albümünde boy gösterir. "Milestones" ve "<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/10/miles-davis-kind-of-blue.html"><b>Kind of Blue</b></a>" 1950'lerin sonu aynı zamanda Prestige plak firması ile anlaşmasının sonudur. İşte bu yeni yayınlanan albüm bu yılları ele alıyor...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-lctVycYsQ3U/XMrc3iteF1I/AAAAAAAAlZI/rNbJW_BHW0cIKLHWNXgtZbaB1lEsJA92wCLcBGAs/s1600/coltrane-58-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="869" data-original-width="1215" src="https://4.bp.blogspot.com/-lctVycYsQ3U/XMrc3iteF1I/AAAAAAAAlZI/rNbJW_BHW0cIKLHWNXgtZbaB1lEsJA92wCLcBGAs/s640/coltrane-58-2.jpg" width="600" /></a></div>
<br />
<br />
Beş diskten oluşan set 1958 yılında Coltrane'nin yaptığı session'lar ve kayıtların kronolojisinden oluşuyor. Set içerisine Amerikalı müzik tarihçisi Ashley Kahn'ın kaleme aldığı 75 sayfalık bir kitapçık bulunuyor. Tabii ki kitapçık çok sayıda resim ile zenginleştirilmiş. Kayıtlar 1957 yılında yayınlanan "<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/11/john-coltrane-blue-train.html"><b>Blue Train</b></a>" ve Red Garland Trio ve Soultrane albümleri aralığında yapılmış gibi düşünürseniz bir sürprizle karşılaşmayacağınızı söyleyebilirim.<br />
<br />
Albüm için özenli re-master çalışması eski Rudy Van Gelder ses teknisyeni Paul Blakemore tarafından yapılmış ve analog teypler kullanılmış. 1950'lerin John Coltrane performanslarını ve albümlerini seviyorsanız, Lushlife, Stardust, Spring Is Here gibi şarkıları dinleyebilme şansınız var...Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-7949956530975143462019-04-09T10:53:00.002+03:002019-11-13T18:14:02.777+03:00Jan Garbarek – Officium & Officium Novum<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://3.bp.blogspot.com/-Wxb7iwx4zgM/XKxO47B4KdI/AAAAAAAAlKI/jSMXXFs-2344mg-18N8fVmXDTPQZgwzEwCLcBGAs/s1600/garbarek-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://3.bp.blogspot.com/-Wxb7iwx4zgM/XKxO47B4KdI/AAAAAAAAlKI/jSMXXFs-2344mg-18N8fVmXDTPQZgwzEwCLcBGAs/s1600/garbarek-3.jpg" /></a></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://2.bp.blogspot.com/-Jr5nQmjSeqY/XKxO5WtOgCI/AAAAAAAAlKM/SXmHdWc91q4mkZhWk6cxc6oj2Ns4Tuk9ACLcBGAs/s1600/garbarek-4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://2.bp.blogspot.com/-Jr5nQmjSeqY/XKxO5WtOgCI/AAAAAAAAlKM/SXmHdWc91q4mkZhWk6cxc6oj2Ns4Tuk9ACLcBGAs/s1600/garbarek-4.jpg" /></a></div><b><br />
</b> <b>Jan Garbarek – Officium & Officium Novum</b><br />
Bu yazımda size Polonya asıllı, Norveçli saksafon sanatçısı Jan Garbarek’in beni çok etkileyen iki albümünden bahsedeceğim: Officium ve Officium Novum. Bu iki ilginç albüm farklı zamanlarda çıkmış olsa da, aslında birbirini tamamlayan ve birbirinin devamı olan albümler. Sanatçının, dünya çapında tanınmış İngiliz “A Capella” dörtlüsü The Hillard Ensemble” grubu ile birlikte yaptığı bu iki albüm, Gregorian ilahisini andıran vokallere eşlik eden tenor saksafon eşliğinde insanı gerçekten bambaşka bir ortama götürüyor. Adeta bir kilise akustiğinde kaydedilmiş albümde vokaller son derece etkileyici. Garbarek’in vokale eşlik eden saksafonu ise öylesine yumuşak ve duygulu ki, albüme kayıtsız kalamıyorsunuz.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
1947 doğumlu Jan Garbarek, İskandinav cazının babası olarak biliniyor. Oslo'da doğup büyüyen Garbarek, Avrupa caz sahnesinde, John Coltrane'in disiplininden gelen başarılı bir müzisyen olarak tanınmıştı. 1970'li yıllarda piyanist Keith Jarrett, basçı Palle Danielsson ve baterist Jon Christensen’den oluşan “European Quartet” grubu ile muhtelif çalışmalar yapan ve konserler veren sanatçının ilk kaydı “Afric Pepperbird” 1970 yılında, sektörün ciddi plak firmalarından ECM etiketi ile yayınlandı. Garbarek, ECM için yaptığı albümlerde çoğunlukla Keith Jarrett, Charlie Haden, Ralph Towner gibi çok büyük isimlerle çaldı.<br />
<br />
John Coltrane, Garbarek’in caz müzisyeni olması yolunda etkilendiği tek sanatçı oldu. Coltrane’nin “<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/12/john-coltrane-giant-steps.html"><b>Giant Steps</b></a>” albümünden “Countdown” isimli parçayı tesadüfen radyoda dinlediğinde o kadar etkilendi ki, bu albümü bularak satın aldı ve bir kaç yıl boyunca her sabah dinledi. Garbarek’in tutkusu ve ısrarı karşısında, ailesi ona bir noel günü, kullanılmış bir saksafon hediye etti. Eski ve kötü bir saksafondu ama sanatçının bugünkü tekniği bu saksafon ile, sahaftan aldığı saksafon çalmayı öğreten eski bir kitap sayesinde oluştu.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-mOxUNH0sSQ4/XKxO4iQlZpI/AAAAAAAAlKA/Ke-oQQT99zA1q6b8Qt2BXQWYhIuHjBq1gCEwYBhgL/s1600/garbarek-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="362" data-original-width="600" src="https://1.bp.blogspot.com/-mOxUNH0sSQ4/XKxO4iQlZpI/AAAAAAAAlKA/Ke-oQQT99zA1q6b8Qt2BXQWYhIuHjBq1gCEwYBhgL/s1600/garbarek-2.jpg" /></a></div><br />
Garbarek’in her zaman farklı bir caz tanımı oldu, ona göre caz Louis Armstrong ile başlayıp 65’lerde bitti. Bundan sonra yapılan şeyler ise ona göre cazdan farklı idi. Louis Armstrong, Duke Ellington, Oscar Peterson ve Dexter Gordon sanatçının en sevdiği ve “gerçek caz” olarak isimlendirdiği sanatçılar oldu. Miles Davis ve John Coltrane ise onun gözünde ilk dönemleri hariç, cazın dışına çıkmıştı.<br />
<br />
Sanatçı kendi yaptığı müziği ise şöyle tanımladı: “Ben müziğimi caz olarak görmüyorum. Daha farklı bir şey ortaya çıkarıyorum ve yaptığım işten memnunum. Müziğim için de herhangi bir isim bulma derdinde değilim. Bence, prensiplere daha bağlı ve planlı olmamız bize daha fazla serbestlik kazandırıyor.” <br />
<br />
Jan Garbarek bu iki albümde gerçekten tam da kendi müziğini tanımladığı şekliyle mükemmel bir serbestlik sergiliyor. Emprovizasyonlarıyla müziği adeta özgür bıraktığını hissettiren Garbarek 'Officium Novum” ile doğu ve batıyı birleştirmeyi hedefliyor. Albümde Bizans etkileri yer yer yoğun olmakla birlikte, Ermeni rahip besteci Komitas Vardapet'in eserleri de yer alıyor. <br />
<br />
Bu serbestlik aslında belki de birbiriyle hiç alakalı olmayan iki farklı sesi ve türü hem eşlikçi, hem de solo ataklarıyla harmanlayarak tadına doyulmaz bir akustik ziyafet hâline getiriyor. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://2.bp.blogspot.com/-8JzMEYlTtCc/XKxO4nwpqdI/AAAAAAAAlKE/G9OyoKbmOzIb9mTrpJd88Hl7RmtA-VDmACEwYBhgL/s1600/garbarek-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="624" data-original-width="600" src="https://2.bp.blogspot.com/-8JzMEYlTtCc/XKxO4nwpqdI/AAAAAAAAlKE/G9OyoKbmOzIb9mTrpJd88Hl7RmtA-VDmACEwYBhgL/s1600/garbarek-1.jpg" /></a></div><br />
Sanatçının birlikte çalıştığı The Hillard Ensemble vokal dörtlüsünden kısaca bahsetmek gerekirse, topluluk 1973 yılında İngiltere’de kuruldu. “A Capella” türünde vokal yapan dünyanın en önemli ve meşhur gruplarından olan The Hillard Ensemble, daha çok akustiği kuvvetli kilise ortamlarında genellikle hiçbir ekipman kullanmaksızın verdiği konserler ile dikkat çekti. Önceki senelerde ülkemizde Aya İrini Kilisesinde de, Jan Garbarek ile Officium albümündeki eserleri çalan topluluk şu üyelerden oluşuyor; David James: Countertenor, Rogers Covey Crump : Tenor, Steven Harrold : Tenor, ve Gordon Jones: Baritone.<br />
<br />
Bu arada her iki albümünde kayıtlarının mükemmel olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İyi bir sistem ile müziğin tüm detayları ve sesin tüm renklerini duymakla kalmayıp, kendinizi direk kaydın yapıldığı akustik ortamda bulabilirsiniz. ECM gibi yaptığı işe gerçekten önem veren firmalar saygıyı hayli hak ediyor. Keyifle dinlemeniz dileğiyle.<br />
<b><br />
</b> <b>Tamer TEKELİOĞLU</b><br />
<b>İstanbul, Nisan 2019</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/search/label/Tamer%20Tekelio%C4%9Flu"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-Hsg6gQjQyDM/V-41d9FvreI/AAAAAAAAJ4E/L__K9CG4no0WCxV3BzZZXXRl-S5Z1-SagCLcB/s1600/tamer_banner.jpg" /></a></div>Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2262967564985852576.post-56362726589250849592019-04-09T10:46:00.001+03:002019-04-09T10:46:06.789+03:00Cannonball Adderley Quintet in Chicago<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-wmpfelb27QU/XKxNmmI-hvI/AAAAAAAAlJ4/OmK-9LowFNYdtjUTinUK_HQekYyPrhh_QCLcBGAs/s1600/adderley-quintet.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" src="https://3.bp.blogspot.com/-wmpfelb27QU/XKxNmmI-hvI/AAAAAAAAlJ4/OmK-9LowFNYdtjUTinUK_HQekYyPrhh_QCLcBGAs/s1600/adderley-quintet.jpg" /></a></div>
<br />
Julian Edwin "Cannonball" Adderley (1928 – 1975) hard bop dönemlerinde özellikle de 1950 ve 60'larda ön plana çıkmış önemli bir alto saksafoncu. Amerika Florida'da doğan Cannonball Adderley'in ailesi üniversitede öğretmenlik yaptıkları için ilk gençlik dönemlerinde şehir değişikleri yaşamışlar. Aslına bakarsanız bu şehir değişikleri hep Florida içerisinde olmuş. Burada işler biraz ilginç. Amerika'da eyaletler neredeyse ülke büyüklüğünde olduğu için aynı eyalet içerisinde bir çok büyük şehir oluyor. Bazı eyaletlerdeki şehirler arası mesafeler dediğimiz şey, neredeyse Edirne'den Van'a kadar. Neyse bu gereksiz bilgiden sonra Cannonball Adderley'in ailesi Florida'nın başkenti olan Tallahassee'deki bir üniversitede iş bulmuşlar ve ailecek bu kente yerleşmişler. Bu dönemlerde Cannonball Adderley kardeşi Nat ile birlikte eğitimlerine devam etmiş. Bu dönemlerde iki kardeş 1940'ların başında aynı kentte yaşayan Ray Charles ile birlikte çalma fırsatı bulmuşlar.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Bu dönemlerde Cannonball Adderley müzik üzerine eğitimini tamamlayarak 1950'lerin başlarına kadar okul müzik gruplarının yöneticiliğini yapmış. Bu sayede Florida'da oldukça tanınan bir müzik insanı haline gelmiş. 1955 yılında ise New York'a taşınmaya karar vermiş. Bu taşınmanın birinci amacı New York konservatuarında üst dereceli bir eğitim almak idi.<br />
<br />
Biyografyasına göre 1955 yılında bir gece Café Bohemia isimli bir gece kulübüne giderken saksafonunu yanında götürür. Bu kulüpte normalde her gece çalan bir grup vardı. Bu grubun uzun zamandır saksafoncusu da Oscar Pettiford'tur. Şans bu ya, Cannonball Adderley'in olduğu akşam Oscar Pettiford geç kalır ve saksafonu yanında görünce onu sahneye davet ederler. Cannonball Adderley öyle bir performans ortaya koyar ki, ortalık tam anlamı ile yıkılır. New York caz ortamında o gece olanlar hızla duyulur ve insanlar onu Charlie Parker'ın mirasçısı olarak isimlendirmeye başlarlar. Bayağı uzun biyografinin devamı için buraya <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/11/cannonball-adderley-somethin-else.html"><b>bakabilirsiniz</b></a>.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-20t-xyXX9Hg/WCzjxUogpNI/AAAAAAAALnM/YiiMAaLYrtQzIsg8r2vdxdnwlYdLDnx8ACLcB/s1600/cannonball-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="390" data-original-width="600" src="https://4.bp.blogspot.com/-20t-xyXX9Hg/WCzjxUogpNI/AAAAAAAALnM/YiiMAaLYrtQzIsg8r2vdxdnwlYdLDnx8ACLcB/s1600/cannonball-3.jpg" /></a></div>
<br />
Gelelim Cannonball Adderley Quintet in Chicago albümüne. İlk baskısında Cannonball Adderley Quintet in Chicago olarak isimlendirilen albüm daha sonra Cannonball & Coltrane etiketi ile yayınlanmış olduğundan biraz kafa karışıklığı yaratabilir. Albümde gerçekten acayip bir kadro çalmış. Cannonball Adderley'e tenor saksafonda John Coltrane, piyanoda Wynton Kelly, basta Paul Chambers ve davulda Jimmy Cobb eşlik ediyor. Peki bu ekibi nereden tanıyoruz. Piyanoda Wynton Kelly yerine Bill Evans koyduğumuz anda "<a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/10/miles-davis-kind-of-blue.html"><b>Kind of Blue</b></a>" da çalan müzisyenler. Zaten bu albümün yayınlanmasından sonra Wynton Kelly'nin yerini Bill Evans alacak ve aynı ekip Miles Davis'in 1959'ta yayınlanacak <a href="http://muzik.stereomecmuasi.com/2016/10/miles-davis-kind-of-blue.html"><b>Kind of Blue</b></a>'sunu kaydedeceklerdi.<br />
<br />
Albüm aynı zamanda Cannonball Adderley’in, Mercury plak şirketinden yayınlanan son albümü ve Adderley’in John Coltrane, Wynton Kelly, Paul Chambers ve Jimmy Cobb ile kendi liderliğindeki son kaydıdır.<br />
<br />
Albüm, çoğu müzik eleştirmenine göre gözden kaçan bir albüm. Miles Davis olmadan bir Davis topluluğu dinlemek gibi diyor bazı eleştirmenler. Ancak tabii ki Cannonball ve Coltrane ikilisinin müthiş dokunuşları ile. Valla sizin de gözünüzden kaçan bir albüm ise mutlaka dinleyiniz.Hakan Cezayirlihttp://www.blogger.com/profile/13531838572142625982noreply@blogger.com0